-insanlar endişe etmezlerse küçük hesaplara kapılmaz. birçok işi bir anda yapmaya çalışmazsa her an ne yapacağını unutmaz. bütün kötülükler dalgınlıktan çıkıyor. insan nerede olduğunu, ne yapmakta olduğunu her an bilmeli.
-bütün kötülükler hazırlıklı olmamaktan doğuyor. ilerisi için çok hesap yapmamalısın. hesap yapmaya alışmamalısın. bütün kötülükler alışkanlıklardan doğuyor. insan acele etmeden kendini seyrederse, alışkanlıkların kölesi olup olmadığını görebilir.
-hayatın bir oyun olduğunu unutmayalım. en büyük hazinemizin aklımız olduğunu unutmayalım. aklımızı korursak bütün oyunları istediğimiz gibi oynayabileceğimizi unutmayalım.
-bir de ne olur kelimelere dikkat et, yalvarırım kelimeleri unutma.
-geçmişin dalgınlığına da kapılmamalı, geleceğin endişeleri artar sonra, kararlarda sarsıntılar olur.
-tanıdığım bir fincandı bu kırılan, oysa onu tanımıyormuş gibi seyrettim. hiçbir tepki göstermedim.
-tarihte bir çok oyun oynanmıştı, bir çok oyun tekrarlanmıştı.
-insanlar istedikleri işlerle uğraşmıyorlar ne yazık.
-oyunlar; gerçeğin en güzel yorumlarıdır. bizim gerçek dediğimiz şey de, bazı güçlükler yüzünden iyi oynanamayan oyunlardır.
-insanın bir yerde muhakkak kendini ele vereceğini bildiği için, en beklenmedik zamanlarda zayıflık göstereceğini tecrübesiyle tespit etmiş olduğu için, hiçbir belgeyi küçümsemezdi.
-göründüğümüz kadar olmayalım. hiç olmazsa göründüğümüzden az olmayalım. hemen tükenmeyelim.
-mış gibi yapmaktan usandım albayım.
-henüz her düşünceyi aklıma gelir gelmez söylemek gibi bir yanlış davranıştan kurtulamamıştım.
-düşüncelerini olgunlaştırıncaya kadar bekletmelisin hikmet.
-bizi bir de bu acımak mahvediyor albayım. başkalarına acımakla başlayan bu tehlikeli duygu, her zaman kendimize acımakla son buluyor. kendimize acımaktan, başka işlere zaman kalmıyor.
-kendimize acıyacağımıza kendimizi tanıyalım albayım.
-aslında hemen her söze cevap yetiştirmemeliydim. ne var ki söylenenleri anladığımı o anda göstermek istiyordum. bu davranışım da, yeni baştan kurma istediğim öz varlığıma zararlı oluyordu. hayır, bir bakıma da yararlıydı, kötü huylarımı, dolayısıyla da kendimi tanıyordum.
-çünkü bizim ilerlememizi engelleyen otuz yedi durumdan on yedincisi, gereksiz gurura kapılmaktı. yirmi ikincisi ise, on yedinci ilkenin aşırı uygulanması sonunda kendini küçümsemek gibi başka bir yanlışlığa sürüklüyordu insanı.
-iyi başlangıçların tarihimizde çok görüldüğünü, önemli olanın iyi bitirişler olduğunu biliyordu. baştan çok yorumlamamalıydım.
-albayımla ben kendimizi ciddiye alıyorduk, otuz yedinci ve en önemli ilkemiz buydu. evet, biz kendimizi ve bunları düşünen aklımızı ciddiye alıyoruz. çünkü bütün ilkelerimizi aklımıza dayandırıyoruz. mantığımızı sağlam tuttukça, onun üzerine her şeyi kurabiliriz; piyano da çalabiliriz, atletizm de yapabiliriz.
-insanın düşünce ve hafıza gücü sonsuz değildir, onu korumalıyım.
-otuz üçüncü ilkeye göre, kendini harcama korkusu ve olduğu gibi koruma endişesi de zararlıydı.
-şimdi beni de garip bakışlarla süzenler var. ben onlara aldırmıyorum. insanların beni beğenip beğenmemeleri umurumda değil artık. ben kendimi tanımakla ilgiliyim.
-insan bir şey üzerinde çalışır, onu hakkıyla sonunda başarırsa muhakkak bir yararını görür. bunu da albayımdan öğrendim. insan parayı kendine dert edilmezmiş, kimse aç kalmazmış.
-annem benim ölümden korktuğumu bilirdi, bunu bildiği halde gene de ölmüştü.
-bu kadar haklı olduğu halde, böylesine haksız olmaya dayanamamıştır. kaçmakla bir bakıma bütün dünyayı suçlamaktadır belki de. böyle bir topluluğun içinde yaşayamayacağını anladığı için kaçmaktan başka bir çare bulamamıştır.
-değerlendirmek! ne kadar hoş bir söz! değerlendirmek kaçmaktır, değerlendirmek yalnız bırakmaktır, yaşantısının ağırlığına dayanamayan birini yaşarken öldürmektir.
-mesele çıkmasın diye elinizden geleni yapıyorsunuz! işte bu ikiyüzlülüğünüze dayanamıyorum!
-düşünceler insanın canını acıtmıyor, biraz sersemletiyor o kadar. şiddet değil süreklilik insanı yıkıyor. insanlarımız da sabretmesini bilemediler. onlara o kadar söyledim, bırakın bu akıl dışı aceleciliği diye. bu gidişle ingilizlere hiç benzeyemeyeceksiniz dedim insanlarımıza. futbol maçlarımızdaki geçici başarılarımıza güvenmeyelim; göreceksiniz zamanla gene onlar kazanacak. temize çıkmak için çocukça didinmeyin, zaman her şeyi halleder.
-insafsızca bir yalnız bırakma yüzünden birbirimizi yersiz hırpalamalarla zayıf düşürüyoruz. bırakın zaman her şeyi halletsin.
-acele etmeliyiz bilge, yaşlanıyoruz. sadece yapamadıklarımızdan pişmanlık duymalıyız ilerde.ha-ha.
-oyunlar tehlikeli… dışarıdan görüldüğü gibi eğlenceli değil.
-“göreceksin bir gün terk edeceğim seni” dedi bilge. “hayır yapamazsın, terk eden kadın rolü verilmedi sana oyunda.”
-yaşamak istiyor albayım. beni de dünya nimetlerinden biri gibi görüyor. yaşantısına yeni bir heyecan katmak istiyor. solup giden aşkımıza ağlıyor, oyunun dışında çıkıyor, beni de çıkarmak istiyor. sonra da beni bırakıp gidecek albayım. kendi yerine bir şey bırakmadan gidecek.
-fakat oyunları unutacak albayım; yaşamak istiyorsa unutacak.
-zaman her şeyi hallediyor, insafsız olma, ayrıcalık isteme.
-bilge, bilge, neden beni yalnız bıraktın?
-beni neden bıraktın bilge? şimdi hiç dönmeyecek misin yani? seni artık hiç göremeyecek miyim? imkansız mı? albayım, albayım bu oyun çok ciddi. bakın ben bile ağlıyorum albayım. imkansızlık duvarının önünde ağlıyorum. bu duvar beni çıldırtıyor albayım. başımı, bu duvara vurup parçalamak istiyorum.
-bilge beni istemiyor diye onu göremeyecek miyim artık? böyle şey olur mu? biraz önce birlikteydim onunla.
-ben dünyayı kirletiyorum albayım. acaba ölürsem üzülür mü? o zaman koşup bana gelir mi dersiniz?
-belki de akıllı insanlar yalnız kalırsa daha iyi olur, kim bilir.
-üşüyorum albayım, aceleden ceketimi giymeyi unutmuşum. bakın ben de bu konularda iyi değilimdir işte. sokağa nasıl çıkacağımı bilmem mesela. bende hayat bilgisi zayıf albayım.
-bilge’den akıllı olduğum halde neden bu duruma düştüm acaba? neden herkes benden kaçıyor? yaşamasını bilmiyorum da ondan mı?
-odama çıkamam albayım. bilge’nin orda beni beklememesine dayanamam.
-hiçbir şey yapmak istemediğim için kötü bir şey yapmak istemiyorum.
-herkese o kadar acıdığı halde kendine acımazdı. büyük adamlar hep böyle değil midir?
-sokaklarda her yaştan insanların oynadığı bazı tehlikeli oyunlara mani olunması gerekmektedir.
-bir insan bu kadar yalnız bırakılırsa elbet sonunda eserlerini bitirmekten ve her eserin yaratılması sonunda içine düşülen büyük boşluktan çekinir. eserini tamamlamayı, hayatını tamamlamak addeder.
-ifade edemediğim bir ekgiblik hissi var içimde. hikmet, oğlum, sanki her şey başka türlü olabilirdi, başka türlü oynanabilirdi.
-hava kararıyordu. köşeden bir genç kızla bir genç adam göründü kol kola. delikanlı bir şeyler anlatıyordu, kız da başını sallıyordu. “bana kalırsa film biraz karışıktı” dedi genç adam. “bazı yerleri anlamadım.” “canım” dedi kız, “sonunda çocuk ölüyor işte.” “aptal” dedi delikanlı “o kadarını biz de anladık.”
-Kelimeler, albayım. bazı anlamlara gelmiyor.
Kelimeler albayım. hangi anlama geliyor? efendim? KELiMELER albayım. hangi anlamda kullanıyoruz onları? hangi kelimeler hikmet? sizi neden yanımda dolaştırıyorum bilmem ki? bütün kelimeler genel anlamda kelime. ne demek istiyorsun oğlum? kelimeler canım işte. mesela kelebek ne kelebeği? kelebek canım, bildiğimiz kelebek. (ellerini açtı kapadı) ha, o kelebek mi? evet, o kelebek. kelimenin aslı mı nereden geliyor? bu soruya tutunalım hiç olmazsa: evet bilmiyorum...
--
spoiler--