1.
kayboluş
ve adem elmayı yedi ( afiyet olsun
thelorderror )
siz salaksınız şöyle tanımlamalıyım ki zararsız salaklarsınız size göre kahkaha atılmadan geçen her saniye tedavi edilmesi gereken bir hastalık eskisine göre biraz daha fazla tüketememek de bir an önce çözülmesi gereken fakirliktir ulaşmaya çalıştığınız ulu amaçların altında var olan felsefe de sadece başkalarının özgür düşünceleri evet özgür düşüncenin bile beş para etmez amaçlarınızın altında ezildiği gerçeğini yaşıyoruz tüketilen kaynakların ya da benliğinizin iflası için sizi durdurabilecek bir kanunumuz yok radikal bir özgürlükçü olmadığınıza şükretmeliyim en azından korumasız bir kıza tecavüz edip işinizi bitirdiğinizde sırtınızı dönerek tüm o lanet olası rahatlamışlığınızla hayatınıza yeni bir sayfa açmıyorsunuz
- aman allahım, peynir ekmek yer gibi insanları aşağılayan bu kitapları okumaya devam mı ediyorsun?
kitabın üzerine tokat atarcasına yapılmış bir müdahalenin cırtlak bir sesle beynimde yankılanması her sferinde kanımı dondurmaya yetiyordu. betül"ün bu tür çıkışlarına alışamamak hala zoruma gitse de " duygusal yönden beni besliyor " yalanıyla bu şirret kadınla aynı yatagı paylaşabiliyordum
- ne anlıyorsun ki şu kitaptan? aslında biliyor musun bu gibi insanlar ne kadar yazsalar da kafalırndaki yüce insan imajını bir zavallı olmaları gerçeğinden kurtaramazlar
"ufak bir paragraf kaldı ondan sonra seninle ilgileneceğim" dedim
aptal kadın böbürlenerek dışarı çıktı betül"le bu konularda tartışmaya girmenin anlamsız olduğunu bilerek, susmayı kendime görev edinmiştim. kapının kapandığından emin olduktan sonra kaldığım yerden devam ettim
bahtı bozukların çürültesiyle dek dünyayı yaşama istekleri yok mu dünya da yalnızca kendisi varmışçasına sapkın düşüncelerini legalize etmeye çalışanlara boyun eğmenin beyefendilik hanımefendilik sayıldığı bir yy içerisindeyiz
güne başlamak için pembe renkli ve hoş kokulu bir yazı olmasa da bu kitabı okuyup yataktan çıkmak bugün yapacaklarım için beni motive eder diye düşünüyordum derin bir mutluluk hissi kaplıyor içimi bu karanlık gerçekleri okurken. bazılarının anlam veremediği tüm bu kelimeler bana göre zamanının ötesinde yaşamış bir bilgenin kışkırtıcı sözleri. kot pantalonumu giyip salondan gelen hiçbir zaman anlamlandıramayacağım 4-5 kelime üzerine kurulmuş iğrenç yaz şarkılarından birisinin daha kulaklarımı paslandırması bile beni hiddetlendirmemişti. saçma ancak yaşayabilmem için de gerekli olan bu davranışlarımın bir anlamı var mıydı? yaşamımın, herşeyin iyi sonlanacağğını bilerek satın aldığım o çok satan aşk romanları gibi olmasını ister miydim? hayat, romanların cinayetine kurban edilmiş yanılsama gösterisi gibi çocukluğumdan aldığım hayata bakarsam ne kadar da değişikmiş bu yaşam! şiddetli bir polemikten çok yatağa yapılan kahvaltı servisleriyle bezenmiş bir aşkı neden yaşayamıyorum? o anda aklımda beliren tüm soru işaretlerini bir kenara atmam gerektiğinin farkına vardım kol saatimi almak için uzağım komodinin üzerinde duran bön gülümsemeleriyle poz vermiş iki insanın fotoğrafını görünce tekrar fark ettim bunu. benden nefret eden bir kadına "aşkım" diye hitap ederek yaşadığım bu dünyada nasıl doğru yargılara varan bir insan olabilirdim ki? daha güne başlamadan on beş dakikamı heba ettiğim rutinlerim korkarım ki yıllardır beni bir yere zütüremedi. artık kayığ olan yılların pisliğini süpürme zamanı.
ona baktığım her saniyede kendimi birazcık daha hayat dolu hissetmem, yaşamıma dair her şeyin yoluna gireceğinin garantisi gibiydi. dört ayrdır yaşadığım ortalama bir hayatın içerisinde yeni bir hayat çıkartma gereksinimi bugün doğuyor. evet, planlamadan, zorunluluklara dayanılarak düşünce alemimde olgunlaşmış yeni bir karakterimin doğum günü partisini bugünn yapıyorum.
ve betül"e doğru attığım her adımın sonrasında onun siluetinin yavaş yavaş yok olması beni biraz daha telaşlandırıyor. artık sana dokunamayacağım gerçeğiyle yüz yüze gelmek ne olursa olsun acı verici.
rüyalarım artık beni rahat bırakmıyor.
ölümün, nefes alışlarımı bile değiştirdi.