0
7-14-28 Haziran 2011
Tahmin ettiğim gibi, N ertesi haftaki seanasımıza ödevini yapmış olarak geldi. Bu dünyada güvenemeyeceğiniz pek çok şey, bel bağlayamayacağınız pek çok insan vardır, ama OKB hastaları ölüm döşeğinde değilseler, her zaman verilen görevleri ekgibsiz yaparlar.
Çizelgeleri bir bakıma gülünç, bir bakıma acıklı, bir bakıma da düpedüz korkunçtu. Adam sonuçta bir muhasebeci, kanepeye geçmeden önce bana uzattığı dosyanın içindekileri yazmak için muhasebe programlarından birini kullanmış olmalı, diye düşündüm. Sütunlu tablolar halinde. Ama yatırımlar ve nakit akışı yerine bu çizelgelerde N nin takıntılarının karmaşık dünyası vardı. Toplamda 10 sayfaydı. Sayfaları şöyle bir tararken, bu adam başka etkinlikleri için nasıl zaman bulabiliyor, diye anlamakta zorluk çekiyordum. Ne var ki OKB hastaları daima bir yolunu bulurlardı. Görünmez kuşlar düşüncesi yine aklıma geliyor; N nin üstüne tünemişler, vücudundan minik kanlı et parçaları koparıyorlardı.
Başımı kaldırdığımda N yine elleri göğsünde sumsıkı kenetlenmiş halde kanepeye uzanmıştı. Sehpadaki vazoyla mendil kutusunu da yine çapraz pozisyona getirmişti. Bugün çiçek olarak beyaz zambaklar vardı. Çiçekleri o şekilde masaya yatırılmış görünce aklıma cenazeler geldi.
“Lütfen, bunları tekrar vazoya koymamı istemeyin,” dedi özür diler gibi, ama kararlı bir sesle.”Gitmeden önce eski haline getiririm.”
Ona, hiç öyle bir niyetim olmadığını söyledim. Çizelgeleri göstererek, bu kadar profesyonelce yapıldığı için onu tebril ettim. Omzunu silkti. Sonra ona bu çizelgelerin genel durumu mu, yoksa sadece geçen haftayı mı gösterdiğini sordum.
“Sadece geçen haftayı,”dedi. Sanki bu konu onu hiç ilgilendirmiyormuş gibi. Herhalde ilgilendirmiyordu. Kuşlar tarafından didiklenerek ölmekte olan birine geçen yılın, hatta geçen haftanın bile sıkıntıları önemli gelmeyebilir; aklında sadece bugün vardır. Ve Tanrı yardımcısı olsun, gelecek vardır.
Çok yorgun olmalısınız dedim.
Buna sözlü cevap vermediği gibi başını da sallamadı, ama yine de bir karşılık Verdi. Gözlerinden kulaklarına doğru yaşlar süzüldü. Onun çektiği sıkıntıyı çoğaltmak istemiyordum, ama bir gerçek gözüme çarpıyordu: eğer bu çalışmaya bir an önce başlamazsak, kız kardeşim Sheila nın dediği gibi, kıvırtmadan hemen işe koyulmazsak, N bu çalışmayı kaldıramayabilirdi. Daha şimdiden görünüşünde bir çözülme görebiliyordum ve işyerindeki arkadaşlarına onu soracak olursam, eminim birbirlerine kaçamak bakışlar atarak çok şey anlatmış olacaklardı. Bu sütunlu çizelgeler çok iyi hazırlanmış, ama N nin gücünün giderek tükendiği belli oluyordu. Doğruca meselenin özüne inmekten başka care göremiyordum. O öze inene kadar da hiçbir yatıştırıcı yoktu ne Paxil, need Prozac.
Geçen Ağustosta neler olduğunu anlatmaya hazır mısın, diye sordum.
“Evet” dedi. “ Buraya bunun için geldim.” Kutudan birkaç mendil alıp yanaklarını sildi. Bitkin bir hali vardı.. “Ama, doctor, emin misiniz?”
Daha önce hiçbir hastam bana böyle bir soru sormamış ya da benimle bu kadar anlayışlı bir ses tonuyla konuşmamıştı. Ama ona, evet, dedim, eminim. Benim işimin ona yardım etmek olduğunu, bunu yapabilmem için onun da kendi kendine yardımcı olması gerektiğini ekledim.
“Sonunda benim gibi olabilirsiniz. Bundan emin misiniz? Çünkü bu mümkün. Ben kayboldum, ama sanırım… umarım, boğulan bir insan gibi paniğe kapılmış ve beni kurtarmak isteyen kişiyi de dibe çekecek hale gelmemişimdir.”
Pek anlayamadım dedim.
“Bütün bunlar belki sadece kafamın içinde olabilir, diye buraya geldim,”dedi ve sanki kafasının nerede olduğunu gösterir gibi başına vurdu. “Ama olmayabilir de. Emin değilim. Kayboldum, darken bunu kastettim. Eğer bu iş beynimden kaynaklanmıyorsa(Eğer Ackerman tarlasında gördüğüm ve hissettiğim şey gerçekse) o zaman bir çeşit enfeksiyon taşıyorum anldıbına gelir. Ve bunu size bulaştırabilirim.”
Ona tehlikeyi göze alacağımı söyledim ve sonunda ikimizinde iyi olacağını ekledim.
Kof bir kahkaha çıkardı. “Ne iyi olurdu.”
“Bana Ackerman tarlası nı biraz anlatır mısınız?”
iç geçirip anlatmaya başladı. “Motton dadır. Androscoggin in doğu tarafonda.”
Motton. Chester s Mill den bir sonraki kasaba. N nin bahsettiği yer çocukluğumun geçtiği çiftlik evinden en fazla on kilometer uzaklıkta. Neredeysei bildiğim bir yer, diyecek gibi oldum.
Demedim, ama bana sanki düşündüğüm şeyi anlamış gibi dikkatle baktı. Belki de anlamıştır. Telepatiye pek inanmam, ama tamamen de yoktur, diyemem.
“Oraya hiç gitmeyin, doctor.” Dedi. “Aramaya bile kalkmayın. Bana söz verin.”
Söz verdim Aslında Maine in o harap haldeki kesimine onbeş yıldan beri gitmemiştim. Mesafe olarak yakın, ama arzu olarak uzak bir yer.
“Pekala,” dedi N ve dişlerini kenetledi. Ama bunu saldırganlık anlamında yapmamıştı, bundan emindim; daha çok, birazdan onu ertesi gün sızılar içinde bırakacak kadar ağır bir şeyi kaldırmaya hazırlanan birinin ifadesi vardı. “ Çok iyi anlatabilecek miyim, bilmiyorum, ama elimden geleni yapacağım. Burada unutulmaması gereken şey, ağustos ayındaki o güne kadar OKB ye en yakın sayılabilecek davranışım, işe gitmeden önce tekrar banyoya gidip burun kıllarımı kesmiş miyim, diye kontrol etmek olurdu.”
Bunu izleyen üç seans boyunca olayları anlattı. Bu seansların ikincisinde, 15 Haziran dakinde bana bir takvim getirdi. Deyim yerindeyse, Bir numaralı delil.
Tümünü Göster