1. 1.
    0
    Bir kızı vardı Duke’un, Lala, 4 yaşında. Duke’ün ilk çocuğuydu, bir gün onu bir şekilde öldürürler korkusu ile kaçınmıştı çocuk yapmaktan; ama şimdi deli oluyordu kızı için, mest oluyordu. Duke’ün aklından geçen her şeyi biliyordu kız, özel bir hat vardı aralarında sanki.

    Duke ile Lala süper marketteydiler ve sürekli bir şeyler söylüyorlardı birbirlerine. Her şeyden konuşuyorlardı. Kız ona bildiği her şeyi söylüyordu; iç güdüsel olarak her şeyi biliyordu. Duke ise fazla bir şey bilmiyordu; ama bildiklerini ona söylüyordu ve işe yarıyordu. Mutluydular birlikte..

    “Bu ne?” diye sordu Lala
    “Bu bir hindistan cevizi”
    “içinde ne var?”
    “Süt ve kıtır şeyler”
    “Neden içinde?”
    “Çünkü iyi hissediyor kendini orada, o sütlü kıtır şey kabuğun içinde iyi hissediyor kendini.. “Ah, ne kadar iyi hissediyorum kendimi burada!” diyor.”
    “Neden iyi hissediyor kendini orada?”
    “Her şey iyi hisseder kendini orada. Ben hissederdim.”
    “Hayır hissetmezdin, araba süremezdin onun içinde.. Beni göremezdin. Jambonlu yumurta yiyemezdin.”
    “Jambonlu yumurta herşey değildir.”
    “Nedir herşey?”
    “Bilmiyorum güneşin içi belki, donmuş bir kütle.”
    “Güneşin içi? Donmuş?”
    “Tabii.”
    “Donmuş olsa neye benzerdi ki güneşin içi?”
    “Güneş ateşten bir top. Bilim adamlarının bana katılacaklarını sanmıyorum; ama bana sorarsan buna benzer.”
    Duke bir avokado aldı.
    “Hey!”
    “Evet, avokado budur aslında: donmuş güneş. Güneşi yer ve içimiz sıcacık dolaşırız.”
    “O içtiğin biralarda da güneş var mı?”
    “Var”
    “Benim içimde var mı?”
    “Tanıdığım herkesten daha çok”
    “Bence senin de içinde KOCAMAN BiR GÜNEŞ var
    ···
   tümünü göster