1. 226.
    +1
    evrimi anlatırken abartılı örnekler veriyorum ki bu mekanizma daha rahat anlaşılsın. bi koşucu hayvan ve onu avlayan yırtıcı hayvan örneği vermiştim. eğer koşucu hayvanın yavrusu daha kısa bacaklı doğarsa yırtıcı tarafından kolayca yakalanacaktır ama koşucunun yavrusu daha uzun bacaklı doğarsa o hayvan hayatta kalıp bu özelliğini kendi yavrularına aktaracak, bi süre sonra koşucular daha uzun bacaklı bireylerden oluşacaktır. bu abartı bi örnek (çünkü evrim çok ufak değişimler üstünden gidiyor, bi yavruda şak diye daha uzun bacak çıkması çok abartı) ve bu örnekte doğal seçilim baskısı değeri çok yüksek.

    yani bacakları daha uzun hayvanın hayatta kalma olasılığı çok daha fazla olduğundan doğal seçilim (bunu bi insanmış gibi düşünelim) o uzun bacaklı hayvanı görecek, onu hayatta tutacaktır. bu kesindir. peki ya bu baskı çok düşük bi değer olursa..

    dawkins örnek veriyor (örnek başka bi bilim addıbının deneyi, dawkins’in değil.. hah j.b.s. haldane diye bi adamınmış), bu örnekte burun deliklerinde kıl olan bi hayvanla, aynı türden ama burnunda kıl olmayan bi hayvanı düşünün diyor. bu kıl bu hayvana ne gibi bi avantaj sağlayabilir ki.. taş çatlasın şöyle bi şey olabilir. burnunda kıl var diye burnuna daha az toz girer, daha az toz girdiği için belki de tam bi yırtıcı kendisine saldırdığı anda hapşırmaz ve böylece kaçmak için bi iki saniyelik bi zaman kazanır. burnunda kıl olmayanının da o anda hapşıracağı tutar ve yakalanır.

    şimdi bu olasılığın ne kadar düşük olduğunun farkındayız. burunda kıl olması evet daha yararlı bi mutasyon ama bu yararın doğal seçilim tarafından fark edilmesi, bu özelliğin sabitleşip sonraki nesillere aktarılması, yani bu konudaki doğal seçilim baskısı çok düşük. her bir milyon tane bu türden canlı düşünelim diyor dawkins, sadece birinin burnunda kıl olsun ve hayatta kalsın, diğer 999 999’unun burnunda kıl olmasın ve onlar da hayatta kalsın (bu arada anlatırken ilk olarak milyon yerine bin dedi, sonra milyon dedi.. slayda bakarken milyon dediği için ben de buraya milyon diye aktardım).

    burada doğal seçilim baskısı 1/1 000 000 oluyor ve haldane’in hesaplamalarına göre (bu hesaplamaların nasıl yapıldığını bilmiyorum, risk yönetimi dersi alanlar sanırım yapabiliyorlar.. zaten dawkins de risk assessment lafını kullanıyor) eğer “burunda kıl” geni dominantsa bu türün yarısının burunlarının kıllı olması için 12000 jenerasyon, gen resesifse (çekinik) 300 000 jenerasyon geçmesi gerekiyor. ve bu rakamlar bir milyon yıldan çok daha azmış. eğer, diyor dawkins, doğa bizim bu teorik hesaplamalarımız gibi işleseydi biz fosil kayıtlarına baktığımızda evrimi göremeyecek, canlıların birinden diğerine geçişlerinin ansızın olduğunu sanacaktık. çünkü doğada, doğal seçilim baskısının çok daha yüksek olduğu durumlar sabit.

    john endler diye başka bi bilim addıbının da bu yönde bi deneyinden daha bahsediyor dawkins. endler, trinidad ve venezuela’da, gapi (diye telafuz ediyor dawkins) diye bi balığı incelemiş. bu gapiler bi sürü göl içinde yaşıyorlar ve göller birbirlerine minik şelalelerle bağlı. ama gapiler bu şelaleden yukarı çıkamıyorlar (aşağı inmelerinde bi sorun yok), sadece sel zamanları gölden göle gidebiliyorlar.

    yani bütün göllerde bu gapilerden mevcut. ama alt göllerde gapilerin yanı sıra bunları yiyen yırtıcı balıklar da var. üst göllerde ise bu yırtıcılar yok. alt göllerdeki gapiler silik renkliyken, ortada yırtıcı olmayan üst göllerdeki erkek gapilerde tavuskuşu gibi parlak renkler görülüyor. bu renklerle dişileri çekiyorlar çünkü.

    şimdi burada doğal seçilim baskısı çok yüksek. eğer renklerin silikse hayatta kalırsın, parlaksa ölürsün. yırtıcı yoksa bu sefer de renklerin parlaksa eş bulursun. endler alıyor bu silik balıkları, kendi yarattığı yapay göllere dolduruyor. bazılarına da yırtıcı balıklardan koyuyor. ve sadece on jenerasyon sonra yırtıcı olmayan göllerdeki gapilerin parlak renklere sahip olduklarını gözlemliyor. 12000 değil, 10…

    kısacası doğal seçilim baskısının doğada çok yoğun olduğu ve evrimi tetiklediğini kabul edebiliriz. ama kafamıza eğer şu soru takılırsa, tamam hayvanın gerçekten işine yarar bi özelliği doğanın kayırması mantıklı ama madem evrim gıdım gıdım ilerliyor, o zaman çok ufak bi değişim olduğunda doğal seçilim bunu kayıracak kadar fark edebilir mi dersek bunun cevabı da bu deneyler ve hesaplamalarla veriliyor. o değişim çok ufak bi şey bile olsa (burundaki kıl mesela) bir milyon yıldan çok daha az bi süre içinde bütün hayvanlar kıllı burunlulara dönüşebiliyor.

    endler şu balık deneyini uçakta yanında oturan bi adamla sohbet ederken anlatmış, adam çok ilgilenmiş, endler’a soru sormuş. demiş ki, bu çok harikulade bi deney, peki bu deney hangi fikir, hangi bilimsel teoriye dayanıyor diye sormuş. endler da evrim teorisi deyince adam arkasını dönmüş ve konuşmayı kesmiş. süper di mi..

    bu mükemmel denge kendiliğinden olmuş olabilir mi?

    bu soru kadar bu soruya verilen cevaplar da çok sık tekrarlandı. aslında evrende (ve doğada) öyle mükemmel bi denge olmadığından, bi keşmekeş olduğundan çok bahsedildi. ama galiba bu cevap bi türlü ikna edici bulunmadı ki soru tekrarlanmaya devam ediyor.. tabii verilen cevabı okumuş, dinlemiş ve ciddiye almış olanları varsa.

    ben, klagib örneğimden hareketle, bu denge denen şeyin bi ilüzyondan başka bi şey olmadığını açıklamaya çalışacağım. yırtıcı bi tür hayvan ve onun avladığı başka tür bi hayvan örneği yani.

    bi ortamda yüz tane (aynı türden) yırtıcı hayvan olsun, yüz tane de avladıkları hayvan. şimdi yırtıcılardan birinin mutasyona uğramış ve daha hızlı koşan bi yavrusu doğmuş olsun. bunun sonucunda en fazla avı o hayvan avlayacak, en sağlıklı beslenenlerden biri o olacaktır. eş bulması türdaşlarına nispetle daha kolay olacak, kendi genetik üstünlüğünü yavrularına aktaracaktır. bi süre sonra yırtıcı popülasyonu artık daha hızlı yırtıcılardan oluşacaktır.

    bu örneği hep burada kesiyordum ama faraziyeye devam edelim. şimdi daha hızlı yırtıcılar var elimizde. avlar artık daha kolay (eğer avlanan hayvanlar işe yarar bi evrim geçirmedilerse). peki o zaman avlananların nesli mi tükenir.. öyle görünüyor ama biraz düşünelim. eğer avlanan hayvan sayısı artık bu kolay avlanırlıkları yüzünden azalırsa bu sefer de yırtıcılar için bi handikap baş gösterecektir. çünkü etrafta artık avlanacak hayvan daha azdır. bazı yırtıcılar bi türlü avlayacak hayvan bulamayabilirler. hatta açlıktan ölenleri bile olabilir.

    demek ki bu kadar basit değilmiş her şey. avlanan hayvanların nesli tükenmeyecektir, hatta sayıları çok azalırsa bu sefer yırtıcılardan açlıktan ölenler çıkacak, yırtıcıların sayısı azalınca bu sefer de av olanların sayısı artacaktır.

    bak bi döngüye geldik işte.. av olanlar artınca bu sefer av bulmak kolaylaşacağından avcı sayısı artacaktır, avcı artınca av azalacaktır, av azalınca avcı sayısı azalacaktır, avcı sayısı azalınca av sayısı artacaktır ve bu döngü böyle sonsuza kadar gidecektir.

    bi terazinin iki kefesini düşünün, bi tarafta avcı sayısı, bi tarafta avlanılan sayısı olsun. şu yukarda anlattığım döngünün gerçekleşmesi kefelerin biri aşağı inerken diğerinin yükselmesi, sonra yükselenin inmesi diğerinin aşağı inmesine sebep olacaktır. ve bu bi yerde dengelenecektir. artma azalma frekansları birbirine çok yakınsayacak, kefelerin yükselme düşme seviyeleri eşitlenecektir.

    bak hiç bi dış müdahaleye (tanrı müdahalesine) gerek kalmadan kendi kendine denge oluştu işte. doğadaki (ve evrendeki) bütün denge mekanizmaları aslında bu örnekteki gibi. doğada yalancı dengeler böyle kendiliğinden oluşabiliyor ve hiç bi dış müdahaleye gereksinim duyulmuyor.

    yalancı denge dedim çünkü aslında bu denge de mükemmel değil. teraziye beş on metre uzaktan bakınca kefelerin hareketsiz ve aynı seviyede olduğunu sanıyoruz ama işte bu sadece bizim sanrımız. kefelere çok yaklaşsak hala birinin yükseldiği, diğerinin aşağı düştüğünü göreceğiz. ama bu git gel hareketi artık o kadar minik ki bizim algımız bunu mükemmel bi denge sanıyor.

    yani serengeti’deki aslan sayısı 2000 senesinde 250 ise, antilop sayısı da 250 ise (tamamen uyduruyorum), 2001 senesinde de 250 çıkabilir bu rakamlar (hiç sanmam ama öyle diyelim) ve “aman tanrım ne mükemmel denge” diyebiliriz. oysa 2000 senesinin ocak ayının ilk gününde 250 antilop varken ikinci gününde 248 taneye düşmüştür belki. o kadar milimetrik araştırma yapmıyor olmamız bizim ekgibliğimizdir, yoksa doğada mükkkemmmel bi denge menge yoktur.

    bu arada fark ettim ki bu örneğe ilk başladığımda evrim geçiren bi yırtıcı demiştim ama hiç evrim falan geçirmesi gerekmiyor. konu denge olunca evrimleşme ekstra bi ayrıntı oluyor.

    masanın kenarında her an düştü düşecek bi silginin olduğunu farzedin. bu silgi üstünde yaşayan ve yaşam süreleri bi iki salise olan (ama onların algılarına göre baya uzun olan) canlılar olduğunu düşünün. üstünde yaşadıkları silgi düşecekken bu canlılar "ne mükemmel dengeli bi evrende yaşıyoruz" desinler. işte insanın yaptığı da bu ilüzyondan başkası değildir. her an bozuldu bozulacak ..
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster