1. 3726.
    0
    beni görmemesi imkansızdı tam karşısındaydım başta görüp görmemesi gerektiğini düşündü 1-2 saniye sonra gördü, bana baktı.
    onu görmemem imkansızdı çünkü hep aklımdaydı. başta onun bana bakmasını görüp görmemem gerektiğini düşündüm 1 saniye bile beklemedim, gördüm. ona baktım.
    elinde bi kaç ders kitabı vardı.
    kolunda çantası, ders kitaplarına sarılmış, hem de bana sarılsa ömrümü vereceğim gibi sarılmış.
    burnu kızarmış soğuktan.
    kıpkırmızı olmuş.
    ellerinde ucu kegib eldivenler. eldivenlerden gördüğüm kadarı ile küçük ve üşümüş parmakları.
    aramızda belki de bi metre vardı belki kilometreler.
    daha doğrusu benim gözümde bi metre vardı.
    ortada kalmıştı mavi.
    o ana kadar şaşkın olan yüz ifademi saçma salak bi gülümseme aldı.
    ben gülümseyince o da bana gülümsedi.
    "ortada kaldın gelsene" dedim.
    gamzeleri belli belirsiz kabul etti bu teklifimi.
    bilmeden ona ayırdığım köşeye geçti.
    yenibosna durağına kadar ne konusacağımızı bilmedik.
    o zaten bilmiyodu ne konusacağımızı. ona bıraksam başlardı imkansızlıklardan ayrı dünyalardan. zaten metrobüs sıkışıklaşıyo gitgide valla hiç çekemem o muhabbeti.
    yenibosna'da "ya allah koniçiva huba huba" tarzı internasyonel bir nida ile daldım muhabbete;
    "ee nasıl gidiyo?"
    amerikan sitcomuyuz ya biz "nasıl gidiyo?" dedim. beynimi gibeyim.
    "nasıl gitsin iyi ama zor. sen nasılsın neler yapıyosun?" dedi.
    "işte napayım hazirandan beri bu çekmece tarafında kalıyorum. işe başladım bi hastanenin kafesinde. sabah okul akşam iş. kendi kendime bişeyler yapmaya çalışıyorum" dedim.
    "gözlerini kocaman açtı, kaşlarını kaldırdı havaya havaya "gerçekten mi anlamında"
    ben de "hee" anlamında dudaklarımı büzüştürüp kafamı salladm.
    benden bahsedince buna sordum "sen napıyosun?" diye.
    anlatmaya başladı.
    bostancıya taşınmışlar. aslında bunu bana söylemişti ama ne kadar cok zaman geçti ki son konusmamızdan beri bana en son ne söylediğini unutmuştu. ben de bozmadım kesmedim sözünü.
    annesi bi yerde işe başlamış. annesi pedagogmuş. ben nereden bileyim amk. o zaman öğrendim.
    babasının işine daha yakın diye yeniköyü bırakmışlar. tuğçe de olmayınca çok yalnız kalmış bostancıda...
    "ee bu tarafta ne işin vardı? yoksa beni görmeye mi geldin?" dedim yavşak bi gülümseme ile.
    o da güldü.
    bu sefer gamzeleri belli belirsiz değil, belli belli besbelliydi.
    "hayır be manyak" dedi.
    "ee?" der gibi baktım.
    "okulum burada" dedi.
    sefaköyde yeni açılan bi özel üniversite vardı. orayı kazanmış.
    güldüm.
    bayağı sesli güldüm. millet baktı bize.
    "adnan yavaş" dedi gözlerini yine kocaman açıp kaşlarını en yukarı kaldırarak ve yüzünde utangaçlıkla.
    sessiz güldüm biraz da.
    "ne gülüyosun ya?" dedi.
    o ara edirnekapıya gelmiştik.
    orada metrobüsten iniyosun karşıya, söğütlü çeşmeye giden metrobüse biniyosun.
    indik metrobüsten diğer metrobüse bindik bi yandan da ben neden güldüğümü anlattım ona.
    "ya gülüyorum işte. sana gülüyorum" dedim.
    bozuldu.
    "bana niye gülüyosun?" dedi kırmızı burnunu eliyle kapatarak.
    farkettim burnundaki kırmızılığı kapamaya çalıştığını.
    "yok be burnuna gülmüyorum" dedim daha da utandı.
    tribe girmeye 5 saniye kala "aslında bi sana da değil bize gülüyorum" dedim.
    metrobüs ilerlerken mavi iyice merak etti tabii.
    "ya anlatacakmısın?" dedi.
    anlattım.
    "hani sen bana son konusmamızda bişeyler dedin. ben çok uzuldum. inan çok koydu yine başlamayalım diyişin ama şimdi düşününce; hiç aklımda yokken resmen süpriz yumurtadan çıkar gibi girdin hayatıma, tanıdım seni. hiç aklımda yokken elimde olmadan sevdim seni. senden uzaklaşmak için taa ebesinin nikahına gittim yine bi mesajınla geri geldim. yine seni aradım sen yine itekledn beni kendince bi sebepler bulup. ben tamam dedim kaç aydır aramadım seni.
    ve şimdi öğreniyorum ki evini benim okulumun güzergahına taşımış, okulunu ise iş yerimin dibinde kazanmışsın. sence de biraz garip değil mi? sence de sen benden kaçtıkça biraz daha yakınlaşmıyomuyuz?" dedim.
    hiçbişey demedi.
    ne diyecek zaten daha?
    kader soylemiş sözünü üstüne ne diyecek amk?
    numaramı verdim ona söğütlü çeşme tarafına gelmeye yakın.
    onun numrasına ihtiyacım yoktu.
    her gece tekrar ettim her gece tekrar ettim ben onun numarasını.
    tabii ya, tekrar ettim. gerekeni yaptım. baktım. evde yatarken tekrar ettim sadece. attım hafızaya.
    beyin bedava, bedava ya.
    taşıyorum, niye hamallık yapayım.
    baktım.
    karşıma çıktı, numaramı verdim.
    bu kadar...
    ulan mavi,
    hem kpss'si hem öss'si hem ygs'sisin be hayatımın...
    seni kazanmak için çalıştım resmen, indir şu katsayıyı al artık beni gönlünün fakültesine.
    sevmeyi biliyorum da o fakülteyi sevilmeyi öğrenmek benim de hakkım la.
    haydi hep beraber, bir ağızdan; haydi adnan okula...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster