1. 26.
    0
    Emir ve Fırat'ın bağrışmaları kendime gelmeme yardımcı oldu.Ümit ise çocuk gibi ağlıyordu. Ümit'in gözlerinin içine baktım ve konuştum;
    "Ağlama lan. Öldürmicem seni.Ama şimdilik.."
    "Bırak beni Çağıl.Bi daha etrafında olmıcam. Görmiceksin bile."
    "Rahat ol,şimdi sana öyle bir şey yapıcam ki,insanların yüzüne bakmaya utanacaksın. Kimse görmeyecek seni."
    "Sakın yanlış bir şey yapma."
    "Doğrular, çoğu zaman yanlışı olur bir başkasının.Sen bunu hak ettin koçum."

    Falçatayı tamamen kavradım avucumda. Fırat "yapma Çağıl!" diye bağırırken,tek bakışım yetti susturmaya.iki yanağından sıktım Ümit'in yüzünü.Ve anlının tam ortasına, imzasını attım. Alın yazısı denilen şey; Ümit için kocaman bir "O.Ç" kesiğinden ibaretti. Alnındaki "O.Ç" yazısı o'nun kaderiydi elbet(!).. Ağlayışının dozu daha da arttı.Çokta sinirliydi..

    "Bak koçum,bu sana şuan yapabileceğim en iyi şeydi.Şükret bununla bıraktığıma.Şimdi burda kalkıyosun, arkana bile bakmadan gibtirolup gidiyosun tamam mı? Ayaklarının zütüne değişini görücem. Hadi."
    "Çok yanlış yaptın Çağıl. Ödeyeceksin bunu."
    "Bak halâ tehtid ediyor. Ulan ölmek mi istiyosun bin kurusu! Kaybol, görmicem seni bi daha buralarda."

    Gitti. Koşarak hem de.Ardına bile bakmadı,ben de arkasından.. Çok yorulmuştum, Fırat yerden sopaları toplarken, Emir'le eve çıktık. Merdivenlerde Emir;
    "Adamsın lan. Harbiden.Laf olsun diye söylemiyorum."
    "Yüzümde bi şey var mı lan?"
    "Yok oğlum, nolcak yüzünde? hepsinin anasını gibtik. Hele Ümit'in.."
    "Aga bacağım ağrıyor. huur çocuğu sopayla vurdu. Kırılmış mıdır?"
    "Sanmıyorum, bakarız evde."

    Eve çıktık, lavaboda elimi yıkarken aynaya baktım, dudağımın kenarı yara olmuştu. Uçuk gibi.. Yüzümü yıkadım, saçlarımı düzelttim ve gözlerimin içine baktım. Derin derin. O bakışımdaki özgüven hiçbir şey de yoktu.. Salona doğru yürürken, Fırat'ın sesini duydum holde. Nasıl sinirliydi,bi görseniz;
    "Ulan kim bunlar böyle! Ne sanıyorlar oğlum kendilerini? O Ümit binine de iyi ders oldu ama. Kimle uğraştığının farkında değil.Var ya,bunların hepsini bi odaya kapatıp yakıcaksın! Can çekişe çekişe ölsün huur çocukları!"
    içeri girdim;
    "Noluyo lan?"
    "Hele sen hiç konuşma Çağıl! Yüreğim ağzıma geliyodu dıbına koyduğum! Ya öldürseydin onu orda? N'olcaktı he? Korkudan altıma sıçıyodum."
    "Öldürdüm mü koçum?-Hayır.. Daha neyin kuruntusunu yapıyosun? Yaşlı karılar gibi başımın etini yiyip durma. Hepsinin anasını gibtik işte,bi daha gelemezler."
    Bilgin bi tavırla Emir konuştu;
    "Gelirler."
    "Ulan kesiyodum çocuğu. zütü yer mi bi daha gelmeye!"
    "Yer aga. Yer. Yemese bile yedirtmeye gelir.Bak gör, çok iyi biliyorum bunun gibileri. Kuyruk acısından nereye saldıracağına şaşırıyodur şimdi."

    (O sırada Ümit yanındaki adamlarla parkta oturmaktadır. Parka giderken araba camından kendisine bakıp, alnında yazan "O.Ç" yazısını görmüş ve siniri iki katına çıkmıştır..)Yanındakilerle diyalog halindedir Ümit;
    "Hepinizin Allah cezasını versin! Bir sürü adam 3 tane çocuğun hakkından gelemediniz. Nasıl adamsınız lan siz!"
    "Biz napalım Ümit.En çok yarayı yiyen sensin, bize mi yakınıyorsun bi de."
    "Ulan dövecek olan sizdiniz.Ben ne anlarım kavgadan, dövüşten.Kendim dövecek olsam sizi niye çağırayım. Hepinizin anasını gibeyim!"
    "Haddini bil Ümit. Gecenin bu saatinde senin için gelmişsek karşılığını adam gibi vereceksin. Aksi takdirde bu yaptıklarımızın hepsinden babanın haberi olur. Söylemedi deme.."

    (Ümit'in ailesi çok zengindir. Topladığı adamlar da babasının fabrikasındaki çalışanlar..)

    Saat beşi geçmişti. Sabah ezanı okunurken, Fırat'ı poğaça almaya gönderdik. Emir'le karşılıklı sigara içiyor,bir yandan da konuşuyorduk;
    "Acı var mı halâ ayağında?"
    "Şimdilik bi şey kalmadı. Fırat'ın babaannesinin kremleri vardı banyo dolabında. Onlardan sürdüm fayda etti biraz."
    "iyi bari. Oğlum sen ne pgibopat bi şey çıktın lan.Ama öldüremeyeceğinden emindim."
    "Lan can almak kolay mı sanıyosun? Hazal'la birlikte olduk deyince gözlerim döndü.Ama az kalsın öldürecektim,son anda ayıktım kendime."
    "Oğlum daha önce de konuştuk seninle.Şu kızın peşini bırak dedim sana di mi? bak az kalsın belaya sokacaktı başını."
    "Kimsenin peşinde olduğum falan yok zaten."
    "Neyse ne aga. huurlarla işin olmasın, senin için en iyisi. Bırak Allah'ından bulsun sürtük!"
    "Düzgün konuş lan."
    "Ne dedim be dıbına koyayım ya! Halâ onu mu koruyosun lan."
    "Korumakla alakası yok kardeşim, zamanında seni seviyorum dediğim birisine küfür etmeyi kendime yakıştıramıyorum. Olay bu."

    Fırat girdi içeri;

    "Poğaçalaaaaaar. Çıtır çıtır, buyruuun."
    "Nerdesin lan iki saattir!"
    "Sıra vardı kanka. Millet işine gücüne gidiyo, giderken de kahvaltılık işte.. Çayı getir Çağıl."
    "Çay yapmadık ki."
    "Ulan dıbınıza koyayım! Giderken demedim mi size çayın altını yaktım, bakın diye!"
    "Yoo"

    Mutfağa koştuk.Çaydanlığın içindeki su kaynamaktan buhar, çaydanlıkta yanmaktan kapkara olmuştu.. Fırat konuştu;
    "Ya siz ne kadar gerizekalı insanlarsınız! 5 kuruşluk keyfimin de,çaydınlığın da dıbına koymuşsunuz.Ne tak yicez şimdi."

    Emir'le büyük bi kahkaha attık. Uzun zamandır öyle gülmemiştim.Çaydanlığı iyi ki yakmışız, dedirtti.Emir'e döndüm;
    "Oğlum niye unuttun çaydanlığı? Bak ağlattın çocuğu. Akşamdan beri yüzü gülmedi ya. Fırat,gel canım sen buraya. ahaha"
    "Aga vallahi unuttum ya,neyse olan çaydanlığa olsun. Fırat,iyi misin lan?"
    "Kötüm lan. Kötüyüm! Akşamdan beri bi bitmediniz.Ya kavga edersiniz,ya çaydanlık yakarsınız. Yeter ulan, ananız değilim babanız değilim ne uğraşırım sizin gibi sürtüklerle. yeter be!"

    Kahkahalarımızın dozu daha da yükseldi, Emir konuştu:
    "Menopoza girmiş karılar gibisin şuan Fırat, farkındasın di mi kardeşim? Alt tarafı bi çaydanlık lan, nolcak.Alırız yenisini."
    "Alırsın tabi alırsın, para sıçıyoruz ya! 50 kuruşa züt veriyosun, gelmiş bi de çaydanlık alırız diyosun.Bi gibtiringidin başımdan ya."

    Araya girdim;
    "Oğlum tamam koyayım çaydanlığa, hadi poğaçalarımızı yiyelim de okula gidicez daha."
    "Aynen Fırat,kes ağlamayı."

    Sonra içeri geçtik,bi güzel doyurduk karnımızı.Üstüne de bi sigara içtik,ne yorgunluk kaldı ne de stres.. Pantolonumu ve gömleğimi giydim, kravatımı taktım,tam ceketimi giyecekken; "Falçatayı naptım lan?" dedim kendi kendime. Ceplerime baktım, masaya,koltuğa falan derken, hiçbir yerde olmadığını farkettim. Emir'e döndüm;
    "Lan! Falçatayı naptık oğlum?"
    "Sen de değil mi?"
    "Hayır. Bilmiyorum yani. Baktım heryere de yok dıbınakoyayım."
    "Dur buralardadır panik yapma,bi aşağı bakalım belki oraya bi yere atmışsındır."

    Merdivenleri üçer, dörder basamak atlayarak indim. Aşırı tedirgindim, apartmanın kapısına geldim. Sokağa doğru baktım,Ümit'in yattığı yerde kan izleri vardı. Etrafına baktım, falçatayı göremedim.. Ya çok kötü bir şaka yapıyorlardı,ya da o kanlı alet başkasının eline geçmişti. Kim bilir..
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster