1. 76.
    0
    gilgamiş destani
    altinci tablet
    kirini yıkadı, silâhlarını parlattı,
    başını sallayarak saçının tutamlarını arkaya attı.
    kirli giysisini fırlatıp temizini giydi,
    savaş giysisini giyip beline işlemeli kemerini kuşandı.
    gılgamış krallık tacını giyince,
    gılgamış'ın güzelliği i̇ştar'ın güzel gözlerini kamaştırdı:
    "gel gılgamış! benim güveyim ol!
    bana meyveni armağan et, (57)
    armağan etsene!
    sen benim kocam ol, ben senin karın olayım!
    sana altından ve lacivert taşından yapılmış koşu arabaları koşturayım!
    tekerlekleri altın, boynuzları (58) ayna gibi parlayan madenden olsun!
    buna ruhlar, dev gibi katırlar koşulsun!
    sen evimize girince seni katran kokuları (59) karşılasın!
    büyük rahipler ve soylular ayaklarını öpsünler!
    krallar, büyükler ve beyler ayaklarının altına diz çöksünler!
    dağların ve ülkelerin ürünlerini sana vergi olarak getirsinler!
    sana keçiler üçüz, koyunlar ikiz yavrulasın!
    senin sıpan bir ester yüküyle koşsun!
    arabanın önündeki atın, yarışta birinci olsun!
    boyunduruktaki öküzlerinin eşi olmasın!"

    gılgamış, konuşmak için ağzını açıp görkemli i̇ştar'a dedi:
    "seni ha!... seninle evlenirsem ne kazanacağım?
    nasıl olsa kendimi yağlayacak yağım, ve üstüme giyecek giysim var.
    yiyecek ekmeğim ve azığım vardır,
    dahası, tanrılara yaraşır yemeğim, krallara özgü içkilerim bulunur!
    (bir satır ekgib... bundan sonraki parçada, gılgamış, tanrıça'yı
    şu biçimde aşağılıyor:)
    ...
    ...
    ...
    ... (60)
    "... sen, soğukta ısıtmayan bir örtüsün!
    sen rüzgâra ve fırtınaya engel olmayan uydurma bir kapısın!
    sen, üstüne örtüleni altında ezen bir fil derisisin!
    sen, içinde toplantı yapan yiğitlerin üstüne çöken bir saraysın!
    sen taşıyıcısının üstünde eriyen bir ziftsin!
    sen, taşıyıcısının üstünde boşalan bir kırbasın!
    sen taş duvarı çatlatan bir kireçsin!
    sen, düşman ülkesini çeken bir yemişsin! (61)
    giyeni sıkan bir ayakkabısın!
    dostlarından hangisini sonsuz olarak sevdin?
    çobanlarından hangisini sürekli olarak beğendin?
    haydi sevgililerinin adlarını sayayım!
    (bir satır ekgib)
    senin gençliğinin sevgilisi olan tammuz'a, (62)
    yıldan yıla ağıtı yazgı kıldın.
    sen, renkli çoban kuşunun aşkına düştün;
    ama ona da vurup kanadını kırdın;
    şimdi o, ormanlarda 'kappi' (63) diye bağırıp duruyor!
    sen, gücü üstün olan aslanın aşkına düştün;
    ama sonra ona yedi ve yedi tuzak çukurları kazdın.
    sen, savaşa alışkın olan atın aşkına düştün;
    ama sonra ona kırbaç, bizlengiç ve kamçıyı yazgı kıldın;
    i̇ki kez yedi saat koşmayı yazgı kıldın;
    ona suyu bulandırıp içirmeyi yazgı kıldın;
    anası silili'ye sürekli yası yazgı kıldın!
    sen, koyun çobanının aşkına düştün;
    o, sana durmadan köz yığıp, günü gününe oğlaklar getirdi;
    ama sonra ona vurup kurda döndürdün,
    şimdi de kendi küçük çobanları onu kovalıyorlar;
    dahası, kendi köpekleri bacaklarını ısırıyorlar.
    sonra sen, babanın hurma bahçıvanı olan i̇şullanu'nun aşkına düştün;
    o, sana durmadan bir sepet hurma getirip günü gününe sofranı donatırdı;
    ama sonra ona göz atarak yaklaştın:
    'i̇şullanu'cığım... (64) yiyelim,' dedin.
    (bir satır çevrilememiştir.)
    i̇şullanu şu yanıtı verdi:
    'sen benden ne istiyorsun? sanki anam benim için pişirmedi mi?
    ne diye kokmuş, çürümüş yemekleri yiyecekmişim?..
    öyle ekmek ki, kabuğu sazdan ve dikendendir.' (65)
    (bir satır ekgib)
    sen onun söylediği bu sözleri duyduktan sonra,
    ona vurup onu ... (66) döndürdün, ve bahçenin içine bıraktın.
    (bir satır çevrilememiştir.)
    şimdi beni seversen, beni de onlar gibi yaparsın."

    o, i̇ştar, bunu duyar duymaz öfkelendi; yukarıya gökyüzüne çıktı.
    i̇ştar, babası anu'nun huzuruna gitti.
    o, anası antum'un huzuruna gitti ve dedi:
    "babam! gılgamış bana sövüyordu!
    gılgamış bana kokmuş, çürümüş şeyleri saydı.
    kokmuş, çürümüş şeyleri!" anu konuşmak için ağzını açıp görkemli i̇ştar'a dedi:
    "önce sen kavgaya başlamadın mı ki, o sana kokmuş şeyleri saydı.
    kokmuş, çürümüş şeyleri!"

    i̇ştar, konuşmak için ağzını açıp babası anu'ya dedi:
    "babam, gılgamış'ı öldürmesi için bana gökyüzünün boğasını ver!
    (bir satır ekgib)
    fakat sen gökyüzünün boğasını bana vermezsen,
    o zaman ben, cehennemin kapılarını kırar,
    direklerini fırlatır, kapıları ardına dek açarım.
    yaşayanları yemeleri için ölüleri kaldırırım.
    dirileri yesinler diye!
    o zaman dünyada ölüler dirilerden çok olur!"

    anu, konuşmak için ağzını açıp görkemli i̇ştar'a dedi:
    "kızım, benden istediğini yaparsam, yedi kavuz (67) yılları olur.
    i̇nsanlar için buğday biriktirdin mi? hayvanlar için ot bitirdin mi?"

    i̇ştar, konuşmak için ağzını açıp babası anu'ya dedi:
    "baba, insanlar için buğday yığdım, hayvanlar için de ot sağladım!
    onların yedi kavuz yıllarında doymaları için,
    i̇nsanlara buğday topladım; hayvanlara ot yetiştirdim."
    (üç satır ekgib)

    anu, onun bu sözünü doyunca,
    gökyüzünün boğasının zincirini i̇ştar'ın eline teslim etti.
    o, boğayı yere indirmek için alıp aşağı zütürdü,
    ve onu uruk ağılına sürdü.
    (bir satır ekgib)

    gökyüzünün boğası korku salarak aşağı indi.
    o, birinci solumasında yüz kişi devirdi; iki yüz devirdi; üç yüz kişi...
    i̇kinci solumasında yüz daha devirdi. i̇ki yüz daha, üç yüz kişi daha.
    o, üçüncü solumasıyla engidu'ya saldırdı.
    o, engidu'yu süseceği anda, engidu gözetleyip,
    birdenbire boynuzlarını yakaladı.
    hırsından gökyüzünün boğasının ağzından köpükler savruldu.
    kuyruğunun kalın tarafıyla engidu'ya çarpıp onu yere attı.
    engidu, konuşmak için ağzını açıp gılgamış'a dedi:
    "eskiden biz kendi kendimize övündük. şimdi bunu gösterelim!"
    (dört satır ekgib)
    "bunu nasıl yapacağımızı sana öğreteyim:
    sen ve ben ayrılmalıyız, ben boğayı kuyruğundan yakalayayım.
    (üç satır ekgib)
    kılıcın, onun boğazıyla boynuzlarının arasına insin."

    engidu, gökyüzünün boğasını tutmak için,
    kovalayıp sımsıkı kuyruğundan yakaladı.
    engidu, onu iki eliyle tuttu,
    ve gılgamış, usta bir kasap gibi, kılıcını güçlü ve güvenli bir vuruşla
    onun boğazıyla boynuzlarının ortasına indirdi...
    onlar orada gökyüzünün boğasını öldürdükten sonra,
    yüreğini çıkarıp şamaş'ın önüne koydular.
    onlar şamaş'ın huzurunda saygıyla eğilip geri çekildiler;
    sonra her iki
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster