1. 276.
    0
    gittim burası sahibi bulğar olan, şuan piyasadaki 10-15 liralık şarapların üretildiği
    büyük bir üzüm bagı ve tütün deposu olan bir işletmeydi siğarayı bırakmak isterken
    tam göl yerine düşmüştüm...
    işletmenin içine girdim ğiriş kapısında kimlik soran embesile kaşlarımı çatarak...
    betondan yapılmış uzunca bir yoldan idare binasına doğru yürüyordum
    her yan asma üzüm dolu koca koca manda gözü gibi üzümler...
    diryopitek gibi kolları uzun olan işçiler üzüm topluyordu
    asmalarda en son hasat üzümler kalmıştı
    bagların arka tarafında işçilerin kalması için küçük kır evleri vardı...
    sararan asma yaprakları en ufak bir rüzgarda sallanıp düşüyordu
    uzunca beton yolda yavaş yavaş yürürken işçi kızlarda yan gözüyle bir elleri işte gözleri oynaşta bana bakıyorlardı
    ama ben onlara fazla bakmamaya çalıştım ğözüm üzümlerdeydi.
    yolda yürürken biraz önümde asmaların içinden elinde üzüm dolu sepetiyle işçi kız çıktı
    biraz cılız sayılır ama uzun boylu soluk tenli bir kızdı
    sepetteki üzümleri çok canım çekmişti
    kızın arkasından seslendim
    -biraz üzüm verebilir misin diye
    kız birden durup bana göre gayet düzgüm olan ve ısırır gibi derinden bakan simsiyeh ğözleriyle baktı
    sanki aradıgı erkegi bulmuş gibi bir bakış attı...
    sert bir şekilde;
    -her yer üzüm dolu git al dedi
    -ben bu sepetten almak istiyorum, parası neyse veririrm dedim
    -bu üzümler satılık degil, bende satıcı kız degilim dedi
    kızın degişik bir güzelliği ve hareketleriyle nazlıdan daha farklı bir hamuru oldugu belliydi
    -doğru sen satıcı kızlardan degilsin dedim
    anlamadı ne demek istediğimi
    ğözlerim kızın eski buluzunda, soluk eteginde, çıplak küçük ayaklarına giydiği ayakkabıdaydı
    en az nazlının ki kadar biçimli ve bir bedeni ve canlı bir yüzü vardı güneşten kararmış kolları, sık ve omzuna kadar
    inen saçlarını topuz yapmıştı nedendir bilmem içimi garip bir keyif kapladı
    sepetini bana dogru uzattı
    -al dedi
    güneşten koları yanmıştı ama bilegi inceydi tırnakları temiz ve bakımlıydı
    irice bir salkım aldım
    -misket üzümüdür çok güzeldir dedi
    sesi yumuşamıştı biraz
    -neden geldin buraya dedi
    -iş için dedim
    -büyük ihtimal burada bekçilik yapacagım dedim
    -boş veren bir tavırla gülümsedi ve yoluna devam etti
    Üzümleri yiyerek müdürün odasına vardım
    adam sigara yakmış, sigaranın mavi dumanına bakıyor
    Merhaba dedim. Adamla tanıştık ve bir sigara uzattı bana, aldım.
    Yaktıktan sonra derin bir nefes çektim, çok sert bir sigaraydı
    kinin gibi bir tat bırakıyordu ağızımda
    Müdür elindeki sigaraya bakıp; Ne kadar garip değil mi? dedi
    -Garip olan ne dedim.
    -Hiç düşündün mü? Tütün diye bir bitki yetiştiriyoruz.
    -Sonra onu emek emek toplayıp kurutuyoruz ve bunu ince ince kıyıp bir kağıda sarıp yakıyoruz
    -Dumanını içimize çekip bundan keyif alıyoruz. Yada aldığımızı sanıyoruz...
    -Dünyada her dakikada 5 kişi sigaradan ölüyor. Bence sigara kızılderililerin insanlıktan intikamı. Dedi
    Ne diyeceğimi bilemedim herif manyak mı yoksa akıllı bir adammı bilemedim.
    beni mürsel hoca gönderdi dedim
    -Biliyorum sana bekçilik vereceğiz dedi. Akşamları bekçi kulübesinde kalacaksın dedi. Birde sana silah vereceğiz.
    Patron nerede dedim... Mürsel hocanın seldıbını iletmemi istedi
    Belçikaya gitti, işçi sendikalarını inceleyecekmiş
    bilinçli bir burjuva diye geçirdim içimden...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster