0
@1 sen gerizekalı falanmısın lan çok ciddiyim.. adamlar bunlar sınırlardır/yaklaşımlardır/limitlerdir, mutlak değer değil, ayetin orijinalinin doğru çevirisi budur arkadaş diyorlar, beynin almıyormu lan bunların anldıbını, zütün varsa yaklaşımlar/sınırlar/limitler anldıbına gelen ayetteki orijinal kelimelerin analizini yap, çarpıtma yapmaya çalışma lan osuruk beyinli ... ee napacaz senin ulaşmak istediğin çarpık sonuca ulaşmak için yanlış çeviri mi yapacaz fındık beyinli karşim? ikinci bir konu da bu konuya kafayı takan beyin yoksunu liseli ateistler hele bi bakın medeni hukukta miras konusu kaç cilt kitapta ancak anlatılıyor ki (o da tam değil), kuranda 2 tane ayetle allah ancak bu işin genel sınırlarını/gerektiği kadarının altını çiziyor, aksi halde kuran gibi 10 cilt kitap yazılsa mirastaki farklı farklı kombinasyonları anlatamazsın/ tek bir kitaba sığdıramazsın, bu ayette değil çelişki aksine yine kuranın mükemmeliğini gösteren bir ifade tarzı var, yine bu ayetlerde diğer pek çok ayette olduğu gibi işin sınırlarını çiziyor, bu sınırlar arasında istediğin gibi at koşturabilirsiniz beynini gibtiğimin malları ateistler ya sizi:
) ... ulan beyniniz cidden bu kadarmı az çalışıyor gerçekten inanamıyorum, bu ateistlerin bu saplantılı yaklaşımları olmasa bu kalblerin mühürlenmesi olayını bu kadar net nasıl görebilirdik ki ahahahaha... ayrıca ateistler bazı konulara dikkat çekerek konuların daha esaslı anlaşılmasını sağlıyorlar, o anlamda bu adamlara teşekkür etmek lazım aslında, adamlar bir nevi saldırgan hücre görevi görüp bağışıklık hücrelerini(iman denilen kavramı) güçlendiriyorlar beyler, al bak sana detaylı bi cevap daha seni nohut beyinli seni, anlarsan tabi :
);
slam’ın mirasla ilgili hükümlerini düzenleyen ayetler temel olarak Nisa suresi 11 ve 12. ayetlerdir. Bu ayetlerde mirasçıların hakları belli oranlar verilmek suretiyle düzenlenir. Aşağıda bu ayetleri veriyorum:
Nisa / 11-12 (Y. Nuri Öztürk)
Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. ikiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan gelen bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir.
Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir.
Bu ayetlerde verilen oranlardan yola çıkan bazıları kendi akıllarınca enteresan miras paylaşımı senaryoları üreterek islam’a ve Kuran’a saldırmaktadırlar. Konuyu bir örnekle açıklayalım: “Bir adam ölür ve geride bir anne, bir baba, üç kız evlat ve bir de eş bırakır. Miras nasıl paylaşılacak?”. Bu örneği ortaya atan kişiler çözümü de (!) kendileri verirler: “1/6 + 1/6 + 2/3 + 1/8 = 1,125”. Yani oran 1,0 dan büyük, o halde Kuran'da matematik hatası var!
Benzer bir duruma ilişkin ilk problem Hz. Ömer zamanında ortaya çıkmış ve sahabeler bu problemi “avliyye” dedikleri bir yöntemle çözmüşlerdir. Bu yöntemin ne olduğunu anlatacak değilim, isteyen internette yöntemle ilgili kaynak bulabilir. Ancak bu yöntem inkârcıları (ve belki de bazı inananları) ikna etmemektedir. Onlara göre bu yöntem bir hileden başka bir şey değildir. Bu yöntem ilk başlarda benim de aklıma pek yatmamış ve ciddi bir şekilde Kuran’dan şüphelenmeme neden olmuştu.
Aslında problemin kaynağı Kuran’ın bu ayetlerinde verilen oranları “mutlak” oranlar olarak kabul etmekten kaynaklanıyor. Yani örneğin 3 kız kardeş için verilen 2/3 oranı “mutlak” bir oran farz ediliyor. iyi de gerçekten öyle mi? Bu oranlar mutlak oranlar mı, yoksa bir tür “tavan” ya da “taban” değerler mi? Bu oranların “mutlak” olmadığını iddia etsek bile, buna Kuran’dan delil getirmediğimiz takdirde kimseyi ikna edemeyeceğimiz çok açık…
Bu amaçla öncelikle Nisa/11 ve Nisa/12 ayetlerini incelememiz gerekiyor. Bu ayetlerin sonunda yer alan ifadeler bu açıdan oldukça önemli: “ferıdatem minellah” ve “vesıyyetem minellah”. Sadece 2’şer tane Arapça kelime! Bu ifadelerden yola çıkarak bu oranların mutlak olduğu kesinlikle iddia edilemez. Ancak buna rağmen bazıları örneğin A. Yusuf Ali ingilizce mealinde “bu sabit oranlar Allah tarafından emredilmiş/belirlenmiştir” şeklinde bir çeviri yapmış. Bu 2 kelimenin neresinde “sabit oranlar” lafzını gördü bilmiyorum, ona sormak lazım! Örneğin M.H. Shakir “ferıdatem minellah” ifadesini “bu Allah’tan bir buyruk/düzenlemedir” şeklinde çevirmekle yetinmiş. Yukarıya aldığım Nisa/11-12’nin Türkçe çevirileri ise Y. Nuri Öztürk’e aittir. Bu ifadelerle ilgili bir diğer nokta da şu: Her 2 ifade de verilen oranlardan hemen sonra gelmiyor. ilk ayette araya “Babalarınız var, oğullarınız var …” diye başlayan 2 cümle giriyor, ikincisinde ise arada “Kimseye zarar verilmemelidir” şeklinde bir ifade mevcut. Şu halde “Allah’tan bir buyruk” ya da “Allah’tan bir görev” olan şey nedir? Bu oranları sabit kabul edip aynen uygulamak mı? Babalar ve oğullar ve diğer mirasçılar arasında ayırım yapmayıp adaletli bir dağılım yapılmasına izin vermek mi? Bence ikincisi! Aslında bu “emrin” ne olduğunu anlamak için bu ayetlerin devdıbına bakmak gerekiyor.
Kuran’da bu oranların “sabit” ya da “mutlak” olmadığına dair delil hemen bu ayetlerin devamında mevcut… Surenin 13 ve 14. ayetleri aynen şöyle:
Nisa / 13-14
işte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve onun resulüne itaat ederse Allah onu, altından nehirler akan cennetlere, orada sürekli kalıcılar halinde, sokar. işte bu, en büyük başarıdır. Kim de Allah'a ve onun resulüne isyan eder, Allah'ın sınırlarını da aşarsa, Allah onu, içinde sürekli kalıcı olarak ateşe sokar. Artık onun için yere batırıcı bir azap vardır.
"işte bunlar Allah'ın sınırlarıdır" şeklinde çevrilen ifadenin Arapçası "Tilke hududu(A)llah". Yani çeviride bir hata/kasıt yok. Hudut kelimesi Türkçe'ye de geçmiş bir kelimedir. Sınır kelimesinin ise ne anlama geldiği herkesçe malum. “Aşılmaması gereken bir nokta, bir çit, bir değer”… Yani bu oranlar sadece birer sınır ve asıl olan bu “sınır” değerlerini aşmadan onlara yaklaşmak… Dolayısıyla bu oranların “mutlak” olduğunu iddia etmenin hiçbir temeli yok…
Tümünü Göster