--- (bkz:
hard candy) (2005)---
14 yaşındaki bir kız ile 32 yaşındaki bir fotoğrafçı internet üzerinden tanışırlar ve sonunda bir kafede buluşup yüz yüze görüşmeye karar verirler. bu buluşmaları da gayet sıcak geçer ve adamın evine gitmeye karar verirler. evde genç kızla yakınlaşacağını düşünen adam büyük bir sürpriz yaşar. i·çkisinden birkaç yudum aldıktan sonra kendisinden geçer ve gözlerini açtığında eli kolu bağlanmıştır. kendisini bağlayan kız, adamın daha önce de evine küçük yaşta kızları getirip onlara zarar verdiğini düşünmektedir ve bunu ispatlamaya kararlıdır.
her ne kadar ismi ferre film çağrışımı yapsa da, ilk bakışta vasat bir film gibi dursa da gayet sürükleyici ve gerilimli bir film. bu filmi beğenenler için olayı bir adım daha öteye taşıyan “audition” da tavsiye olunur.
imdb puanı: 7.2
(sadace aq ?, 10.01.2012 00:32 ~ 11.01.2012 14:12)
reserved aq sevdim seni bin
(teksevgilimsolelim ?, 10.01.2012 00:34)
--- (bkz:
el método) (2005)---
büyük bir ispanyol şirketi üst düzey yöneticilik pozisyonu için iki kadın ve beş erkekten oluşan yedi kişilik bir grubu mülakata davet eder. bu esnada şehrin sokaklarında da büyük çaplı küreselleşme karşıtı gösteriler düzenlenmektedir. adaylara doldurdukları formda, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları grönholm metodu ile değerlendirilecekleri açıklanır. gerçekten de bu metot, hepsi de iş dünyasında tecrübeli adayların daha önce karşılaştığı bir uygulama değildir.
büyük bir kısmı tek mekânda ve kısıtlı sayıda kişi arasında geçen film yapmak zordur. hele de bu film bir korku veya gerilim filmi değilse, gizemli bir yanı yoksa iş daha da güçleşir. bu filmde de bir iş görüşmesi üzerinden hem iş dünyası üzerine birkaç kelam ediliyor, hem de insan pgibolojisinin kimi karanlık yönleri sergileniyor. baskı altında, mücadele ortamında insan davranışlarının ne şekilde değişiklik gösterebileceği görülüyor. konusu ve oyunculuğu bakımından son derece başarılı buldum. böylesi insan pgibolojisini mercek altına alan yapımlara ilgi duyuyorsanız muhakkak bir göz atın.
imdb puanı: 7.4
(bkz:
the king’s speech) (2010)
1925 yılı ingilteresi’nde her ne kadar kral v. george hüküm sürse ve veliahdı büyük oğlu edward olsa da, york dükü olan küçük oğlu george’un da sık sık halk önüne çıkarak konuşma yapması gerekmektedir. ancak sorun şudur ki dük, özellikle kalabalık karşısında konuşurken kekelemektedir. bir lider olarak halkı tarafından ciddiye alınmak için bu sıkıntısından kurtulması gerekmektedir. konuşma uzmanlarından ve terapistlerden ümidi kesmiş olmasına rağmen eşi, tuhaf yöntemleri olan bir uzman bulur. önceleri uzak bir ihtimal gibi görünse de babasının ağır hastalığı ve veliaht olan ağabeyinin hodbince davranışları kendisinin kral olarak başa geçme olasılığını gündeme getirir. üstelik komünist rusya ve nazi almanyası’nın varlığı yaklaşan bir savaşın habercisidir ve bu kritik dönem güçlü bir lider gerektirmektedir.
sesiniz var, ağzınız var, diliniz var ama konuşamıyorsunuz. nefes almak kadar doğal ve kolaylıkla gerçekleştirdiğimiz bir şey, bir başkası için çok büyük bir sıkıntı. bu insanın sıklıkla halka hitap etmesi gerekiyor ve meslek değiştirme imkânına da sahip değil. gerçekten çok sıkıntılı bir durum.
işte film de bu bunaltıcı vaziyeti aktarıyor. malumunuz, bu yılki oscar ödüllerinin büyük bir kısmını silip süpürdü. eh, kendisine mazhar görülen bu itibarı büyük ölçüde hak eden bir film doğrusu. daha önce pek dişe dokunur bir yapıma imza atamamış yönetmeni tom hooper’ın ilk büyük çıkışı. başrollerde yer alan yılların tecrübeli isimleri colin firth ve geoffrey rush’a yan rollerde pek sevdiğimiz kişiler olan helena bonham carter ve guy pearce eşlik ediyor.
imdb puanı: 8.3
(sadace aq ?, 10.01.2012 00:35)
reserved
(clinkz eastwood ?, 10.01.2012 00:35)
reserved, yarın bakıcam.
(giberim bu gezegeni ?, 10.01.2012 00:37)
reserved
(geliyorum bekle ?, 10.01.2012 00:40)
--- (bkz:
once)2006---
birçok kişinin başına gelmiştir.bir yerlerde birisiyle tanışırsın, o sihir vardır, o’dur. doğru kişidir ama yanlış zamandır bazen. aklında günlerce, haftalarca belki aylarca takılı kalarak, içinde sıkışmış bir şekilde unutursun sonra zamanla...
filmin afişinde yazan “how often do you find the right person? ” sorusu filmin çıkış noktası aslında. “ne sıklıkla doğru insanı bulabilirsin ki ?” sorusuyla başlayıp cevabımızı da güzel bi şekilde alıyoruz ; “once”
filmi 150.000 dolar gibi bi paraya 17 günde çekmişler. konu da yönetmenin otobiyografisi aslında. o da bir zamanlar dublin’de yaşamış ve londra’da bir kız arkadaşı varmış. hatta "lies" şarkısı altında izlediğimiz eski kız arkadaş görüntüleri de yönetmenin o kız arkadaşı..
evet biraz romantik film, evet biraz klipleri birleştirip film yapmışlar hissi de var filmde ama yine de kesinlikle hikayesi ekgib ya da yarım değil. bir yol filmi aslında belki de. hayatları bir şekilde kesişen, bu yolun bir kısmını birlikte yüreyen iki insanın hikayesi..
imdb puanı: 8.0
--- (bkz:
sympathy for lady vengeance)(2005)---
i·şlemediği çocuk kaçırma ve öldürme suçu yüzünden 13,5 yıl hapis yatan geum-ja lee’yi bu kadar süre ayakta tutan tek şey, suçunu üstlenmek zorunda kaldığı kişiden alacağı intikamdır. 13,5 yıl boyunca planını en ince ayrıntısına dek şekillendirir ve bu planın gerçekleşmesinde rol oynayacak kişilerle yakınlık kurar. i·ntikamın soğuk yenen bir yemek olduğunu bilen geum-ja bencillik etmeyerek sofraya başkalarını da davet edecektir.
2003 yılı yapımı “oldboy” ile adını dağa taşa duyuran güney koreli yönetmen chan-wook park’ın “intikam üçlemesi” adını verdiği intikam konulu filmlerin son halkası. daha açılış jeneriğinden itibaren muhteşem görselliği ve müzikleriyle izleyeni kucaklıyor. i·zlerken hem hüzünlendirmeyi, hem gülümsetmeyi, hem de öfkelendirmeyi başarıyor.
izleyiciler üçlemenin en iyi filminin hangisi olduğu konusunda ikiye bölünmüş durumda. benim kanaatim “oldboy”un senaryo bakımından, “lady vengeance”ın ise görsellik bakımından bir adım öne çıktığı yönünde. karmaşık anlatımı ve uzakdoğuluları birbirinden ayırt etmede çektiğimiz güçlük sebebiyle biraz kafa karıştırıcı gelebilir. ancak intikam hikâyeleri seviyorsanız kesinlikle beğeneceğiniz bir film.
imdb puanı: 7.7
--- (bkz:
casino)(1995)---
kasa her zaman kazanır.
sam ‘ace’ rothstein her ne kadar bir mafya ailesine mensup değilse de bahis camiasında elde ettiği başarılar sonucu mafyanın üst düzey kadrosunun ilgisini çeker. kendisine, işlerin pek de yolunda gitmediği las vegas’taki kumarhanelerden birinin yöneticiliği teklif edilir. i·lk başta bazı yasal sıkıntılar sebebiyle bu teklifi reddetse de yapılan bir takım düzenlemeler sonucu kabul eder. i·şin başına geçtikten sonra kumarhanenin getirisi ciddi bir biçimde artış gösterir. ace memnun, babalar memnun, herkes durumdan gayet memnun. ancak bu güllük gülistanlık ortam ace’in çocukluk arkadaşı nicky’nin çıkagelmesiyle bozuluverir. gözü yükseklerde olan nicky ilk başta ufak çaplı takılsa da bir süre sonra boyundan büyük işlere kalkışır. tüm bunların yanı sıra ace’in gönlünü zengin erkek avcısı ginger’a kaptırmasıyla işler iyice arap saçına döner.
oscar komitesinin yıllarca haksızlık ettiği büyük yönetmen martin scorsese’nin mafya ve suç camiasının karanlık dünyasına göz attığı film, frank rosenthal’ın gerçek hayat hikayesinin anlatıldığı nicholas pileggi’nin aynı isimli kitabından uyarlanmış. başrollerde robert de niro, joe pesci ve sharon stone’u izliyoruz. beş yıl öncesinde çektiği, yine de niro ve pesci’nin rol aldığı “goodfellas”ınkine benzer bir şablon kullanarak ortaya keyifli bir film daha koymuş.
film gösterime girdiği tarih itibarıyla 422 kullanımla, “fuck” kelimesinin en çok kullanıldığı film olmuş. (muhtemelen şu an başka bir filmdedir bu rekor.) aynı zamanda joe pesci ve sharon stone’un seviştiği sahne “gelmiş geçmiş en iğrenç sevişme sahnesi” seçilmişti bir zamanlar. (bu seçimin değiştiğini pek sanmıyorum doğrusu.
imdb puanı: 8.2