1. 276.
    0
    kulaklarımda hâla blackout. ben gitmek istiyorum, yemin ederim gidemiyorum. yok öyle bir şey içimden zerre adım atmak gelmiyor, gülemiyorum, ağlayamıyorum, dokunsalar belki ağlarım, aldığım nefes omuzlarımı çöktürüyor yere doğru ve ben atlas gibi dünyayı omzumda taşıyormuş gibi hissediyorum her nefeste. ama atlas nereye ben nereye, ezici bir ağırlık, bir sızı. bana mesaj attı aa gitmişsin diye. henüz gidemedim dedim. bekle dedi. bekledim inmesini indi aşağı, buruk mavi bir hava, yağmur bile buruk yağıyor, karşımda belirdi hafiften. elime bir kağıt tutuşturdu. bir de mavi bir ataç verdi. maviden nefret etmek üzereydim o gün, o gelene kadar. bu sefer de buruk gülümseyen bendim. çok mu büyütüyordum kafamda acaba, cidden o kadar büyük bir sorun var mıydı? hiç bilmiyorum. ama o an her aklıma geldiğinde o ana yakın bir hisle çöküşte hissediyorum, özellikle şu an bu satırları yazdığım gibi.

    kağıtta bir karakalem çizimi vardı. satürn halkalı bir sürü gezegen. hepsinin arasında küçük bir gezegen, ama bir kafa. oduncu gömleği giydirilmiş bir gövdeye iliştirilmiş bir gezegen kafa. bu nedir? dedim. "kendimi çok değersiz hissettiğim bir vakitte çizdim" gibilerinden bir şey söylemişti bana. ben bir mana veremedim. ben hep oduncu gömleği giyerdim, o da giyerdi gerçi, belki beni bu şekilde çizmeye değer görebilecek kadar seviyordu, hiç bilmiyorum, zihnimin apayrı bir alem olduğunu düşünürdü zaten, ben de onun için aynı şeyi düşünürdüm. kafamda bir gezegen dolusu düşünceler, çizimi elime aldım. ataçı okul gömleğimin sol üst cebine iliştirdim, ona sarıldım ve yoluma devam ettim. kulaklarımda hâlâ blackout.
    ···
   tümünü göster