dört kişilik bir ekiptik 1995 senesinde. ben, kıvanç, ismail ve ayşe. ilkokul 5'deyiz hepimiz. anadolu liseleri ve özel okullar sınavları var tabii o sene. inanılmaz bir rekabet var aramızda. 100 soruluk testte 99 net yapan yenilmiş sayılır, 98 net yapanla bir sonraki sınava kadar alay ediliyor!
ayşe'nin babası atilla amca, babamın çalıştığı kadıncık santralinde mühendis. ailecek tanışmamız da ordan kaynaklı. yani o zamanlar gelir giderdik birbirimize.
ayşe'nin annesi zekiye teyze biraz hırslı bir kadındı. rekabetin başarıyı doğurduğuna inanan bir yapısı vardı. bunun bizler için ne kadar iyi bir teşvik olduğunu sonraları daha iyi anladım.
ayşe'nin abisi kürşat abi ile daha sonraları aynı liseden mezun olacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. hatta ilkokuldan sonra hazırlık sınıfında iken onun lise son olacağını ve bana okulda ilk senemde sahip çıkacağını bilmiyordum. kürşat abi'nin elinde sürekli bu mühendislik için kullanılan formüllü hesap makinalarından vardı. ne kadar özenirdim ona!
ayşe'den bahsetmem gerekirse, son derece tiz sesli, yüzünün güzelliği kalbine yansımış, çok ince bir ruha sahip arkadaşımızdı. konuşurken yüzünde en ufak bir art niyet belirtisi göremezdiniz.
severdim kısacası hepsini. bilgi yarışması düzenleniyordu o zaman tarsus'ta. dördümüz seçildik bizim okulun ekibi olarak. ben, kıvanç, ismail ve ayşe! yarışmalardan önce genelde ayşe'lerin evinde toplanırdı. okul müdürü de bize katılırdı ve yarışmalara bir kamp uygulaması ile hazırlanırdık. zekiye teyze'nin inanılmaz pasta ve börekleri eşliğinde. saatlerce çalışırdık.
yarışmalar yapıldı ve biz tüm rakipleri eledik tarsus'ta. sonra mersin'e geçtik. onları da yendik. o zamanlar tsubasa'yı izliyorum ve kendimi tıpkı ona benzetiyorum. bir tsubasa düşünün ki, top yerine bilgi peşinde koşuyor. önümüze çıkan tüm rakipleri yeniyoruz ve şampiyon oluyoruz.
okula dönüşte kutlamalar falan var doğal olarak. gelmiş geçmiş en çirkin tezahurat yazılmıştı o zaman; "üç! beş! yedi! on! eliyeşil şampiyon!" sadık eliyeşil ilkokulu idi okulumuzun adı.
sene sonuna yaklaşmıştık artık. önce özel okullar sınavı sonra anadolu liseleri derken, okulun kapanmasına doğru ayşe'yi gördüm birgün. küçük bir konuşma geçti aramızda. konuşmanın sonunda "görüşürüz" dedi bana. bende ona "görüşürüz" şeklinde cevap verdim fakat bunun onu son görüşüm olacağını bilmiyordum.
haberini aldım ayşe'nin. anadolu liselerine yüksek derece ile girmişti. ben birinci kazanmıştım tarsus'taki o zamanın tek anadolu lisesini ama özel okullardan aldığım puan ile tarsus amerikan koleji'ni tercih etmiştim.
seneler seneleri kovaladı. 2003'te üniversite için istanbul'a geldim. o zamana kadar da görüşmemiştik ayşe ile. okul bitti çalışmaya başladım. iş hayatında 2,5 seneyi doldurdum. yine haberim yoktu ne yapıp ettiğinden! bazen aklıma geliyordu, merak ediyordum. sonra birgün telefonum çaldı ofiste, mesainin erken saatlerinde. arayan babamdı.
-oğlum ayşe ölmüş!
-ne? hangi ayşe?
-atilla amcanın kızı ayşe!
-nasıl ya? nasıl yani ölmüş?
-oğlum vurmuşlar.
şeklinde bir konuşma geçti aramızda ve işin detaylarını anlattı bana. şöyle oluyor; ayşe tıpkı benim gibi istanbul'a geliyor! tıp okumak için. okulunu bitirdikten sonra, cerrahpaşa'da uzmanlığa başlıyor. daha önce internet'te tanışıp evlendiği bir kocası da var üstelik. bir de çocuğu! mahmut. kocası astsubay. hakkari'de görev yapıyor normalde. sonradan sonraya ayşe ile kocası ayrılıyorlar ve en sonunda da, hikayenin bu kısmı bende de boş, kocası cerrahpaşa'ya gelip ayşe'yi üstelik görevi başındayken kurşunluyor. işte ayşe böyle hayata veda ediyor! takvimler 22 şubat 2008'i gösteriyor.
üzüldüm tabii ki en başta! "neden? ne gerek var?" gibi soruları sordum kendime. annesinin, babasının ve abisinin durumları aklıma geldi. sonra mahmut vardı ortada. henüz görmemiştim kendisini ama resmini görünce daha da bir düşündüm.
sonra ayşe için sevindim bir yandan da, kısa hayatını dolu dolu yaşadığı, aşık olup evlendiği ve annelik duygusunu kısa süre içinde olsa tatmış olduğu için! "nasıl geçti hayatın?" diye sorulduğunda kendisine en azından "yaşadım!" diyebileceği için sevindim. sanırım yaşamıştı ayşe gerçekten! yani umarım yaşamıştır!
aynaya baktım da az önce ne kadar şanslı ama bir o kadar da ahmak olduğumu anladım! o kadar çabalayıp tam hayatdan zevk alacağı vakit hayata gözlerini yuman insanlar varken, hala yaşayamadıklarım için yaşayacaklarımdan vazgeçtiğimi anladım! göçtüğüm vakit bu dünya'dan "yaşadım ben de!" demek istediğimi de anladım.
ne yazık ki bunları bana şu anda hayatda olmayan bir arkadaşım anlattı! keşke hayat da olsaydın da sen, ben bunları anlamadan devam etseydim hayatıma.
işte böyle bir anım var ilkokula ilişkin. budur benim aklımda kalan ve daima kalacak olan!
http://www.turkei.net/news_detail.php?id=35237