1. 26.
    0
    dün gece, diasa orijinli düşük bütçeli meze tabağımı tepeleme doldurup, dublemi de bardağa ustaca yerleştirdikten sonra bilgisayarın başına geçtim. hedefim tek başıma demlenmek, doğduğum güne, yıldızlara ve hayallerime olan uzaklığı yaklaşık olarak ölçmekti. mesafeyi bilmezsem kendimi kaybolmuş, karanlık ve yerçekimsiz bir kuyuda asılmış hissediyorum, aldığım nefes ciğerlerime batıyor.

    ilk dublemin yarısına ulaşmışken kapı çaldı, kimseyi beklemediğim için yanlıştır deyip bakmadım. bir kere daha çaldı, muhabbet etmek istemediğim için yerimden kalkmadım. müziğin sesini kıstım, köşe lambasını kapattım. hayallere uzaklık iki kişiyle ölçülemezdi, en fazla bir ya da hiç. rakı ılımasın, mundar olmasın diye minik yudumlar gönderdim boğazıma. eski fotoğraflara baktım, yaşlanınca anldıbını bulacak olan "hey gidi günler"i bile dedim. günler kum saatinden akan taneler gibiydi, ömrümün hangi noktasında olduğumu merak ettim. bir 25 sene daha var mıydı önümde yoksa son bir haftam mı kalmıştı? tanrı bilir miydi ne zaman öleceğimi, canımı almadan önce sevdiklerimle vedalaşmam için ekstra süre tanır mıydı? merhametli olduğunu söylüyorlar, tüm insanlığın içinde bulunduğu duruma bakarsak, merhametin yetmediğini görmüyor muydu? tüm gün kendisine mi bakıyordu aynada?
    ···
   tümünü göster