1. 1.
    0
    Hayal kurmayı bırakıp mutfağa geçtim. Dolaptan bayatlamak üzere olan kaymaklı bisküviyi çıkardım. Dişlerimle ortadan ikiye ayırıp kremasını yaladım. Evet, hala içimde bir çocuk var. Hala bazı şeyleri yaşatmaya çalışıyorum. Birazdan da çaya bandırıp yemeyi deneyeceğim. Tek özgürlüğüm bu çünkü. Dilediğimi yapabildiğim tek yer burası. Koltuğum, odam, koridor, mutfak, yatak odası, banyo, tuvalet... Hepsi benim rahat etmem için çalışıyor. Onlar, toplumla beni ayıran kutsal duvar.

    Fiyaskolarla dolu ömrümün yarısını bu şekilde geçirdim. Her şeyden ve herkesten uzak kalarak. Kendi kabuğuna çekilmiş kaplumbağalar gibi yaşayarak. Kimseden bir şey beklemeyerek. Bir çok şeyi erteleyerek... Ama artık sona yaklaştığımı hissediyorum. Ölmeden önce yaşamak istiyorum. Bu yüzden hayatımı değiştirecek radikal kararlar vermenin vakti geldi gibi. Dışarıda insanlar beni bekliyor. Işıklı meydanlar adımı sayıklıyor. Bunu duyabiliyorum.

    Dışarıya biraz temiz hava almak için çıkacağım. Çünkü kafam Çin nüfusu kadar kalabalık. Aklımda gerekli gereksiz sorular var: Çin niye bu kadar kalabalık? Alın yazım karşıma daha ne gibi sürprizlerle çıkacak? Veden önce niye virgül konulmaz? Her şey kuralına göre mi yapılmalıdır? Yazarlar niye insanları ikiye ayırır?
    Bu onları katil yapar mı? Bunları düşünmek için yalnız mı olmak gerekiyor...

    Bütün bu soruların cevaplarını bulmaya kafa yormak istemiyorum. Çünkü haddinden fazla yorgunum. Kendimi direk dışarıya atmak en iyisiydi. Pencereyi açıp havanın nabzını yokladım. Alabildiğine soğuktu. Paltomu, kaşkolumu ve beremi giydim. Botlarımın bağcıklarını zor da olsa bağladım. Merdivenlerden indim ve apartman kapısını araladım. ilk adımımı attım. Aynı yürümeyi öğrenen bir bebeğin adımları gibi. Az bir şey ilerledim ve yere kapaklandım. Asfalt buz tutmuştu. Bir an için çok geç olmadan eve dönmeliyim diye düşündüm. Ama hayır, vazgeçmek yoktu. Hem nasıl olsa düşmeye alışıktım; her şekilde.

    Düştüğüm yerden yavaşça doğrulup ayağa kalktım ve az önce düşen kişi ben değilmişim gibi yürümeye başladım. Sokağın sonuna geldiğimde içimden bir his sol tarafa gitmemi söylüyordu sanki. içimdeki sesi kırmadım. Yaklaşık yarım saat kadar yürüdükten sonra bir cenaze arabasına rastladım. Etrafında ağlayan insanlar vardı. Birini kaybetmenin ne demek olduğunu iyi bilirim. Annemi, babamı ve kardeşimi bir trafik kazasında kaybedeli 4 yıl oluyor. Bayram günleri hariç her zaman mezarlığa ziyaretlerine giderim. Bayram günleri hariç diyorum, çünkü kaza bayramın ilk günü olmuştu. Ne büyük trajedi ama! Bir anda her şey bitiveriyor. Elinde fotoğraf albümleriyle kalıyorsun öylece. Fotoğraflar konuşuyor; ama asla senin konuşmana müsaade etmiyor..
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster