1. 1.
    +1 -1
    Feriha’da yoktu artık ve kafamın içinde de yapayalnız kaldığımı hissettim. Telefonumu doğru dürüst açmıyor; açtığımda da mesajlaşıp konuştuklarıma bahaneler uyduruyordum. Feriha aramıyordu beni. Depresyona girmiştim diyebilirim. Kafamın içinde yalnız kaldıkça kendimden de tiksinir oldum. Sanki üstümü başıma dikkat etmelerim bile Feriha’nın sayesindeydi. Feriha benim her şeyimdi. Onsuz var olmuştum belki ama onsuz devam edemezdim.

    Merve gibi Feriha’yal ilgili soru soracaklara dönüş yapmıyordum. Sanki hıncımı onların yapay iyiniyetinden çıkarıyordum. Tabii bunu oldukça pasif bir şekilde yaptığım için; tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış misali kendi kendime gelin güvey oluyor gibiydim. Aslında kimsenin beni o kadar da gibine takmaması daha olası bir gerçek gibi görünüyordu.
    Furkan’la yaşadığım günlerde derbeder bir şekilde gezip tozuyor; sabahın köründeki derslere değil de 10 30 derslerine katılıp ikindiden sonra yine Furkan’lara dönüyordum. Furkan o kadar mutsuz görünmeme ve akşam içmelerimizdeki kederime rağmen durup neyin var amk demezdi. Bu artık tuhaf olmaya başlamıştı tabii. Muhabbetlerimizden keyif alabiliyorduk ama sanki benim bir yerlerim kanıyor ama kanayan yerlerimi görmesine veya fark etmesine rağmen Furkan ses etmiyordu ve lak laka devam ediyorduk. Gözde de bazı akşamlar uğruyordu yanımıza. Her önüne gelene aşık olma kapasitesi olan; kafasının nasıl çalıştığını bilimadamlarının bile çözemeyeceği; annesiyle babası yıllar önce ayrılmış; sıska pek bi tipsiz kızdı Gözde. Ona bi insanın ilgi duymasını imkansız olarak görürdüm hep. Çünkü hareketleri de manyakçaydı. Ve derdim ki; bu kadar tipsiz olduğu için mi erkek avcısı; yoksa erkek avcısı olduğu için mi bu kadar tpsiz. Bu sebep sonuç ilişkisini çok kurcalardım…

    Furkan’larda uzun zaman geçirmenin artık bi yük oalcağını ve keyifsizliğimi iyice belli ederek tat kaçıracağımı düşünerek eve dönmeye karar verdiğim o dördüncü günde bir karara daha varmıştım. O gün içimde geçici bir serinlik hissettim ve Feriha’nın annesini yani evi arayarak, aramızı düzeltmesini, bi hata yaptığımı filan söyleyecektim. Gururumu düşündüm o anda ama Feriha’dan vazgeçmek imkansız görünüyordu benim için. Onsuz bi geleceğin nasıl olacağı fikri düşüncelerimde dalgalandıkça canım darlanıyordu. Feriha benim yüreğim gibiydi artık. Stockholm sendromuna tutulmuş tutsaklar gibi bir bağ ile ona bağlandığımı anladım. Feriha’ya gururumu ayaklar altına alarak bile olsa, gerekirse tüm hatalarımı üzerime alarak dönmeyi istedim.

    Evet, Feriha’nın annesini arayacaktım o gün ve saatler sonra telefonumu tekrar açtım…
    Feriha’nın annesi beni severdi. Sevme kriteri olarak “efendi” olmayı gösterirdi her zaman. Ben de tam onun istediği bu tanıma uyuyordum. En azından gösterdiğim yanım buydu. Hiçbir zaman saygısızlık etmem zaten. Bu tarz yavşak hareketlerden de hiçbir zaman hoşlanmamışımdır. Özellikle büyüklere karşı da iyi bir dinleyiciyimdir. Dedemi de arkadaşımmış gibi rahat rahat dinler, muhabbet ederdim. işte bu sebeplerden ötürü Feriha’nın annesini araya koymaya çalışacaktım.
    Neden direk Feriha’yı aramadığımı sorabilirsiniz. Yüzüm yoktu amk. Çekiniyordum kırıcı bir şeyler söyler diye. Arasam açmaz, açsa da inanılmaz kırıcı laflar ederek işi daha da içinden çıkılmaz bi hale getirebilir diye aramak istemiyordum. Ne kadar depresif bir halde olsam da, bir yanım, çok küçük bir yanım ona dönebileceğimi düşünmeme engel olamıyordu



    öncelikle şunu söylemeliyim ki, bu bir am üzerinde züt gibtim hikayesi değildir. ben ne biçim adamım biliyo musun sen hikayesi hiç değildir. bu bir ajitasyon hikayesi veya ben tutunamayanlardan selim ışık bildin mi beni hikayesi de değildir.

    bunları daha önce belirtmeliydim belki ama şimdiye kısmetmiş panpalar. her neyse, ben alelade bir insanım bu hayatın içinde. düz adamım demem ama hiçbir aşırı yönüm yoktur. herkes gibi kızar, herkes kadar küser, herkes kadar gülerim. bildiğim kadar severim. mükemmel bir insan değilim. tutkularım varsa, korkaklıklarım da vardır. böylesine hayatın içinde yok olmuş biriyim ben işte ve uzatmadan devam ediyorum;

    merve'nin bu hoşlanma itirafıyla zangır zangır sarsılmıştım. aslında düşündüğünü söylediğini anladım ama o an teyit etmek için. şaka mı yapıyosun merve, dalga mı geçiyosun benle dedim. bu bir geçiştirme cümlesi değildi, bu sinirli tavırlarıma hazırlık cümlesiydi bi bakıma.

    sinirleneceğimi anladığı için de alttan almaya başlayacaktı tabii. sadece "hayır" dedi. başı öne eğikti hala. saçları yüzünü kapatıyordu. "utanıyorum, dik dik bakma" dedi. o geçiş anında aklıma gelenler şunlardı. merve benim ayrılmamı istediyse bile, bunu göze aldıysa bile, ne yalan söyleyerek, ne de feriha'yı bana fişekleyerek bunu başaramazdı ki, en azından bu yönteme güvenemezdi. ben feriha'yla o ayrılık gününde sade bi ses tonuyla da konuşabilirdim. buna emin olamazdı, cesaret edemezdi ki diye düşündüm. bu sefer kafam iyice allak bullak oldu.

    hangi soruyu sormam gerektiğini bilemedim. nereden başlamam gerektiğini çözemedim. ilk aklıma gelen soruyu sordum ona; "feriha hakkında söylediklerin palavra mıydı". "hayır" dedi. neden şimdi söyledin bana bunu dedim. feriha'yla aramızın daha yeni bozulduğunu biliyorsun... ya uff söylediğime cevap versem gibisinden mırın kırın etti. önce şunu bi açıklığa kavuşturalım dedim. kavuşturmayalım dedi. beni sevmiyorsan söyle gideyim diye ekledi. kafası hala 45 derece eğik biçimde masaya bakıyordu.

    giblemedim söylediği son sözü. sen insanların arasını mı bozuyorsun dedim. bu gibi bi hava esiyordu masamızda. yanımızdan gelip geçenler, nabıo bu mallar diyebilirdi. kafanı kaldır ve cevap ver bana dedim. kafasını kaldırıp off hiç kimseyi ayırdığım yok benim dedi. anlarız bakalım dedi. sinirselliğimden aldığım cesaretle alabildiğine laf çakıyordum.

    hala feriha'yı seviyorum dedim. bi defa senin böyle bir şeyi bu anda söylemen çok saçmaydı. ondan ayrıldım diye onu sevmediğimi nereden çıkardın dedim. neyse çok canım sıkıldı gidiyorum ben diyerek lafı kestirip attım. o da doğru dürüst yüzüme bakmadan çıktı gitti. içtiğim kahvenin hesabını ödedim. ben öderken o lavaboya gitti. sanırım ağladı orada. bense onu beklemeden çıkıp gittim oradan.

    gerçekten de bazen saçma sapan diyaloglar yaşarız tanıdıklarımızla. bu konuşma da bizi öyle tuhaf bir şekle sokmuştu ister istemez. bundan sonra adını koyamadığımız bir soğukluk girecek dostluğumuzun içine sandım. ayrıca, istediğim soruların cevabını alamamış olmak da sinir etti beni. şaka gibi geliyordu her şey. benim gibi birini, feriha'ya yıllarca sevgili olmuş birini nasıl sevebildi diye düşündüm. gerçekten karaktersiz bir insan olsa gerek. tanıdığı birinin sevgilisiyle olabilmek düşüncesini yaşayan, hatta gönül bağının bu kadar sorgusuz ve düşüncesiz kopabileceğini düşünen bir insan karaktersiz olmalıydı. bunca zaman merve'yi yanlış tanıdığımı düşündüm...

    --- bölüm sonu parçası bu da ---

    http://www.youtube.com/watch?v=CIWIf_HwgRc
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster