buna göre
bilginin dogasi, kaynaklari ve sinirlari ile ilgilenen felsefe alani. ayni zamanda cesitli ekoller arasinda bol bol kayikci kavgasi yasanan bir alandir. su son derece yaygin kanaat etrafinda donenir durur tartismalar: bilgi "dogru inanc"tir (-midir?), ama sadece dogru inanc degildir (-midir?). mesela, balli tahminler ya da "ah keske boyle olsa"ci inanislar bilgi degildir. epistemolojinin derdi burada baslar yani: dogru inanclara ne eklenmelidir ki bilgiye donusebilsinler?
tarihsel olarak alanda hakim olmus "normatif epistemoloji" ekolu bu soruya, inanclarimizin mesru nedenlerinin niteligi, onlari bilgiye donusturur diyerek cevap verir. yeterince rasyonel ve derli toplu iseler bu nedenler, bilgiye sahip olabiliriz. inanci mesru kilan "epistemik ilkeler"dir. bu ekol icinde iki cizgiden bahsedilebilir: temelcilik (nedenlerin "temel" inanclardan orulu bir yapisal zemine oturdugunu savunan pozisyon) ve tutarlicilik (nedenlerin temellerini reddeden, inanclarin birbirlerine referans vererek, iliskisel olarak "tutarli" hale geldigini savunan pozisyon).
ornegin gorgulculere* gore (david hume ve john locke mesela) "temel" inanclar gozlem ve algilama uzerinden edindigimiz bilgiye dayanir; rasyonalistler ise (baruch spinoza mesela) "temel" inanclarin kaynagini akilci sezgilerde bulurlar. bazilari da kimi onermelerin "temel" hallerini konusma baglaminin ozellikleri uzerinden kazandigini, yani, bilgi iddialari hakkinda laklak yapan "epistemik cemaat"in onkabulleri oldugunu filan soylemislerdir.
temelcilere gore bir insan evladi, temel onermelerden temel-olmayan (cikarsanan) onermelere dogru akil yurutebilir, zira bu tur bir tefekkure yol gosterecek "epistemik ilkeler" vardir. klagib "hipotez yaratma, hipotezi ispatlayacak kanit sunma, bilgiye ulasma" pozisyonu hatirlatilabilir bununla ilgili. buna yapilan ayni klagiblikteki itiraz, verili bir malumat uzayinda dogrulanabilecek birden cok hipotez oldugu, ve hipotezler arasinda secim yapmanin a priori bir ilkesi olmadigidir. itiraza yapilan (of anam) klagib itiraz da su olmustur: hipotezler arasinda "aciklama gucu", "basitlik", "aciklik" gibi kriterler uzerinden bir hiyerarsi kurulabilir.
normatif ekolun temel bir arizasina vakt-i zamaninda (1964 muydu?) edmund gettier amca isaret etti. soyle ozetlenebilir: yanlis bir inancin hakli gosterilebilecegini varsayin. bu hakli gostermenin baska bir onermeye, tumdengelim ya da baska cikarsama yollari ile transfer edilebilecegini de varsayin. cikarsanan yeni onermenin dogru oldugunu da varsayiverin bi zahmet. bu varsayimlar ayni anda dogru olabilirse, cikarsanan onerme temelci veya tutarlici ekole gore "dogrulanmis" olacaktir ama yanlis bir onermeden cikarsandigi icin "bilgi" olmayacaktir. normatifciler israr ettiler yine de: sans eseri (ya da baska bir nedenle) yanlis onermelerden dogru onermelere varmanin onu alinabilir. yapilacak sey, bilgiyi inanctan ayiracak sebeplerin dogasi hakkinda azim ve ozen sahibi olmaktir.
normatifci ekolun yaninda ikinci ana epistemoloji ekolu "naturalist" ekoldur. bilgi burada bir suru konu hakkinda dusunurken karsimiza cikan dogal bir fenomen olarak gorulur. temel inanclardan akil yurutme yerine, bir inancin "nedensel tarihi" onemlidir burada: varsayin ki guvenilir bir arkadasiniz size florida’da 2000 yilinda siyah secmenlerin 1996’dan cok daha yuksek oranlarla secmen listelerinden silindigini soylesin. normatifcilere gore, edindiginiz bilgiye ulasmadaki "iyi sebepler" onemlidir. naturalistler icin ise guvenilir bir kaynagin sahitliginden kaynaklanan dogru inanc, bilgi icin yeterlidir. dogallastirilmis epistemoloji sahitlige, hatirlamaya, gozleme agirlik verirken "guvenilir malumat" tedarigindeki kosullari tanimlamakla ugrasir. "gettier problemi" de soyle cozulur: hakikate yanlis onermeler uzerinden erisilmesinin onune gecmek icin, bilginin inanc ve dogruluk kosullarinin uretiminin ve surdurulmesinin “guvenilir” olmasina bakmak gerekir.
bu iki ana ekol, bilgi hakkindaki yaygin bir baska ekol olan suphecilik ile de kavga ve muhabbet ederler. kadim yunan'dan gunumuz post-yapisalcilarina kadar bilgi hakkinda supheci konumlar cesit cesittir tabii. gib rastlanan bir sekline gore, bilginin kosullari oyle zorludur ki, ona erismek imkansizlasir, inanclardan ayirt etmek yararsiz bir caba olur. eger inanc, kesin oldugu surece bilgi ise, ve mantiki olarak butun suphelerin otesinde oldugu surece kesin ise, bilgi o vakit pek az rastlanan bir sey olur.
cok rastlanan bir supheci problem: varsayalim beynim kafatasimin icinde degil, cok kuvvetli bir bilgisayara bagli bir kavanozun icinde olsun. su an sahip oldugum tecrubeler, algilar, vs. bu bilgisayarca stimule edilsin. buna "matrix hipotezi" diyelim. barizdir ki, bana gorundugu sekliyle dunya hakkinda oldukca inanilmaz bir hipotez. normatif bir konumdan diyebiliriz ki eger dunyanin bana gozuktugu gibi (icinde gercek kisiler, agaclar, vs. olan dunya) olduguna inanmam hakli ise, matrix hipotezini reddetmek icin cok iyi sebeplerim olsa gerektir. lakin, der supheciler, bu sebeplere sahip olamam, zira eger matrix hipotezi dogru ise, her sey zaten simdi bana gorundugu gibi gorunmek uzere programlanmistir. yani, dunya hakkinda bilgiye sahip oldugumuz sezgisi ve sezgisel olarak basvurdugumuz epistemic ilke arasinda bir celiski vardir. paradoks. (bkz:
kirmizi hap) (bkz:
mavi hap) (bkz:
bir torbaci olarak morpheus)
epistemolojistler baska isleri gucleri olmadigi icin, paradoksa cevap yetistirmislerdir tabii. mesela, bazi normatifciler, kabiliyetlerimizin disinda meselelerin ayirdina varmamiza goturecek epistemik ilkeler oldugunu reddederler. dogalcilara gore ise bilgi sahibi olmak, bilgilerimiz hakkinda yeterli sebepler gosterebilmekle alakali degildir, aksine, bilgileri ureten sureclerin yeterince guvenilir olup olmadigini tespit etmek yeterlidir. eger beynim bir kavanozun icindeyse, zaten herhangi bir bilgi sahibi olmam mumkun degildir, ki buna beynimin kavanozda oldugu bilgisi de dahildir; eger kavanozdaki bir beyinden ibaret degilsem (dunya sandigim gibiyse), o zaman bilgi sahibi olabilirim.