0
ben yere kapaklanınca mavi girdi koluma beni kaldırmak için.
ulan bilsem böyle olacağını hergün yere düşerdim lan. meğer işin sırrı yere düşmekmiş.
kalktım yerden.
"gözlerim kararmış" dedim.
"kararır tabii adam içme şu zıkkımı dedi" diye kızdı bana mavi.
suçlu çocuklar gbi sustum, mutlu çocuklar gibi içim kıpır kıpır...
orada bank gibi bişey vardı ona oturduk.
biraz durdum dinlendim. bi de kek ile meyve suyu verdiler bana.
bi beş dakkaya falan kendime geldim.
zehra dediğim kız teşekkür etti. ben de yavaştan izin istedim.
mavi zehraya "adnan kan verdi şimdi tansiyonu düşer falan yine ben de onunla kadıköy'e kadar yürüyeyim ordan da eve giderim" dedi.
ben teklif etmeden mavi benle gelmek istedi amk.
hiç ses edermiyim?
tansiyonu düşmüş numarası yaptım üstüne üstlük.
hastane kapısına kadar uğurlayacaktı kız bizi ama sen git içeriye falan dedik yolladık bunu.
saat hemen hemen 3e geliyodu.
hava soğuktu.
aylardan ocak,
tarih 19u,
günlerden pazartesiydi.
"adnan istersen gir koluma" dedi mavi.
girmezmiyim?
girdim koluna.
normalde sağdan haydarpaşa garı tarafından vapur iskelesine gitmemiz lazımdı ama ben onu sola sürükledim.
"burası kestirme" diyerek.
onunla atacağım her adım kardı bana.
15-20 dakika sonra mavi işkillendi durumdan biz de döne dolana yorulduk.
tıbbıye caddesinin oradaki kavşağın oradaki parkın banklarından birine, en baş köşesine geçtik.
oturdum.
mavi de yanıma oturdu.
aramızda bi 30 santim mesafe vardı.
o mesafeyi bi kerede kapadı mavi.
yanıma yaklaştı.
kokusu burnuma nefesi nefesime karıstı.
başını göğsüme yasladı. elimi omuzuna attım.
"sen bana kendimi o kadar özel hissettiriyosun ki" dedi.
zaten kalbim dışarı çıkacak gibi atıyo. konusmakta zorlana zorlana "çünkü özelsin" dedim.
başını kaldırdı. yüzüme baktı.
"öylemiyim gerçekten?" dedi.
"göğsümde adı yazan yerden başını çekince dilim biraz çözüldü.
"hem de kimsenin olamayacağı, olmayı başaramayacağı kadar özelsin mavi" dedim.
tekrar koydu başını adını kazıdığım sol yanıma.
bi kaç dakika sustuk.
ellerim onun hissetmeyeceği kadarıyla saçlarına dokundu.
kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
hava soğuktu ama üşümedim hiç.
o da üşümüyodu.
birden sesini duydum mavinin, "kalbin o kadar hızlı atıyo ki" dedi.
"senin yüzünden" dedim.
kaldırdı başını.
"neden?" dedi.
"sen hiç küçükken sıcak soğuk oynadın mı?" dedim.
"o ne be?" dedi.
"hani bi yere bişey saklarsın ebeden habersiz. ebe o sakladığın şeye yaklaşınca el çırparsın. 'sıcak sıcak' dersin. ne kadar yaklaşırsa o kadar hızlı çarpparsın ellerini" dedim.
anlar gibi oldu. ama söylememi bitirmemi istedi.
"belki de sen ebesin ve ben bi yere saklandım ondan göremiyosun beni. sen bana yaklaştıkça kalbim el çırpıyo, 'sıcak sıcak' diyodur" dedim.
başı göğsümdeydi ama gülümsediğini hissettim.
yüz şekli değişmiş gamzeleri belli olmuştu, daha bi ısınmıştı sol tarafım.
mutlaka gülüyo olmalıydı.
"ben ebemiyim?" dedi yüzüme bakmadan.
"bilmem. istemezsen oynamak değilsin" dedim.
"daha ne kadar oynayacaz?" dedi.
"güneş batıp akşam olana kadar" dedim.
yüz şekli değişti hissettim. somurttu.
sesi de değişti.
"o kadarcık yani" dedi.
"o kadarcık" dedim.
"daha çok oynarsın sanmıştım" dedi.
"benim gökyüzüm sensin, gülüşün sıcağım, gamzelerin güneşim. sen hiç batırma o güneşi ben hiç gitmem eve. annem çağırsa da gitmem. sen o saklı şeyi bulana kadar ben sen bi de kalbim sıcak soğuk oynarız" dedim.
güldü.
yani gülmüştü heralde.
öyle hissettim.
"adnan bazen sana kapılmamak için zor tutuyorum kendimi" dedi.
nasıl içim acıdı.
niye tutuyosun lan?
tutma işte amk. bırak kendini.
"nasıl yani?" dedim.
kaldırdı kafasını göğsümden.
yüzünde sıfırcı matematik öğretmenlerin sadece yazılı açıklarken takındığı o ciddi tavır vardı.
"adnan ben burcu değilim" dedi.
ben de bişey sandım amk. tabii ki değilsin burcu. mavisin sen. ama burcu kim la?
Tümünü Göster