1. 51.
    +1
    2012 yılının en merakla beklediğim filmi idi, the avengers'tan sonra. yaklaşık on gün önce izledim, ve şunu söylemek istiyorum: biraz sinirlerim bozuldu. nedenlerini aktarayım.

    film, güzel görüntülerle başlıyor, iri yarı bir adam görüyoruz, siyah sıvıyı içiyor ve ölüyor. belli ki bu adam öyküye hizmet edecek, bir köşe taşı olacak. güzel. yazılar tıpkı alien'da olduğu gibi, yavaş yavaş birleşiyor ve mükemmel çekimlerle baş başa kalıyoruz. bir gemide, sıfır diyalogla, ilk alien'ın ağırlığını hatırlatan bir tarzla, film ridley scott tarafından çekildiğini haykırıyor. sonra da bir anda kılık değiştiriyor. buradan sonrası ise, çok derin bir uçurum maalesef.
    ortada felsefe kasan onlarca büyük bütçeli film dolaşırken, prometheus'a ve alien evrenine birazcık derinliği çok görmemek lazım. aynı şekilde, film ekibi daha önceki röportajlarında bir xenomorph göremeyeceğimizi söylemişlerdi zaten, yani buna hazırdık. peki, ilk filmle aynı evrende geçen bu filmin, weyland logosu ve yana doğru açılan kapılar dışında onunla bir ortak yönü var mı?
    vizyona girmeden önce, tek iddiasının space jockey olmadığını düşünmüştük. fakat arada bir ortaya çıkan dram dışında filmin space jockey'e ve alien mitolojisine ne tür bir katkısı var? çok sevenler üzüleceklerdir ama gelin itiraf edelim, hiç. beslenme kaynağı olan seri alien, bu da oradan bölünmüş, belli. ama orayı nereden besliyor? hiçbir yerden. film bildiğimiz mitolojiye katkı sağlamadığı gibi, kendi kendine sorular sorup, kendi mitolojisini yaratma derdinde. alien'a da "bir zütlük yer aç" diyor resmen, yer yer küçük referanslar vererek, abisine öykünüyor. onun gibi mütevazi bir yerden başlayıp olayın çapını büyütmek dururken*, her şey olmaya çalışıyor. ve bazı çok şey bilen sinema otoritelerimizin de dediği "çok şeyi hararetle anlatıyor" eleştirisinden ziyade, hiçbir şeyi hararetle anlatıyor. yaradılışı uzaylılara bağlayacak cesareti, potansiyeli gösteriyor, sonra temellerini gözüyle görmesine rağmen dine inanan kadını acındırıyor. nerede ellen ripley'in yer yer yerini kadınlık ve annelik duygularına bırakan sertliği, nerede elizabeth shaw'un "kısırım ühü" tripleri.

    sonra, bir de derinliği çok görmediğimiz filmin, izleyiciyi sırtından bıçaklarcasına yaptığı gösterip vermemek hamlesinin doruğu ise, başta öyküye hizmet eder diye kafamızın bir köşesine koyduğumuz adamın bir daha esamesinin okunmaması. filmde ucu güya açık bırakılmış öyle çok an var ki, temel iddiası alien'a doyurmak olan film alien'a acıktırmaktan başka her türlü işlevini yitiriyor bir süre sonra. hiçbir şey anlatmazken bizden özveri bekliyor. itirazım yok, soru sorduran, öyküye izleyiciyi katan, duyguyu bize geçiren filmleri severim bile. ama bu filmin yaptığı da seyirciye ayıp etmek oluyor bir süre sonra. karakterler olaylara anlam veremezse biz de anlam veremeyebiliriz, bundan normal şey yok. ama bilerek ketum olmanın da bir ayarı var. ben bir alien sever olarak bazı şeyleri anlamak, evreni dünya gözüyle sinema perdesinde izlemek üzere oraya oturduysam, beklediğimi verirken vaatlerinizden fazlasını da sunabilmelisiniz, özellikle böyle bir rejiyle. prometheus ise, hem isteklerimizi, hem yapacağım dediklerini, hem de yapması gerekenleri elinin tersiyle itiyor. her şeyi yapıyor gibi görünüyor, ama hiçbir şey yapmıyor, yine. alien hatrına akan olayları izliyoruz, ve kendimizi "aa androidin kafa kesilince ağzından beyaz sıvı akıyor, aynı alien gibi" diye düşünürken buluyoruz. takdir edersiniz ki, ridley scott'ın çektiği, alien'la aynı evrende geçen bir filmde diyeceğimiz son şeylerden biri olmalı bu. film bittikten sonra da bu düşünceyi unutmalısınız hatta.

    burada ise unutulmaz an yok, unutulmaz görüntü var. düşündürmek yok, felsefe parçalatmak var. şaşırtmak, germek yok, soru sordurmak var. sembolizm yok, mitolojik metaforlar var. olduğundan ilerisini yönetmeni sayesinde görüp, oraya gitmeye inat eden bir film prometheus. tam o noktaya gidecekken de bitiyor, ve ironiktir, hiç olmayacak yerde, olmayacak şekilde, aslında hiç onun olmayan "kozunu" kullanıyor. ilk alien'da bile tam görülmemiş yaratığımız, çat diye, biraz da gerelim düşüncesiyle ortaya çıkarılıyor. işte hollywood bu, ama alien bu değil. görmemiş olayım.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster