1. 1.
    +1
    --...
    -- Davut…
    -- Efendim ?
    -- Ne düşünüyorsun ?
    -- Bir yalancıyla konuşmaktan hoşlanmadığımı...
    -- iyi ama her gün konuşuyorsun. Herkes sana yalan söylüyor. Bunu bilmiyor musun ? Bir düşün bakalım. Sen zaten kocaman bir yalancısın. Gün boyu, inandığın kaç tane şeyi ağzına alabiliyorsun ? Benimle konuşmanın tek farkı, her an yalan söyleyebileceğimi bilmen ve benim bunu itiraf etmem...
    -- Sen tam bir laf ebesisin. En doğru işi yapıyorsun. Sakın oradan kımıldama!
    -- Kımıldayamam. Burdan kenti yönetiyorum. Birilerinin uykuya geçmesini engelliyor, birilerini aşka davet ediyorum. Çok işim var. Hoşçakal Davut...
    -- Hey! Benim için bir şey çal!
    Yiğit, cümlesinin ardından yayına giren müzikle irkildi. Artık hatta değildi. Telefonu kapatarak arka koltuğa attı. “Yalnızca tesadüflere inanırım” diyordu şarkı. Sunucunun sesiyle bölündü.

    “Radyonuzun yalancı noktasından ayrılmayın. Saat dörde kadar burada olacağım. Ve sen…Bu şarkıyı dinlerken yalnızca seni düşüneceğimi unutma sakın…”
    Müzik sesi arttı, arttı ve yine azaldı…
    “Yalancının mumu sönene kadar, lütfen bana inanın !…”

    ** ** **
    ···
   tümünü göster