0
püh amk sizin böyle bir başlık yok
17 şubat 1923 tarihinde izmir'de toplanılmıştır 4 mart 1923 tarihinde görüşmeler sona ermiştir.
kongrenin kararları şundan ibarettir :
tüccarlara ticari kredi sağlamak üzere iş bankası'nın kurulması,
- sanayicilere sınai kredi sağlamak üzere sanayi ve maadin bankası'nın kurulması,
- sanayiciler için teşvik-i sanayi kanunu'nun çıkarılması,
- çiftçilere yönelik olarak aşar vergisi'nin kaldırılması
- özel mülkiyetin güvence altına alınmasını teminen medeni kanun'un kabulü.
- işçilere yönelik olarak sendika ve grev hakkının tanınması.
m.kemal atatürk'ün kongredeki konuşması;
"
efendiler;
aziz türkiye'mizin iktisadi tealisi esbabını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli bir gaye-i mukaddese için bugün burada toplanmış olan sizlerin, muhterem halk mümessillerinin huzurunda bulunmakla çok mesut ve bahtiyarım.
efendiler;
uzun gafletlerle ve derin lakaydi ile geçen asırların bünye-i iktisadiyemizde açtığı yaraları tedavi etmek ve çarelerini aramak; memleketi mamuriyete, milleti refahiye ve saadete isal yollarını bulmak için vuku bulacak mesainizin muvaffakiyetle neticelenmesini temenni eylerim.
arkadaşlar;
sizler, doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz. bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur. çünkü halkın sesi, hakkın sesidir.
efendiler;
tarih, milletimizin itila ve inhitatı esbabını ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmakta ve saymaktadır. şüphe yok bütün bu sebepler hadisat-ı ictimaiyede müessirdirler. bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle alakadar olan, o milletin iktisadiyatıdır. tarihinin ve tecrübenin tespit ettiği bu hakikat bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde tamamen mütecellidir. hakikaten türk tarihi tetkik olunursa itila, inhitat esbabının iktisadi mesailden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.
efendiler;
tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır. yeni türkiye'mizi layık olduğu mertebe-i resanete isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz, zamanımızın tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir.
bir milletin esbab-ı hayatiyesini, refahiyet ve saadetini teşkil eden iktisadıyatla iştigal etmemesi, edememesi nazar-ı dikkati calib bir keyfiyettir. itirafa mecburuz ki, iktisadiyatımıza lüzumu kadar ehemmiyet verememiş bulunuyoruz. bir milletin esbab-ı hayatiyesiyle iştigal etmemesi veya edememesi, o milletin yaşadığı edvar ile ve o edvarı tespit eden tarih ile çok alakadardır. bunun esbabını geçirdiğimiz edvarda, bilhassa tarihimizde arayabilirsiniz. şimdiye kadar hakiki manasıyla milli bir devir yaşamadık, binaaleyh milli bir tarihe malik olamadık.
bu noktaya biraz izah edebilmiş olmak için hep beraber osmanlı tarihini hatırlayalım: osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün mesai milletin arzusu, amali ve ihtiyacat-ı hakikiyesi nokta-i nazarından değil, şunun, bunun amalini, ihtirasatını tatmin nokta-i nazarından vuku bulmuştur.
mesela, fatih istanbul'u zaptettikten sonra yani selçuki saltanatıyla şarki roma imparatorluğu'na tevarüs eyledikten sonra garbi roma imparatorluğu'na da konmak istedi. bunun içinde büyün milleti bu hedefe doğru şevketti.
mesela; yavuz sultan selim, fatih'in açtığı garb cephesini tespit ile beraber asya imparatorluğu'nu birleştirerek büyük bir islam ittihadı meydana getirmek istedi.
kanuni süleyman, her iki cepheyi tevsi etmek, bütün bahr-i sefidi bir osmanlı havzası haline getirmek hindistan üzerinde nüfuz tesisi gibi şahane bir siyaset takip etmek istedi ve tabii bunun içinde unsur-ı asliyi, milleti kullandı.
arkadaşlar;
bütün bu ef'al ve hareket tetkik olunursa, görülür ki, bu kudretli ve azametli padişahlar, siyaset-i hariciyelerini; emelleri, arzuları ve ihtiraslarına istinad ettirmişler ve teşkilat ve siyaset-i dahiliyelerini, bu mevlud-i ihtirasat olan siyaset-i hariciyelerine göre, tanzim mecburiyetinde kalmışlardır.
halbuki teşkilat-ı dahiliyenin, siyaset-i dahiliyenin vüs'at ve tahammül derecesinde bir siyaset-i hariciye takip eylemek mecburiyeti vardır. aksi takdirde felaket ve hüsran muhakkaktır.
filhakika osmanlı hakanları asıl olan bu noktayı unuttular. bütün ef'al ve harekatlarını hayaller ve emeller üzerine bina ettiler. "teşkilat-ı dahiliyeyi" siyaset-i hariciyeye uydurmak mecburiyeti hasıl olunca, zaptettikleri mahallerdeki anasırı, olduğu gibi muhafaza mecburiyetinde kaldıktan başka onlara istisnalar, imtiyazlar bahşettiler.
diğer taraftan unsur-i asliyi, uzun seferlerde, fütuhat meydanlarında dolaştırttılar ve bu suretle kendi kendini tahrib etmiş oluyordu.
bu itibarla millet, yani unsur-i asli kendi evinde, kendi yurdunda esbab-ı hayatiyesini istihsal için çalışmaktan mahrum bir halde bulunuyordu. bu tacidarlar, milleti böyle diyar diyar dolaştırmakla iktifa etmiyorlar; belki fütuhat dairesi dahiline giren halkı memnun etmek, ecnebileri memnun etmek için, unsur-i aslinin hukukundan menabi-i iktisadiyesinden bir çok şeyleri (atiyye) olarak onlara bahşediyorlardı.
mesela fatih zamanında cenevizlilere verilen imtiyazlar bu kabildendir. nitekim bu imtiyazlarla açılan yol bilahare kendisinden sonra tevesü etmiş bulunuyordu. ve bu imtiyazat, devletin en kuvvetli zamanında, vukubuluyordu ve bunlar, mahza ihsan-ı şahane olmak üzere vukubuluyordu. kanuni zamanında venediklilerle bir ticaret muahedesi yapılmak istenmişti. padişah bunu şerefine mugayir buldu. zira ona göre muahede, müsavi devletler arasında yapılabilirdi. halbuki o zaman venedikliler bir bende makamında idiler. öyle olmakla beraber ona müsaadatta bulunuldu. işte bu müsaade kelimesi bilahare (kapitülasyon) kelimesi ile tercüme edilmişti. bu, arz-ı teslimiyete mecbur olanlar ve bir kal'a içinde mahsur olanlar arasında kullanılan bir kelimedir.
millet, eviyle ve esbab-ı hayatiyesiyle iştigalden memnu olarak diyar diyar dolaştırılıyorken bu diyarlar halkı birçok imtiyazlara malik olarak çalışıyor, yani fatihler unsur-i asliyi peşine takarak kılıçla fütuhat yaparken, zaptolunan memalik ahalisi kazandıkları imtiyazlarla, muhtariyetlerle sapanlarına yapışıyorlar ve toprak üzerinde çalışıyorlardı.
fakat efendiler alelacele fütuhat yapanlar, sapanla fütuhat yapanlara binnetice terk-i mevki etmeğe mahkümdur. (alkışlar) bu bir hakikattir ki , tarihin her devrinde aynen vakidir. mesela fransızlar kanada'da kılıç sallarken oraya ingiliz çiftçisi girmiştir. bir müddet kılıçla sapan yekdiğeriyle mücadele etti.ve nihayet sapan galebe çalarak ingilizler kanada'ya sahip oldu. (alkışlar) efendiler;
kılıç kullanan kol yorulur, fakat sapan kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün toprağa daha çok sahip olur. (alkışlar)
efendiler;
osmanlı fatihleri, hakanları, müstevlileri unsur-i asli ile beraber sapanın önünde mağlup olup ric'ate başladıktan sonra asıl felaketlerin büyüğü başladı. atiyye-i şahane olarak ecnebilere bahşedilmiş olan ve memleket dahilindeki gayr-ı müslimlere verilen herşeyi hukuk-i müktesebe telakki olundu. fakat ecnebiler bununla iktifa etmediler; her gün bunu tevsi için aradılar ve buldular. anasır-ı dahiliye, muhafazaya muktedir oldukları imtiyazata istinaden ve haricin tertibat ve müzaharetine sığınarak siyasi bir mevcudiyet iktisabı için çalışmaktan geri durmadılar. ecnebiler bir taraftan anasır-ı dahiliyeyi teşvik, diğer taraftan müdahale ile devlet ve millet aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı. bu tazyikat-ı mütemadiye altında zaten fakir düşmüş olan anayurdu ve unsur-i asli, devlete verebilecek parayı güç tedarik edebiliyorlardı. fakat tacidarlar, saraylar, bab-ı aliler debdebeyi idame için paraya muhtaçtırlar. bunun için, bunu temin çarelerine tevessül etmiştiler. o çarelerde harici istikrazlar akdi oluyordu. fakat istikraz şeraitini o kadar fena yapıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı. ve nihayet birgün devletler osmanlı devleti'nin iflasına karar verdiler ve düyun-ı umumiye belasını başımıza çöktürdüler.