1. 1176.
    +6 -4
    iri yapılı adam da gitmişti, sıska olansa telefonunu kurcalarken arada bir de bana bakıyordu... tak var sanki, neden bakıyorsa artık...

    sigaramdan bir fırt aldıktan sonra sigaramı küllüğe bıraktım, sırma suyumun kapağını açarak bardağa boşalttım, o suyu içme anında arada bir de adama bakıyorum adam da bana... bana baktıkça telefonla uğraşıyor...

    iri yapılı adama mesaj mı atıyor acaba?

    saatime baktım bu arada kol saati takmıyorum, telefondaki saate baktım, on altıyı yarım geçiyordu... bu adam elif'e sarkıntılık yapmasın içeride, suyumdan bir yudum daha aldıktan sonra ben de masadan kalkarak diğer bölüme geçtim...

    garsona "hocam lavabo ne tarafta" diye sordum, barın hemen yanını gösterdi... tuvalete neden lavabo dediğimi de hala anlamış değilim ya neyse...

    (bu arada mekanın adını tam olarak hatırlamasam da biraz anlatayım... ileride lazım olacak çünkü...

    avcıları bilen varsa daha iyi bilir ama aklıma geldiği kadarıyla biraz anlatayım...

    mekanın tam olarak yerini bilmiyorum ama hatırladığım kadarıyla sahil tarafında kalıyor, limana giderken solda bir sokakta, mekanla cadde arasında 100 metre falan var... mekanın ön cephesi bir kıraathaneyi andırıyor, ön cephesi yani vitrin diye tabir ettiğimiz kısmın demirleri kırmızı ve sarı ile boyanmış, kalın yerleri kırmızı, ince yerleri de sarı, ön camlarında ve duvarlarında dövme simgeleri var, çince japonca yazılar gibi ama satanistlerin kullandığı figürler var ayrıca camlarında da “gitar dersi verilir” “saksafon dersi verilir” gibi afişler de var; “gitar dersi “ değil de yazdıkları “saksafon” garibime girmişti zira onun adı “saksafon” değil “saksofon”du. bir insan, dersini verdiği aletin adını nasıl yanlış yazar hala da anlamış değilim...

    içeriye girerken tam karşıda bar, barın hemen solunda ufak bir çıkıntı var, aslında çıkıntı da değil koridor gibi bir şey, o koridorda üç ayrı küçük odalar var, ikisi tuvaletler için, biri de depo olarak mı artık ne için kullanıyorlarsa bilmiyorum... barın hemen önünde büyük yuvarlak bir masa var, aslında masa yazmamak için çok direndim ama adını bir türlü tasvir edemedim, o masanın sağında ve solunda 4 koltuklu birer masa var, sevgili koltuğu diye tabir edilen koltuklardan ki onlarında rengi kırmızıydı ve deri koltuklardı, o koltukların ortasında da küçük bir masa var.

    bu arada ben mekana girerken mekanda bulunanlardan bahsetmiştim; işte onlar, o yuvarlak masanın sağında olan sevgili koltuklarında oturuyorlardı... 4 ya da 5 kişilerdi...

    bar kısmına yani o grup masasına geçmek için de 2 basamaklı bir merdiveni kullanmak zorundasınız. merdivenlerin alt kısmında da küçük yuvarlak masalar ve bar sandalyeleri var... barın hemen sağında bir kapı var, normalde kapı sokağa açılıyor ama adamlar branda ve demirlerin yardımıyla oraya ayrı bir mekan yapmışlar ki orayı da sigara bölümü olarak kullanıyorlar, sigara bölümünde 7 8 tane de ufo var, kışın ortasında gitsek de gayet sıcaktı içerisi.)

    barın solundaki koridora doğru yürüdüm, tam karşıda bir kapı, sağ tarafta da iki kapı vardı, ilk kapının üzerinde kafası gövdesinden ayrı etekli bir insan figürü, diğerinde de kafası gövdesinden ayrı bir erkek figürü vardı…

    erkek figürü olan odanın kapısını orta parmağımın boğumu ile tıkırdattım, zira içeride iri adamın olması gerekiyordu. ilk tıkırdatmama cevap alamayınca belki taharet alıyordur diye bir daha tıkırdattım, yine ses çıkmayınca kapıyı açtım, içeride kimse yoktu; nerdeydi ki bu adam? elif yandaki tuvalette mi acaba? tıkırdatsam mı? barın olduğu tarafa baktım, elinde beyaz bir bezle bardakları silen bir adam vardı ve bana bakıyordu… o bana bakarken nasıl tıkırdatacağım ki… istemeyerek de olsa erkek tuvaletine adımımı attım... aslında o an sigara içmek isterdim zira daha önce de belirttiğim gibi tuvalette sıçaken ve sigara içerken verdiğim karalardan şu yaşıma kadar hiç pişman olmadım ki yaşım da o an yirmi dokuzdu...

    tuvaletten çıktım, acaba geçerken mi tıkırdatsam… barın olduğu tarafa baktım kimse yoktu, geçerken tıkırdatayım… yavaş adımlarla ilerlerken kadın figürlü tuvaletin kapısını sağ elimin orta boğumuyla tıkırdattım… içeride birisi varsa o da tıkırdatacaktı, duyabilmek için yavaş adımlarla ilerledim ama içeriden herhangi bir tıkırdatma yoktu…

    elif gelmiş beni bekliyordur o zaman…

    alelacele bizim oturduğumuz kısma geçtim, önce bizim masamıza baktım masa bıraktığım gibi duruyordu, elif nerede? tuvalette de yoktu… masaya doğru ilerlerken diğer adamların masasına da baktım, sıskanın elinde yine telefon, bana bakıyordu…

    yerime geçip oturdum, cebimden telefonumu çıkardım, saat on altıyı otuz dört geçiyordu… telefonumu masaya bırakarak suyumdan bir yudum aldım… aklım elif’te. acaba başka tuvalet de mi var? mekan kaç katlıydı ki, girerken bakmamıştım, keşke baksaymışım... buradan görünür mü acaba, yıkarı baktım, brandadan başka bir şey görünmüyordu, bir de sobalar…

    masada duran siyah şapkayı elime aldım, taksam mı bir? tam o sırada elif gülümseyerek girdi içeri, şapkasını eski yerine bıraktım…

    —geldim
    +ne uzun sürdü ya
    -sıkıldın mı?
    +sıkılmadım da beklemek pek hoşuma gitmiyor
    —altı üstü bir tuvalete gittim ya; hem beni bu kadar düşündüğünü bilmiyordum cass bey
    bunu söylerken gamzelerini yanaklarından göstermeyi de ihmal etmedi.
    +neredeki buranın tuvaletleri
    —hımmm,
    gülümsedi,
    —biraz önce gittiğin yerde
    nereden görmüştü ki beni.
    +ben erkekler tuvaletine girdim
    güldü,
    —bayanlarınki de yanında hemen
    +ben başka yerde sanmıştım da
    kapıyı tıkırdattığımı nasıl söyleyecektim ki?
    +sen nereden gördün beni ya, ben seni göremedim
    —eve telefon açtım da,
    +ne zaman? nasıl?
    —tuvaletlere girmeden hemen sağda bir oda var, oradan aradım?
    +ne odası,
    -bilmem orayı söylediler oradan aradım
    +benden arasaydın ya
    +teşekkür ederim
    -kimi aradın, kim var ki evde

    sustu… masada duran sigara paketini eline aldı, paketten bir sigara çıkardı, dudaklarının arasına koyarak bana baktı, oralı bile olmadım... masadaki çakmağı alarak sigarasını yaktı... gözleri gözlerimde...

    -benim bir de oğlum var cass, hasta ama, çok hasta.

    al başına belayı, bir de oğlu var, ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim, sadece ona bakıyor anlamaya çalışıyordum...

    ben sadece dul bir kadınla internette tanıştım, bugünde karşılıklı kahve içmeye geldim, hatta olur da beğenirsem eve getirir günümü gün ederim diye ama şu öğrendiğim şeylere bak, kahve içtiğim kadın evli, üstelik bir de oğlu var... hem de hasta...

    hem de çok hasta...

    keşke sadece hasta olsaydı...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster