0
önümüze bir çeşme çıktı. sırayla dayadık ağzımızı kana kana su içtik. mideleri suyla doldurunca devam ettik yolumuza.
biraz ilerledikten sonra kocaman bir leopar hızla geçti önümüzden. o an ödümüz takumuza karıştı amk ne yapacağımızı bilemedik donduk kaldık. ama çok uzun sürmedi. hızla geldiği gibi hızla uzaklaşıp gitti. heralde bir avın peşindeydi.
devam ederken ormanın iyice derinliklerine daldık. ince uzun ağaçlar çok sıklaşmaya başladı. ağaçların dalları çok uzun olmadığından ağaçların üst kısımları birbirlerine değmiyordu ve kızıl gökyüzünü görmemize müsaade ediyordu.
ağaçların arasından bulutlara bakarken bir yağmur damlası düştü yanağıma. ılıktı. hafif hafif çiselemeye başlamıştı. yağmur geliyordu ve sığınacak geniş bir ağaç bulmalıydık. koşmaya başladık. yağmur iyice şiddetini arttırdı.
şansımıza önümüze bir kulübe çıktı. kapısı olmayan, camları gazeteyle kaplanmış eski ama iyi görünümlü bir kulübeydi.
kapısının olmaması büyük şanstı doğrusu. içini göremeseydim girmek istemeyebilirdim. daşardan içine bakıldığında gayet masum görünüyordu. sadece bir yatak ve bir masa vardı. hemen içine girdik. yatağın üzerinde nevresim olmaması, masadaki kağıtların sararıp solması ve her yerin örümcek ağlarıyla dolu olması burada yaşayan birinin olmadığını söylüyordu. konaklamak için çok müsait. kapısı olmamasına rağmen güvende hissediyorduk. yağmur git gide şiddetini artırdı ve bütün gece devam etti. yatak dardı ve pek rahat sayılmazdı ama bu kadar yorgun ve çaresiz iki çocuk için bulunmaz bir nimetti. biraz da yiyeceğimiz olsa... biraz sohbet ettik ve uykuya daldık. günün ilk ışıklarıyla uyandık. yağmur yeni dinmiş. yapraklardan ve kulübenin saçaklarından hala sular süzülüyordu. dışarı çıktık. yola koyulmalıydık. karınlarımız gurulduyordu. önümüze bir böcek ya da leş çıksa yemeye hazırdık. ama yoktu. nerede arayacağımızı ya da nasıl avlanacağımızı bilmiyorduk. sadece önümüze bir yiyecek çıksa diye dua ediyorduk.
o da ne!? önümüzde uçsuz bucaksız bir deniz. koşa koşa denize ulaşmaya çalıştık ve yaklaşık yarım saatte vardık.
tertemiz gözüküyor. girip yüzmek vardı ama buna hiç mecalimiz yoktu. zaten deniz kenarına ulaşıp bir kayık ya da tekne bulma umuduyla çok koşmuştuk. eğer bir tekne olsaydı bizi sahil şeridi boyunca zütürebilirdi ve bir kasabaya ulaştırabilirdi.
beyaz bir kulübe gözümüze çarptı. diğerine göre daha yeni gözüküyordu ve sapasağlamdı. camdan içeri baktık ve bir sürü balıkçı malzemesi vardı. demek ki burada bir balıkçı olmalıydı. balıkçı varsa teknesi de vardır. kulübenin önünde oturduk ve beklemeye koyulduk. 1 gündür boğazımızdan birşey geçmiyordu ve artık dayanamıyorduk. kimsenin geleceği yoktu. hava kararmak üzereydi. bir hışım kalktım yerimden ve elime geçirdiğim bir taşı cama vurup kırdım. girdim içeri. oltalar, ağlar halatlar...
iki tane tek elle kullanılabilen saplı, yuvarlak ağlardan kaptım. kıyıda balık yakalamaya çalıştık. ikişer balık yakalamamız zor olmadı. yakalar yakalamaz taşla pullarını temizleyip yedik. karınlarımız doymuştu. hava da kararmıştı. kulübeye girip yattık.
sabah oldu. balıkçıdan ümidi kestik. ağlarımız da yanımıza aldık sahilden yürümeye koyulduk. önümüzde uzun bir yol, solumuzda uçsuz bucaksız bir deniz, sağımızda dev ağaçlarla dolu koca bir orman...
Tümünü Göster