1. 1.
    0
    büyük tanrı enki’nin sesi yine konusup şöyle dedi: endubsar, ekmekten ye ve sudan iç; kırk gün kırkgece tok kal. söylendiği gibi yaptım. sonrasında o ses bana yazıcı masasına oturmamı söyledi; oradakiışıltı çoğaldı. oldugum yerde ne bir kapı nede bir gedik vardı ama yinede ortalık gün ortası gibi pırıl pırıldı.ve ses şöyle dedi: yazıcı endubsar, ne görüyorsun ?başımı kaldırıp bakınca ışıltının huzmelerinin masaya, taslara ve yazı kalemine döküldüğünü görüp şöylededim: taş tabletler görüyorum ve renkleri gök yüzü gibi duru. daha önce hiç görmediğim bir yazı kalemigörüyorum; sapı hiç de kamışa benzemiyor ve ucu ise bir kartalın pencesini andırıyor.ve ses şöyle dedi: bunlar, ütünde sözlerimi yazacagın tabletlerdir. i̇steğim üzerine en iyi lacivert tasındaniki pürüzsüz yüzü olacak şekilde kesildiler. gördüğün yazı kalemi ise bir tanrının eseridir; sapı altın gümüşalaşımından ve ucu ise ilahi kristalden yapılmıştır. sağlamca eline oturacak ve tabletin üstünü sanki ıslakkili işaretliyormuşçasına kolayca kazıyacaksın. ön yüze iki sütun halinde yazacaksın, her bir taş tabletinarka yüzüne iki sütun halinde yazacaksın. sözlerimden ve cümlelerimden sapmayacaksın !bir duraklama oldugunda taşlardan birine dokundum; yüzeyi pürüzsüz cilt gibiydi, yumusacık geldi elime. kutsal yazı kalemini elime aldım, tüy gidi hafifti. sonra büyük tanrı enki konusmaya basladı ve ben onun sözlerini, tam söylediği gibi yazmaya basladım. sesi bazen gürdü, bazende neredeyse fısıltı. bazen sesinde neşe veya gurur vardı, bazense acı veıstırap. ve bir tabletin iki yüzü de yazıyla dolunca, devam etmek ıcın diğerini aldım
    ···
   tümünü göster