1. 51.
    +1
    ankara’da, sabah ayazı insanın içine işleyen bir kış günüydü. mahallede herkes birbirine özellikle belediye otobüslerine tek binmemesini öğütlüyordu. bir, bilemediniz iki hafta önce, ziraat fakültesi öğrencisi aynur sertbudak öldürülmüş ve fakülte civarı, yolu oradan geçen bizler için ‘tehlikeli bölge’ ilan edilmişti. ‘faşolar’, fakülte durağında otobüs basıp ‘komünist’ gördükleri kim varsa sopa muşta veya zincirle dalıyorlardı.
    otuz dört yıl öncesinden söz ediyorum.
    sabahın erken saatlerinde işe güce ve okula gidenlerle kendi çapımızda bir konvoy oluşturup güvenliğimizi sağlayabiliyorduk. ama her zaman böyle toplu hareket etmek imkânı olmuyordu. tek başına kalmışsak, otobüste mutlaka yaşlı bir kadın veya erkek bulup ya yanına oturacak ya da başında duracaktık. ana oğul halim selim bir görüntü vermemiz gerekiyordu.
    hangi nedenle bilmiyorum, sabah konvoyunu kaçırdığım bir gün, öğlen saatlerinde kızılay’a inmek için otobüse biner binmez, yaşlı bir teyzenin yanına oturdum. üç beş koltuğun boş olduğu otobüs, fakülte durağına gelir gelmez kalabalık bir grup, her iki kapıdan içeri daldılar. elinde cumhuriyet gazetesi olan birini bulmak zor olmamıştı onlar için.
    tedbirsiz, belli ki bir o kadar da cüretkâr bu çocuğu koltuğundan yaka paça kaldırıp “i̇lhan selçuk’un bini” diye haşat edene kadar dövmeleri, sonra çekirge sürüsü gibi otobüsü terk etmeleri bir dakika bile sürmemişti.
    yolculardan kimsenin sesi çıkmamış, kimse ortaya çıkıp “yapmayın, durun” dememişti. diyemezdi de.
    şoför, bütün durakları pas geçip gençlik parkı girişindeki solmaz kılıçtepe karakolu önünde durdu. yüzü gözü kan içindeki çocuğu benimle birlikte birkaç kişinin yardımıyla karakola taşıdık. sonrası, rutin ifadeler, çocuğu hastaneye zütürmeler filan...
    i̇lhan selçuk’un öldüğünü öğrendiğim gün, 1976 yılının o berbat gününü hatırladım.
    ‘faşolar’ için elinde cumhuriyet gazetesi taşıyanlar, görüldüğü yerde ezilmesi gerekenlerdi. i̇lhan selçuk da, şer odağının örgüt şefiydi, onların gözünde.
    doğrusu bizim gözümüzde de i̇lhan selçuk, 12 mart’da gördüğü işkenceyle, sert yazılarıyla, ‘yiğit bir aydın’dı. 12 eylül öncesinde solcular, ya da en azından benim temasta bulunduklarım arasında ‘yiğit bir aydın’ olmak, bir sevgi sözcüğü olduğu kadar, bir mesafeyi de işaret ediyordu. severdik i̇lhan selçuk’u ama asla bir chp’li ya da ne bileyim töb-der’li bir öğretmen kadar yakın bulmazdık.
    “i̇lhan selçuk’un bini” diye dövülen, hatta öldürülen gençler; aynı zamanda i̇lhan selçuk’la tedip ve terbiye edilirdi. ‘anarşiye karışmamamız’ için gösterilen örneklerden biriydi, selçuk.
    bir sağcı, bizim yanımızda i̇lhan selçuk’a laf söyleyemezdi. i̇lhan selçuk bizim adamımızdı. biz ise, ‘örgütlü’ olmadığı için bozuk atardık. örgütlü, hele bizim örgütümüzde olmayan birisinin, ‘aydın’ diye hafiften küçümsendiği yıllardı.
    yine de her gün ne yazmış diye merak ettiğimiz iki adamdan birisi uğur mumcu
    ise, diğeri de tartışmasız i̇lhan selçuk’tu. ‘faşist odaklar’a çatması, ‘eli kanlı katillerden dem vurması hoşumuza giderdi.
    i̇lhan selçuk’u okumayı ne zaman bıraktım. hatırlamaya çalıştım, unuttuğuma göre, yıllar olmuş. cumhuriyet’i satın almamaya başlamıştım. o aralar olmalı.
    görüşlerindeki kimi değişimlere de çok ilgi duyamadım. haberim oldu tabii ki. tartışma yaratan yazılarından pasajlarla karşılaştım. “dün bana işkence etmiş olanlarla bugün el ele vermeyi yurtseverliğin doğal gereği sayıyorum” dediğinde, kızdım, üzüldüm, mesela. tıpkı gözaltına alınma tarzına kızdığım, üzüldüğüm gibi.
    ama işin aslı astarı nedir diye merak etmedim. şimdi düşünüyorum da i̇lhan selçuk’a küsmekten korkmuşum.
    1976 yılının, soğuk bir aralık günü, belediye otobüsünde kanlar içinde yatan yaşıtımın boşuna o dayağı yemiş olmasından korkmuşum.
    gençliğimde değer gördüğüm sözlerin, bu kadar kolay ve hoyratça elimden kaçıp gitmesine gönlüm razı olmamış.
    sanırım o da bunu istemedi ki, 11 ocak 2010 tarihli söyleşisindeki şu sözleri, bize güzel bir vedadır: “artık türkiye’de askeri darbeler dönemi kapanmıştır. ben türkiye’nin zaman yitirmeden demokratikleşmesini istiyorum. demokrasi ve özgürlükleri kim genişletirse ona gönülden destek veririm. faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasından, ülkemize barış ve huzur gelmesinden, akan kanın durmasından yanayım. türkiye kendisiyle
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster