1. 26.
    +4 -1
    anlatıyorum o zaman

    Lise dönemimde yaşadığım ve hala unutamadığım bir maceramı içermektedir. Yaşı ve deneyimi benim boyumu kat kat aşmış abi ve ablalarıma sıkıcı gelebilir.

    Şimdi öncelikle şöyle bir ön bilgi vereyim ki ben bir ayak fetişistiyim. Fakat köle değilim. Ayrıca gıdıklama fetişistiyim.

    Onunla lisede tanışmıştık. Ufak tefek minyon bir şeydi. ilk zamanlarda pek güzel bir kız sayılmazdı açıkçası. Ama yokluk işte... Ergenliğin de zirve yaptığı bir noktadayız. Pas veren ilk kıza kıtlıktan çıkmış gibi atlamıştık. Çok güzel bir kız değildi o zamanlar. Öyle ciksi bir şey de sayılmazdı, fizikte yoktu yani kaldı ki 15 yaşındaki kızda daha ne fiziği... Zekasıyla büyüleyen biri de değildi...

    Ama yine de sevmiştim... Belki de o aralar bir şeyleri sevmeye ihtiyacım vardı. Ya da bir şeyler tarafından sevildiğimi hissedebilmeye. Ergenler böyledir en ufak duygusal titreşimleri büyütüp büyütüp bir çığ haline getirebilme potansiyeline sahiptirler. Hepsinin dıbına koyayım...

    Sevmiştim... Onun da beni sevdiğine kendimi inandırmıştım. Sonra o gibtir oldu gitti.

    Aradan 1 sene geçti...

    aradan 1 sene geçti... ne olduysa daha o yaşta arkadaş kalabilme olgunluğunu gösteremişsek de en azından yolda birbirimize selam verebilme olgunluğunu gösterebiliyorduk birbirimize... ne olgunluk değil mi amk?..

    yaz tatili sonuydu. okulun ilk günü. camel'ın camel olduğu zamanlardaydık. okulumuzun arka tarafında gizlice sigara içiyorduk. camel'ın camel olduğu zamanlarda köşe başından dönüşünü görmüştüm... camel'ın camel olduğu zamanlarda bile camel bu derece iyi kafa yapamazdı. yaz mı yaramıştı. artık benim değil diye mi o kadar güzelleşmişti bilmiyorum. hafif de makyaj mı yapmıştı ne. yoksa... yok artık amk boyu da mı uzamıştı... evet evet uzamıştı ve bana gülümseyerek merhaba demişti... camel'ın camel olduğu zamanların dıbına koyayım ona bir şey olmasındı... çok sürmedi zaten bir kaç haftaya kadar yeniden başladık... ben sınava hazırlanıyordum artık. okul çıkışı gittiğimiz bir cafe vardı. etütüme kadar orada birlikte oturuyorduk. o kısacık boyuyla alttan alta bana bakıyordu. ben çaktırmadan onun beline sarılıyordum. aklımız sıra oynuyorduk birbirimizle... ben onu öpmek için yanağına sokulduğumda benim daha iyi bir fikrim var deyip geri çekmişti kendini ve benim dudaklarıma yapışmıştı... camel'ın camel olduğu günlerdi ve benim dudaklarım ilk kez camel dışında bir şeyle öpüşüyordu...

    neredeyse her gün o küçük dar ve bizden başka müşterisi olmayan cafede saatler geçiriyorduk onunla. bazen yapacak bir şey bulamayıp telefondan oyun bile oynadığımız oluyordu. benim elim yine onun ince belindeydi. hem o kadar kısa hem de o kadar zayıftı ki bazen kollarıma gerek olmadığını sadece büyük ellerimle onun belini kavrayabileceğimi düşünüyordum. sonra o da kısacık kollarıyla benim belime sarılırdı. o haldeyken onu kızdırmaya hiç gelmezdi hemen belime ya çimdik atar ya da gıdıklamaya başlardı... ona bu kozu ilk verdiğim gün muzaffer bir ifadeyle "sen gıdıklanıyor musun?" diye sormuş ve "ben hiç gıdıklanmam" demişti. blöf yapmıyordu. o gün her denememe rağmen gerçekten gıdıklanmamıştı. kollarından belinden boynundan hiç bir yerinden... sonra kendisi söylemişti. babam benle oynarken beni gıdıklamaya çalıştığında hiç beceremez. ama ayaklarımı kavradığında bana her istediğini yaptırır ben sadece ayaklarımdan gıdıklanıyorum ama felaket derecede demişti. tüm o sözleri benim her yerimde garip bir karıncalanma hissi oluşturmuştu. farketmeden geyik muhabbeti olsun diye söylediği tüm o cümleler beni kendisine tamamen aşık etmişti.

    ve evet süpriz...

    bir ay sonra bir kez daha gibtir oldu gitti.

    aradan 1 sene daha geçti...

    aradan 1 sene geçti... mezun olmuştum. o 1 sene içinde neredeyse çorap değiştirir gibi sevgili değiştirmiştim. ama onu unutamamıştım. aslında unutamamak da değildi bu. yani unutamamanın hüznü değil bir şeyi yavaş yavaş unutuyor olmanın kederi gibiydi daha çok. sadece bazı geceler soğuk ve çıplak ayak koridorda dikilirken hatırlayabildiğim hatıralara dönüşmüştü artık o. ve bundan nefret ediyordum. kararlıydım... en azından adam akıllı sonlandıracaktım her şeyi... durup dururken gidişine anlam veremiyordum. en azından tahminimi ondan duymalıydım. o benim yüzüme bakmalı ve "seninle sadece boşta kaldığım zaman eğleniyordum senden daha iyisini bulduğumdaysa tabii ki ona atlıyordum" demeliydi. sokaktaki köpek kadar gururlu olup yüzüme bağırmalıydı... evet serdar ortaç dinlediğim bunalımlı bir dönemimdi.. o dönem daha inci sözlükten haberim yoktu tahmin edebilirsiniz o ruh halini...

    okulun önüne gitmiştim. beni görünce yüzü çok garip olmuştu. bir an o şeyi yakalamıştım... o özlemi... tutup kolundan konuşacağız diyerek önüme kattım zütürdüm. oturduk konuştuk... "babam öğrenmişti" yalanını attı... iki seferde de mi dedim "ilkinde annem öğrenmişti babama söylemekle tehdit etmişti ikincisindeyse doğrudan babam öğrenmiş" demişti ağlaya ağlaya... zerre inandırıcı yalan söyleyemiyor ama çok güzel ağlıyordu çok güzel ve çok aşık olunası... "eğer istiyorsan" diye cümleye başladığımda ise yeniden dudaklarıma yapışmıştı... o an hiç bir şey gibimde değildi hiç bir şey... sadece beni seven kalbi, tatlı ince ama bana ait dudakları ve belki biraz da 36 numara şirin ve kışın hep üşüyen ayakları... şey tamam belki "biraz"dan daha fazla...

    sonra?...

    sonra o gibtirip gitti demememi bekliyorsunuz değil mi

    hayır aslında tam olarak öyle olmadı

    bir kaç gün sonra beni karşısına aldı. yüzü oldukça ağlamaklıydı. sana bir şey itiraf edeceğim ve kalkıp gideceksin demişti. salaklık anlamamıştım. gitmeyeceğime dair söz verdim... beni 2 seferde de bırakmasının sebebi bana baktıkça kendisinden iğrenmesiymiş... ben onu o kadar saf seviyormuşum ki artık beni daha fazla kandırmaya cesaret edemezmiş. bir hata yapmış daha çocuk sayılabilecek bir yaşta. nasıl yaptığını o da bilmiyormuş. sadece tek bir kez yapmış ama geri dönüşü olmayan bir hataymış. sırf beni kandırmak istemediği için bırakmış beni her seferinde...

    sonra...

    evet dooğru tahmin

    gibtirip gittim...

    onu o günden sonra bir daha hiç görmedim... bir kaç kere mesaj attık bir kez aradı telefonu açtım konuşmadım ağladı ağladı ve kapadı telefonu... belki artık aşık değilim ona ama ona çok büyük bir saygı duyuyorum ve hala takip ediyorum... sosyal medyadan kendi çevresinden sürekli haberlerini alıyorum.. kendimi ona karşı borçlu hissediyorum. şu anda biriyle birlikte. belki de benden daha iyi biridir... gerçi bu yaptığım beni kötü bir adam yapar mı bilmiyorum ama... her neyse... onu takip ediyorum ona borçlu olduğumu düşünüyorum ve bir gün en azından ona çektirdiğim acılar için ayaklarına kapanıp af dileyemesem de onun başını bir dertten kurtarıp -tabii ki farkettirmeden- ona olan borcumu ödemek istiyorum...

    bitti...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster