0
işte bu OKB saçmalıkları o zaman başladı. Bütün kayalara dokundum, tek tek saydım ve yerlerini belirledim. Oradan gitmeyi çok istememe ragmen o işi savsaklamadan yaptım. Çünkü buna mecburdum. Hayatta kalmak için nasıl nefes almak zorunda olduğumu biliyorsam, bundan o kadar emindim. Başladığım noktaya döndüğümde titriyordum ve gerek sisin nemiyle, gerekse terden ıslanmıştım. Çünkü o taşlara dokunmak hiç hoş değildi. Görüntüler beliriyordu. Çirkin görüntüler. Birinde eski karımı baltayla doğruyordumi karım çığlık çığlığa kanlı elleriyle darbelere engel olmaya çalışırken ben kahkahalar atıyordum.
Ama sekiz taneydiler. Ackerman Tarlasında sekiz tane kaya. iyi bir sayı. Güvenli bir sayı. Bunu biliyordum. Artık çıplak gözle veya kadrajdan bakmamın hiçbir önemi yoktu; onlara dokunduktan sonra hepsini sabitlemiştim. Karanlık artıyordu; ufuk çizgisinde güneşin yarısı kaybolmuştu ama hala rahat görebiliyordum; hava tuhaf bir şekilde netleşmişti. Hala korkuyordum, burada bir terslik vardı, etraftaki herşey bunu haykırır gibiydi, kuşların sessizliği bile bunu haykırıyordu, ama bir yandan da rahatlamıştım. Taşlara dokunmamla ve onlara tekrar bakmamla ters olan şey kısmen de olsa düzeltilmişti. Hepsinin tarladaki yeri kafamın içine kazındı. Bu da dokunmak kadar önemliydi.
(bir an susup düşündü)
Hayır, daha önemliydi. Çünkü dünyanın ötesindeki karanlığı control eden şey, bizim dünyayı görüş biçimimizdi. Karanlığın bu tarafa boşalıp bizi boğmasına engel oluyordu. Sanırım hepimiz bunu bilincimizin derinliklerinde hissediyorduk. Böylece artık gitmek üzere döndüm, otomobilime epey yaklaştığım sırada bir şey beni tekrar geriye bakmaya zorladı. işte ozaman gördüm.
(Uzunca bir sure konuşmadı. Titrediğini fark ettim. Ter içinde kalmıştı. Alnında çiy damlacıkları gibi parlıyordu.)
O taşların ortasında bir şey vardı. Ya tesadüfen yada bir tasarım sonucu oluşan dairenin tam ortasında. Tıpkı doğu tarafındaki gökyüzü gibi kara, otların rengi gibi yeşildi. Çok yavaşça dönüyordu, ama gözleri hep üstümdeyd. Gözleri vardı. Gözlerinin rengi hastalıklı bir pembeydi. Hala aklı başında olan yanım gördüğüm şeyin gökten gelen ışık olduğunun farkındaydım. O bir şey ışığı kullanıyordu. Bir şey günbatımını görme aracı olarak kullanıyordu ve gördüğü şeyde bendim.
(Yine ağlıyordu. Büyüyü bozarım korkusuyla ona mendil uzatmadım. Hoş, ona mendil uzatabileceğimden de emin değildim, çünkü sen de büyüsünün etkisi altındaydım. Anlattığı şeyler bir sanruydu, bir yanıyla o da bunun farkındaydı ama sanrı çok güçlüydü; güçlü sanrılar da bir hapşırıktaki mikroplar kadar çabuk bulaşırdı.)
Gerilemeye devam etmiş olmalıyım. Bunu yaptığımı hatırlamıyorum; hatırladığım tek şey dünyanın ötesindeki karanlıktan gelen korkunç bir canavarın kafasına bakmakta olduğumdu. Ve orada bunlardan bir tane varsa, belki başkaları da vardır, diye düşündüm. Sekiz kaya onları orada güçlükle hapsedebilirdi, ama sadece yedi kaya olursa, gerçeğin diğer yanındaki karanlığın içinden taşarak çıkarlar ve dünyayı istila ederlerdi. O anda anladığım kadarıyla, bu canavarların en ufağına bakıyordum. Anladığım kadarıyla, uzun burnundan diken gibi çıkan kıllarıyla pembe gözlü, bu ezilmiş yılan kafasına benzeyen şey daha sadece bir bebekti.
Ona baktığımı görmüştü.
Bu lanet şey bana sırıtıyordu, dişlerinin yerinde kafalar vardı. Cnalı insan kafaları.
O anda bir dal parçasına bastım. Kestane fişeği gibi bir ses çıkararak kırıldı ve felçi halim geçti. Kayaların ortasındaki şeyin, tıpkı bir yılanın bir kuşu hypnotize edişi gibi beni etkisi altına almış olma ihtimalini yok saymıyordum.
Dönüp koşmaya başladım. Mercek çantam devamlı bacağıma çarpıyordu ve her çarpışında uyan Uyan Kaç burden Kaç burden, diye bağırır gibiydi. Otomobilimin kapısını açınca, anahtarın kontak üstünde olduğunu hatırlatan zil öttü.
Motoru alıştırdım. Radyonun sesini sonuna dek açınca hoparlörlerden gök gürültüsü gibi rock müzik çalmaya başladı. The who grubuydu, bunu hatırlıyorum.
SOnra hatırladığım ilk şey 117 numaralı otoyolda olduğumdu. Oraya nasıl vardığımı, geri vitestemi, yoksa dönül yaparak mı gittiğimi bilmiyorum.
Artık daha fazla anlatabileceğimi sanmıyorum doktor, bu günlük bu kadar yeter.Çok yoruldum.
Tümünü Göster