+1
"Moonchild" ile başlayan albüm, daha ilk dakikadan "abi ben farklıyım diğer albümlere göre, aman ha" diyor. Bruce Dickinson'ın süpersonik, übersonik vokalleri ve Adrian&Dave'in orgazmik soloları eşliğinde aşırı gaz yüklemesiyle bir an gözleriniz büyüyor! Evet! Albüm başladı! Sırasında Iron Maiden'ın neden en iyi 2-3 heavy metal grubundan biri olduğunu kanıtlayan şarkılardan biri olan "Infinite Dreams" başlıyor. içindeki ölümsüz melodilerle zevkin doruklarında dolaştıran şarkı sağlam bir headbang yaptırıp, göklere en içten bir mosh çektiriyor! "Can I Play With Madness" ile Bruce abimiz bize sağlam bir vokal dersi veriyor derkene ardından gelen "The Evil That Men Do" ile albüm zirve noktasına çıkıyor! Belki de Bruce'un en iyi vokal yaptığı şarkı diyebilirim bu şarkı için. O derece gaz, o derece büyülü. Böyle şarkılar yapılmıyor artık ki bunun içine Iron Maiden da dahil. Sonrasında çalmaya başlayan "Seventh Son Of a Seventh Son" bize tam anlamıyla bir melodi ve konsept dersi veriyor. Her şeyiyle bu kadar birbirini tamamlayan şarkı az bulunur. Gözlerinizi kapatıp kendinizi hikayeye ve melodiye bırakmanız, sonrasında da Maiden'a şükretmeniz gereken bir şarkı. Nefes aldırmadan devam etmeye ant içen Maiden "The Prophecy" ile melodik bir darbe daha yaparak bizi müziğin o tanrısal kollarına atmakta hiçbir sakınca görmemiş, hatta biz de bundan şikayet etmemişiz. Sonunda da cenneti duyduk diyebiliriz. Öyle bir şarkı. "The Clairvoyant" başlıyor sonrasında. Kulaklarımızın iyi müziğe aç olduğunu bilen Maiden, bu şarkıyla bizi hem daha çok doyurup hem de daha çok acıktırıyor. Ve "Only The Good Die Young" muazzam riffleri ve Steve Harris'in sağlam bas solosuyla albümü kapatıyor.
Tadı damakta kalan albüm ile Iron Maiden kalbimizdeki yerini daha da sağlamlaştırıyor. Heavy Metal'in bitmek tükenmek bilmeyen bir müzik okyanusu olduğunu kulaklarımıza ince ince işliyor. Hele ki günümüzün tırt metal gruplarına bakacak olursak...