1. 1.
    0
    kukulu kızın kukusu

    memo fik doğrusunda diyar diyar gezerken
    toz topraklı yolları tabanıyla ezerken

    gezdiği diyarlarda güzel dilberler bulup
    şahane damlarına kötlerine fik sokup

    arzusunca domaltmak hayali kuruyordu
    sık sık otuzbir için molaya duruyordu

    yine durdu bir ara, semayı seyre daldı
    dam hayali kurarak fiki eline aldı

    attırırken sarsıldı heyecanından o an
    bin güvercin uçuştu yaslandığı ağaçtan

    memo kuşlara bakıp iç çekti derin derin
    dedi kendi kendine "dam ürkek bir güvercin,

    az yanaşsam hemencik kanatlanıp uçuyor,
    değil fike tünemek, kafasına sıçıyor!.."

    o böyle söylenince bütün kuşlar dağıldı
    yalnızca bir tanesi süzülerek alçaldı

    pır pır ederek kondu barrağının başına
    sakin huylu memo'yu çevirerek şaşkına

    kuşa çok benzese de kuş muş değildi fakat
    bildiğimiz damcıktı kanatlı bu mahlukat

    memo dedi "herhalde sen benim kısmetimsin
    kendini fiktirmeden söyle bana sen kimsin?.."

    kanatlı dam bir süre ses çıkarmadan sustu
    sonra ötermiş gibi cıvıl cıvıl konuştu:

    "kendimi fiktirmeyi nasıl isterim bilsen
    lakin yapmamam için var malesef bir neden

    eğer zamanın varsa, tanıtırken kendimi
    anlatayım da dinle hüzünlü hikayemi

    eskiden bir kız vardı, çok severdi barrağı
    i̇smi kukulukız'dı, kukusu tek varlığı

    her önüne gelene kukuyu fiktirirdi
    her fiki tereddütsüz, kukuya ittirirdi

    ona fik sokan herkes kukusuna bayıldı
    kukusunun şöhreti kırk diyara yayıldı

    bir gün kırk iki dağın ardından bir cin çıktı
    bu çirkin korkunç cinin tek arzusu damcıktı

    bir anda dağlar aşıp kızın yanına geldi
    kukulukız'ın damı o an kuruyuverdi

    'domal ben de fikeyim' dedi korkutucu cin
    'geldim buraya kadar sana fik sokmak için'

    lakin dam kurumuştu cinin çirkinliğinden
    fikilmek gelmiyordu damcığın hiç içinden

    yine de kız korkudan domaldı yavaş yavaş
    titrekçe fısıldadı: 'tut barrağını, yanaş'

    cin kıllı avucunu donuna soktuysa da
    tutamadı fikini, bakakaldı kukuya

    domalık kötte kuku şöyle bir kıpırdandı
    kuş oldu kanatlandı, uçarak havalandı

    kukulukız çaresiz boyun eğmişti cine
    amma kukunun yoktu tahammülü fikine

    dam kuş olup kaçınca cin öfkeden kudurdu
    geçti kukusuz kızın karşısına oturdu

    dedi 'madem sen benden kukunu esirgedin
    herkese fiktirdiğin ddıbını fiktirmedin

    o halde artık kimse fikemesin kukunu
    senden haber kesilsin unutsunlar kokunu

    bundan sonra damından daim ayrı olasın
    fikfik seni bulmasın fikten ayrı kalasın'

    cin bunları söyledi ortalıktan yok oldu
    ayak bastığı yerde bir kule peydah oldu

    bu kulede ne kapı ne de pencere vardı
    boyu desen nerdeyse beş yüz arşın kadardı

    kızcağız hapis kaldı kulenin külahında
    göremedi gün yüzü sonraki hayatında

    nice yiğit er kişi kuleye tırmandılar
    'hey, kukulu! kukulu!' diyerek bağırdılar

    külahın derunundan duyuldu bazen bir ses
    'kukumu istiyorum' diyen zayıf bir nefes

    ve lakin hiç birisi muvaffak olamadı
    kızı çıkarmak için bir delik bulamadı

    i̇şte ben bu öyküde bahsi geçen kukuyum
    korkudan üzüntüden halen bak kupkuruyum

    kukulukız kukusuz, kukusu ise susuz
    barrak yolu gözleriz tamamiyle umutsuz... "

    memo sordu "hey kuku, bu dev kule nerdedir?"
    kuku dedi "çimenlik çift tepeli yerdedir"

    memo sordu "hey kuku, o cinden kurtarırsam
    memo'ya da kukuyu fiktirirsin sanırsam?"

    kuku dedi "bir kurtar beni cinden kuleden
    ondan sonra bırakma sakın beni fikmeden

    her kim kukulukız'ı kukuya kavuşturur
    fikini dama sokar memeyi ovuşturur

    kukulukız hazırken zaten her türlü fike
    kurtaran kişi doymaz kukudan fike fike

    lakin kolay iş sanma kızı ordan kurtarmak
    işten bile değildir bu yolda mefta olmak... "

    memo dedi "gidelim, biz kuleye varalım
    kukulu bir kız varsa fikimizi banalım"

    damcık kanat çırparak havada ilerledi
    memo dama bakarak yolunu belirledi

    fikfik arzusu ile çabucak yol aldılar
    upuzun bir menzile tez vakitte vardılar

    ulaştıkları vakit kulenin tam dibine
    memo dedi "hey kuku, uç hele gök yüzüne

    i̇ncele bir çevreyi yukarıdan bakarak
    söyle bana var mıdır etrafta uzun kavak?"

    kuku uçup seyretti etrafta ağaçları
    dedi "bir yıl uzakta gördüm ben kavakları"

    memo yalın ayakla yürüdü tam bir sene
    kavaktan yüz dal kesti döndü tekrar geriye

    kulenin mevkisine bir yıl sonra varınca
    dikti yüz fidan dalı kulenin etrafınca

    altı ay uzaktaki dereden su taşıdı
    yazın kan ter içinde daşşağını kaşıdı

    suladı fidanları tez boy atsınlar diye
    ellerini ısıttı kışın sıcak fikiyle

    çimenlik tepelere oturup bahar vakti
    attırıp çimenlere bol bol otuzbir çekti

    kuku onu seyretti hiç bir şey anlamadan
    tam sekiz bahar ve yaz geçip gitti aradan

    sekizinci sonbahar birazcık sert başladı
    dumanlı fırtınalar ortalığı kapladı

    hızlı rüzgar estikçe kavaklar sallandılar
    eğilip bükülerek kuleye yaslandılar

    rüzgarın girdapları kuleyi sarmaladı
    kavakların dalları kuleyi tırmaladı

    rüzgar bir o taraftan bir bu yandan esince
    kavakların dalları birbirine geçince

    ağaçlar duvarları her yandan kavradılar
    sanırsın ki kuleyi tutup avuçladılar

    yekvücut kavaklara adeta kuvvet doldu
    kule rüzgar önünde artık zorlanır oldu

    memo dedi "hey kuku, git de külaha tüne
    yakın artık kavuşman kukulu'nun kötüne"

    kuku gidip konunca kulenin külahına
    sarsılmaya başladı kule onun altında

    kuku ne olduğunu henüz anlıyamadan
    atmıklar boşandılar kulenin kafasından

    koskocaman dev kule oluk oluk attırdı
    cümle çevre ormanı atmık ilen batırdı

    barrak gibi kulenin attırışı bitince
    beş yüz arşınlık boyu bir arşına inince

    ortada bir kız kaldı atmıklara bulanmış
    ayrı olan kukusu damcığına yamanmış

    bir de cin çimenlerde uzanmış yatıyordu
    attırış sonrasında anlamsız bakıyordu

    kukulukız dedi ki "şimdi gördüm herşeyi
    ancak anlayabildim kuledeki gerçeği

    çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış
    hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış

    ne mutludur ki bana esaretten kurtuldum
    artık pek nemli olan kukuma da kavuştum!.."

    memo dedi "kukulu, kukun bana söz verdi
    'beni kurtarır isen fikersin beni' derdi"

    kukulukız memo'yu hiç işitmedi bile
    meşguldü çirkin cinin iri barrağı ile

    bir yandan dev barrağa durmuş domalıyordu
    bir yandan da seslice şöyle bağrınıyordu:

    "çimenlik ikiz tepe cinin daşşaklarıymış!
    hapsolduğum şu kule onun dev barrağıymış!

    görseydim çirkin cinin şu kocaman fikini
    reddetmezdim elbette o vakit fikfikini!

    amma halen geç değil, ona hep domalayım!
    şu güzelim kukumu hep ona vurdurayım!.."

    aşık memo anladı, sözler tutulmayacak
    otuzbircinin fiki dama sokulmayacak

    uçarı bir kukunun takılıp kanadına
    fikfik arzulayarak gelmişti bu diyara

    bulduğu fikfik yine başkasının fikfik'i
    onun payına düşen otuzbirdir tabi ki

    i̇sterdi ki barrağı kanatlı bir fik olsun
    uçarak kendisine uçan damcıklar bulsun

    böyle böyle düşünüp sıvazladı fikini
    cinle kızı seyredip çekti otuzbirini

    dedi "memo, bak yine gitmenin vakti geldi
    başka yerde otuzbir çekmenin vakti geldi
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster