1. 1.
    0
    Đnsanın yaratmayı, yol açmayı sevdiği su zütürmez bir gerçektir. Ama sorarım size, neden bir
    yandan da yıkmaya, her seyi darmadağın etmeye bayılır? Yanıtlar mısınız bu sorumu? Bu
    konuda birkaç sözüm daha var. Sakın insanoğlu hedefe ulasmaktan, kurmakta olduğu yapıyı
    bitirmekten içgüdüsel bir ürküntü duyduğu için yıkmayı, bozup dağıtmayı seviyor olmasın?
    (Bu isi yaparken öyle bir tat alır ki, deme gitsin!) Đnsanın yapılan bir yeri yakından değil de
    uzaktan sevdiğini, onun içinde oturmayı değil yalnızca kurmayı, sonunda da karıncalar,
    koyunlar gibi animaux domestiques'e (6) bırakmayı düsündüğünü yadsıyabilir miyiz?
    Karıncalara gelince, onların ev yapma düsünceleri bambaskadır. Karınca yuvası denen,
    yıkılmak bilmez, sasılası bir yapıları vardır.
    Saygıdeğer karıncalar yapı isine karınca yuvasıyla baslayıp hâlâ da öyle sürdürmekle olumlu,
    diresken (sebatlı) davranıs adına büyük bir onur kazanmıslardır. Gelgeç gönüllü, tutarsız bir
    yaratık olan insanoğluysa, belki de satranç oyunları gibi hedefi değil, hedefe giden yolu
    sever. Kim bilir, belki (Doğruluğuna bel bağlayamayız kuskusuz.) insanın yöneldiği tek
    hedef, hedefini elde etmek için harcadığı sürekli çabadır, baska bir deyisle yasamın
    kendisidir. Oysa hedef iki kere iki dörtten, bir formülden baska bir sey olamaz; iki kere iki
    dört ise yasam değildir, beyler, ancak ölümün baslangıcıdır. Đnsan iki kere iki dörtten, en
    azından bir korku duymustur, bu korku benim su anda bile içimdedir. Evet, insanın tek
    yaptığı sey, iki kere iki dörtlerin pesine düsmek, okyanusları asmak, bu uğurda seve seve
    yasdıbını vermektir; ama öbür yandan aradığını bulacağı için de ödü patlar. Çünkü bulursa
    arayacak baska bir seyi kalmayacağını hissetmektedir. Đsçiler islerini bitirince para alırlar,
    daha sonra da gidecekleri bir meyhane, düsecekleri bir de karakol çıkar nasıl olsa. Đste size
    bir haftalık is güç. Peki, ama bizler nerelere gideriz? Onun için hedefe her varısta bir
    tedirginlik duyulur. Đnsanoğlu amacına doğru ilerlemeyi sever, fakat amacını elde etmeyi
    değil. Çok gülünç bir durum doğrusu. Đnsanın yaratılıstan gülünç bir varlık olmasındadır
    bütün terslik zaten. Đki kere iki dört çekilmez bir sey. Đki kere iki dört, bana sorarsanız, bir
    küstahlıktır. Đki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa-sola tükrük
    atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. Đki kere iki dördün yetkinliğine (mükemmelliğine)
    inanırım, ama en çok övülmeye değer bir sey varsa, o da iki kere ikinin bes etmesidir.
    Peki ama nasıl oluyor da siz yalnız olumlu, normal durumların, kısacası refahın insan
    çıkarlarına uygun olduğunu böylesine kendinizden emin, böbürlene böbürlene
    söyleyebiliyorsunuz? Mantığınızın çıkar konusunda yanıldığını hiç düsünmediniz mi? Belki de
    insan yalnızca refahı sevmiyor, refah kadar da acılardan hoslanıyordur. Đnsanoğlu için
    acıların refah derecesinde yararlı olması da mümkündür. Surası kesindir ki, bizler, acıyı
    bazen tutkuya varan bir sevgiyle severiz. Bunu anlamak için dünya tarihine basvurmaya
    gerek yok; eğer siz de bir insansanız, azıcık da olsa yasamıssanız, kendinize danısın yeter.
    Benim düsüncemi sorarsanız, yalnızca refahı sevmek ayıptır üstelik. Sonu iyi mi olur, kötü
    mü, orasını bilmem, ama bir seyi devirip kırmanın bazen hos bir yanı vardır. Bu bakımdan ne
    baslı basına refahı, ne acıları tutarım. Ben yalnız kaprislerimden ve istediğim her an kapris
    yapabilmekten yanayım. Sırça köskte acı çekmekse bütün bütüne yakısıksız düser, çünkü acı
    çekmek kusku demektir. Đçinizde kusku uyandıran bir sırça kösk nasıl bir sey olurdu dersiniz?
    Yine de suna iyie inandım ki, insanoğlu karısıklık çıkarmaktan, kırıp dökmekten kendini
    alamayacaktır. Acı duymak anlamanın tek kaynağıdır. Her ne kadar notlarımın basında
    anlamayı insanın bas belası saydığımı söyledimse de, insanın anlamayı sevdiğini, onu
    dünyanın hiçbir zevkine değismeyeceğini biliyorum. Anlama iki kere ikiyle oranlanmayacak
    bir yüceliktedir. Đki kere ikiden sonra artık yapılacak değil, tanıyacak bir sey de kalmamıstır.
    Olsa olsa bes duyunuzu körlestirip düsüncelere dalarsınız, o kadar. Gerçi anlama da insanı
    aynı sonuca zütürür, yani gene yapacak isiniz kalmaz, ama hiç olmazsa kendi kendinizi
    döverek biraz olsun canlanabilirsiniz. Gerici bir davranıs olmakla birlikte hiç yoktan iyidir.
    X
    Siz, sıkılmak nedir bilmez bir sırça köske, yani gizliden gizliye de olsa dilinizi
    çıkaramayacağınız, nanik yapamayacağınız bir sırça köske inanmıssınız. Đste bu köskten
    korkmamın nedeni belki de onun sırçadan olusu, sonuna dek ayakta kalısı ve gizlice de olsa
    dilimi çıkaramayısımdır.
    Bakın, yağmur yağarken kösk yerine bir kümes görsem, ıslanmamak için belki kümese
    girerim, ama beni yağmurdan korudu diye de sükran borcumu ödemek için kümese kösk
    gözüyle bakmam. Bana gülüyorsunuz, hatta kümesle kösk arasında bir ayrım olmadığını
    haykırıyorsunuz. Biz, eğer yalnızca ıslanmamak için yasıyorsak, sizin dediğinize seve seve
    katılırım.
    Ancak yasamın yalnız bu olmadığına, yasadıktan sonra bütün ömrümün kösklerde,
    saraylarda geçmesi gerektiğine kafam saplanmıssa, yapacağım baska bir sey yoktur. Bütün
    isteğim, emelim bundadır artık. Beni bu saplantıdan kurtarmak için içimdeki isteği
    değistirmelisiniz. Peki gönlümde yatanı değistirip bir baskasıyla gözümü kamastıran, bana
    baska bir ülkü verin! Ama simdilik benden kümesi sırça kösk olarak görmemi istemeyin!
    Varsın sırça kösk uydurma olsun; doğa yasalarına göre aslı-astarı olmayan bu düsü,
    aptallığımdan, soyumuza özgü birtakım köhne, akıldısı alıskanlıklara kapıldığım için ben
    uydurmus olayım. Sırça köskün gerçekte olmamasından bana ne? Onu isteklerimde
    yasatıyorsam, daha doğrusu, isteklerim var oldukça o da varsa ötesi beni ilgilendirir mi?
    Yoksa gene mi gülüyorsunuz? Đstediğiniz kadar gülün, ben bütün alaylara katlanırım, karnım
    açken gene de tok olduğumu söyleyemem. Uzlasmayla avunamayacağımı, doğa yasalarına
    göre var olması gereken, gerçekten de var olan kısır döngüyle yetinemeyeceğimi biliyorum.
    Bin yıllık sözlesmeli yoksul kiracılarla dolu, her olasılığa karsı, kapısında disçi Wagenheim'in
    tabelası bulunan bir apartmanı, bas tacı ettiğim asıl isteğim, emelim sayamam. Đsteklerimi
    ortadan kaldırıp ülkülerimi yok ettikten sonra bana daha iyi bir amaç gösterin, seve seve
    pesinizden kosayım: "Uğrasmaya değmez!" derseniz benden de aynı karsılığı alırsınız.
    Surada ciddi konular üstünde kafa patlatıp duruyoruz, ama siz benim sözlerime kulak
    asmazsanız, öyle olsun, yalvarmaya hiç niyetim yok. Benim yeraltım bana yeter.
    Yasadığım sürece isteklerim de ölmemisse, kurduğunuz yapıya tek tuğla koyarsam ellerim
    kırılsın! Demin sırça köskü salt dilimi çıkaramayacağım için yadsıyısıma bakmayın. Dil
    çıkarmaya bayıldığımdan söylemedim bunu. Belki de, yapılarınızdan bir tekinin bile dil
    çıkarılamayacak türden olmayısı kızdırıyor beni. Dilimi çıkarma isteğini duyurmayacak
    değigiblikler yapılsın, sükran duygularımı göstermek için dilimi bile keserim. Yoksa bana ne
    elin yapısından, nerede nasıl oturduğundan! Peki, ama niçin ben böyle isteklerle
    yaratılmısım? Bütün varlığımla kocaman bir yalan olduğum sonucuna varmak için mi
    yaratıldım ben! Tek amacım bu mudur? Đnanmıyorum.
    Size sunu söyleyeyim ki, benim gibi yeraltı adamlarının dizginini sıkı tutmak gerekir. Kırk yıl
    yeraltında sesimizi çıkarmadan otururuz, ama bir de fırsatını bulup yeryüzüne çıktık mı,
    dırdırımızdan kurtulamazsınız.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster