1. 126.
    0
    asla gerçek bir arkadaşının olmayacağını,
    asla mekandan hatun kaldırıp gibemeyeceğini,
    asla gerçek anlamda düzgün konuşamayacağını,
    asla onun oynadığı futbol maçlarını izleyemeyeceğini,
    neden müziğe bu kadar yetenekli olduğunu öğrendim.
    ama neden yürüyemediğini öğrenemedim.
    ve o an çok absürt bir şey dedim.
    'doruk. yürüyüşe çıkalım mı?'
    yürüyüş, evet yürüyüş dedim.
    'evet' dedi. on günden fazla süredir evde
    cartoon network izliyordu.
    dışarı çıktık. hoşdere caddesinde ilerledik.
    michael schumacher gibiydim,
    tekerlekli sandalyesini formula 1 arabasına çevirmiştim
    ve hoşuna gitmişti. ama yorulmuştum
    ve biraz dinlenmem gerektiğini o yüzden
    yavaşlayacağımı söyledim.
    tamam dedi. hava güzeldi, ankaranın ilk baharı güzeldir.
    yürümeye devam ettik.
    bir ara, karşı kaldırımda tanıdık bir simaya rastladım.
    pastanedeki hatun.
    baktım, o da bana baktı. gülümsedim.
    duyarlı erkek ayağına hatunu kaldırırız dercesine,
    doruk'tan hiç çekinmeden gülümsedim.
    ama benimle beraber gülümseyen hatun degil,
    doruk oldu.
    hem de çok mutlu bir şekilde,
    dudaklarında hafif sesli bir gülücük ile.
    tekerlekli sandalyenin elimden kaydığını hissetim.
    kontrolü doruk almıştı, kaldırımdan pata küte inmiş
    caddenin ortasından karşıya geçmeyi denemek üzereydi.
    hoşdere caddesi,
    ankaranın en vızır vızır caddelerinden hoşdere caddesi.
    hatun döndü arkasını koşmaya başladı,
    doluk yolun ortasında.
    en son, korna sesi duydum...
    ···
   tümünü göster