1. 501.
    0
    ne yani anadolunun en soğuk şehirlerinden birinde seni sokakta mı bırakayım? manyak mısın, ayrıca evden çalabileceğin hiçbirşey yok, daha 1 ay oldu eve taşındığı, hem ben olmadığım zaman gece'ye sen bakarsın, onunda canı sıkılıyor zaten.. dedi, tebessümleri ve gülüşünün içinde ki o temiz bakire tanrıçalarının göz yaşı gibi olan gerçeklik beni korkutmuştu..
    sokaklar acıdır, acıtır, kafamı çok kırdım, dedim gülümseyerek..

    belli zaten dedi ufaktan cilve atarak..

    çok mu uzak ev, nerede? hayır yani evde başka birisi varsa ben şu köşede ki bantlarda uyurum.. rahat ve huzur olmadığı zamanlar uyuyabildiğimi biliyor muydun? sanırım ruhum biraz nasırlanmış, konteynir köşesinde çöpleri koklayan köpeklerden bir farkım yok, dedim hali hareketlerim sert ve gerçek dışı iken..

    neden böyle davranıyorsun, derken, önümüzden bir taksiyi durdurdu.. sarı ay üstümüz de parlıyordu.. evin yoluna koyulduk...
    cebimin içinde sadece ellerim vardı, beş kuruşsuz sokaklarda sinyal yapmaya alışmış benliğimin insanların beyinlerine empoze ettiği acıma duygusu sayesinde karnımı doyuran bir organizmaya bu kadar değer veren bir kız daha çıkmamıştı karşıma.. inançlarımızı sorgulamaya kalkmadan, neden sorusunu sormadan, geçmişi yorumlamadan o taksinin için de arka koltukta otururken, saniyelik bakışlar ile birbirimizin saçmalığını anlamaya çalışıyorduk.
    eskişehir de evler, dip dibe, yanyana ve hatta yapışık ikizler gibi duruyorlardı. her apartman girişinin dibine bir tane kutudan çöplük vardı. alışık değildim böyle bir kentleşme sendromuna, etrafıma pür dikkat gözler ile bakarken, o taksinin ücretini ödemişti..

    geldik bickle dedi,

    burasının ismi nedir, dedim hafif bir kıza taksi parasını ödettirmiş acınası erkek bakışları ile,

    burası yeni bağlar, üniversiteye çok yakın olduğu için kuzenim bu evi tuttu. 4. kat, soldan ikinci daire, dedi, anahtarları bana vereceğini sandım..
    ne yani, sen gelmiyor musun? diye titreyen ellerimi uzattım anahtarı alabilmek için,

    korku yoktu gözlerinde, o saniye anlamıştım, korkaklık sadece plan yapan benim gibi huur çocukları için geçerli olduğundan,

    geleceğim sen çık dedi, anahtarları bana uzatırken, tüm kurtlar ay ışığında ulurken, hayatın gecenin kollarında olduğunu anlamıştım. o, bendim, sadece bu o nu farketmemişti..
    eve çıktım, iki oda bir salon vardı, böyle küçük ama tatlı bir ev daha önceleri görmemiştim, bir odasının içerisin de, psychedelic resimler, disco topu, ve bir klavye vardı. klavyeye doğru yaklaştım, bastım sol ve la ruhumu titretmişti, bir müzisyenin evindeydim, şaşırdığım gibi bu pervasızlığımı bu kıza göstermemem gerektiğini düşündüm, her tarafta afiş doluydu, etrafıma dört göz ile bakarken bir varlık ayağımı tırmaladı, simsiyah bir kedinin odanın içinde ki koltuğun arkasına saklandığını gördüm, daha önceleri kedi beslemiş olduğumdan onların pgibolojisini çözebileceğimi biliyordum, kediler in düşüncesi 'i'm the god' tır. onunla iddialaşamaz ve ona kafa tutamazsınız, çok sevindim, bildiğim birşeyin aynı atmosfer içinde benimle nefes alacağını düşünmek beni kıza karşı, 1-1 skorunu eşitleyeceğini düşünmüştüm.
    diğer oda, uykusuz dergisinin, her sayfasi ile kapliydi, gözlerim şaşırmıştı ne gördüğüne, her tarafta karikatur gormek bana gore değildi, mizahı severdim ama, bu kadar üstüme gelmemeliydi. o sıra da koltugun arkasından fırladı gece, koltukların üstünden birbirine zıplıyordu, sevmek için yanına gittiğim de benden kaçmıştı, o sıra da kapı deliğine, anahtar sokulduğunun sesi geldi kulaklarıma,

    heyyy, tanıştın mı gecemizle, dedi güler yüzlü bir ifade ile,

    o benim ile tanıştı, beni ayak bileklerimden tırmaladı, ve şu an ev sahibi o, o ne derse o, dedim bütün yenilgileri kabul ederek.

    durmadan gülümseyen bu kız karşısında, hiçbir zaman skor 1-1 e gelmeyecekti, bana patates kızartması ve hazzır pizza aldığını söyledi, mutfakta ki mikro dalga fırını gösterdi, bura da rahatça yemeklerini halledebilirsin, biliyorsun annenin yaptıkları kadar güzel olmaz ama idare edersin, suratıma bakmadığı gibi yemekleri buz dolabına sokmak ile uğraşıyordu, -ve istersen- diye ekledi, - bura da rakı varmış, sever misin?

    tak lağımında yüzmüş birisi olarak ona fare iken yaptığım pislikleri anlatacak değildim...

    severim, ama bilirsin ki tek başına içilmez bu aslan sütü, diye karşılık verdim..

    yarın günlerden, pazar dedi gülümseyerek, sana eşlik ederim..
    kediyle ilgilenmek için her adım atışında, onu rahat bırak diyen bir ses ile karşı karşıya geliyordum,

    ama ben kedileri çok severim, dediğim de o insanları pek sevmez diyordu..

    kedi ile uğraşmayı bırakmıştım, karnım aç değildi ama rakı içeceksek yanında meze olması lazımdı ve hiç çekinmeden ağzımdan söz öbeği birden dökülü verdi,

    herşey iyi güzelde bu rakının yanında patates kızartması ve pizza yemek istemem, bunları derken yine falsifikasyonun dibini görmüş benliğimin en büyük cevabı patladı suratımın ortasında,

    gergedan pipisi yemek ister misin?, dedi şaşkınlık ile bakarken..

    birden kendi evimde oldugumu sanmıştım ve cevap veremedim..

    neyse, dolapta buz var ve ben 'tekrar' markete gidiyorum, derken tekrarı vurgulamıştı..

    gitmeden önce nerede yatacağımı sormadan edemedim, bana kuzeninin odasını gösterdi, diğer oda da sadece açılabilir bir kanepe olduğunu söyledi,

    rahat edemeyebilirsin, burada ki odada ki yatak iki kişilik rahat uyursun dedi, sevgi dolu ve amaçsız bakarken..

    bantlarda uykuyu düşünürken, kendimi güzel bir odanın içinde ki iki kişilik yatakta uyuma hissiyatı iyi gelmiyordu

    geri geldiğinde, yanında rus salatası ve tonbalıklı domates getirmişti..

    kendisini iyiliğe adamış bu kıza anlam veremiyordum, anlamsızlığımı anlam zannederken..

    düşünsenize lan, siz hiç yeni tanıştığınız biz kızın sizin anneliğiniz rolunu üstlenirken görmüş müydünüz?

    durumu iyiydi, ve mp3 çalarını, 2 lik hoparlere taktı, malt dan arıza yı açtı.

    buz dolabından soğumuş rakıyı çıkardı, ve duvar gibi bir surat ile, şimdi bana gerçeği anlat?, bunu söylerken ne demek istediğini anlamamış gibi davranmayı o kadar çok istedim ki ama başaramadım...
    ton balığından geceye verdim, doya doya, oynaya oynaya yedi, kucağıma bile gelmişti, evet artık skor 1-1 di.. bu sefer ben sormaya başladım, neden eskişehir?
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster