0
onu ilk defa bizim evin karşısındaki
marketten alışveriş yaparken görmüştüm.
ellerinde parmak uçları kesilmiş eldiven,
kafasında da vişneçürüğü renginde olan
şapkası vardı ama en önemlisi belinden
sarkan ışıl ışıl insanın gözlerini kamaştıran o
atkuyruğu saçlarıydı. yanımdan geçerken
tıpkı blendax reklamındaki o kızlar gibi
saçlarını yana atıp bana gülümsedi. o anda
zaman benim için kısa süreliğine durmuş kız
çoktan alışverişini yapıp marketten çıkmıştı
bile. hemen elimdeki poşete sığmayan 32
rulo tuvalet kâğıdını kasadan geçirip kızın
peşine düştüm. yağmur yağdı yağacaktı gri
bulutlar her an yardırabiliriz mesajını
veriyordu. çöp varillerinin arasından geçip
türlü badireler atlattıktan sonra nihayet
saçları at kuyruklu kızı köşe başında
yakaladım. bu sırada yağmur başlamış ben
de 32 rulo poşete sığmayan tuvalet kağıdını
başıma siper edip ıslanmamaya
çalışıyordum. sürekli arkasına bakıp
duruyordu altında eşofman, ayaklarında
anne terliği olan benim gibi bir insan yoksa
ona korku mu vermişti bilemiyorum.
telefonunu çıkarıp biriyle kısa bir konuşma
yaptıktan sonra yanına beyaz bir şahin gelip
onu benim yanımdan uzaklaştırdı bu arada
kız beni şikâyet filan edebilir diye de biraz
tırstım. arabanın içinde şişman bıyıklı bir
adam bana tanıdık gelmişti ama buğulu
camdan tam seçemedim adamın yüzünü.
uzun süre bana baktı sanki bana bir şeyler
söylemek ister gibiydi. o sırada yağmur
coşmuş zütüme kadar ıslanmıştım sadece
kafam kuruydu. içimde tuhaf bir his vardı.
diz üstü yere çöküp göğe doğru bakıp
suratıma çarpan yağmur taneleri eşliğinde
lanet olsun diye bağırmak geldi içimden.
eve geldiğimde 32 rulo tuvalet kâğıdını bir
kenara bırakıp o an için ruh halimi yansıtan
bir müzik açtım. ağbim geldi kafasında
sadece özel günler taktığı seyyar kestaneci
şapkasıyla yazık sana der gibi bakıp
yanımdan uzaklaştı hemen. kimdi o kız?
zihnimde sadece bu soruyla meşguldü.
kimdi bu kız? aklım hep ondaydı. kimdi
marketteki kız? ruhum onun peşinden
gitmiş ruhsuz bir canlıya dönüşmüştüm.
sigaranın külünü çiçeğin saksısına atacakken
halının üzerine düşürdüm. etrafa baktım
kimse yoktu hemen sigaranın külünü
topuğumla bir ileri bir geri ezerek yok ettim
ortada iz kalmamıştı. can sıkıntısından
ayağını halının altına sokup sadece havalar
soğudu-ısındı muhabbeti yapan bir misafir
kadar sıkılıyordum bulunduğum odada.
hani olur ya bazen düğün konvoyuna
yanlışlıkla karışan bir araba gibiydim
mutluydum ama bu mutluluk bana ait
değildi şu an için. babamın duvardan sazını
alıp en iyisi biraz tangırdatayım dedim. sazı
elime alınca kanal 7 türkü filmlerindeki bağrı
yanık âşıklar gibi hissettim kendimi.
düşünmeden de edemedim adamlara tarım
kredisi destek vermiyonuz sonra üretim yok
diyorsunuz. heralde olmayacak adamlar sırf
bu yüzden kendini aşka verdi bebesinden
bölüğüne herkes karının kızın peşinde
koşuyor. neyse konumuza dönelim ne
demiştik, ne diyorduk? ha saza vurdukça
vuruyor bir yandan da mırıldanarak detone
oluyordum. sazı on dakka ya çaldım ya
çalmadım birden başımın ağrıdığını
hissettim. o kadar hisli bir şekilde
vurmuşum ki sazın tellerine kulaklarımda
tınnn sesi yaklaşık bi yarım saat gitmedi. sazı
duvara asıp buğulanmış camdan dışarıyı
seyrettim. cama saçları atkuyruklu kız kalp
adams apple yazdım. sanki bir daha hiç
gelmeyecek birini bekliyordum. daha kızın
adını bile bilmiyorken ona bu denli büyük
bir sevgi beslememin nedenini düşündüm
uzun süre. saat on veya on buçuk gibiydi
tam bilemiyorum ditt ditt çöp arabalarının
sesini duydum. evdeki çöpleri alıp hemen
dışarı çıktım ama kahrolası çöpçüler
arkalarında hiçbir iz bırakmadan gecenin
karanlığında ara sokaklara karışmıştı. ben de
çöpü bıraktım poşetin içindeki bayat
ekmekleri de çöpün yanındaki demire astım.
hep merak ediyordum bunun için sırf bir
gece bekleyebilirdim o bayat ekmeleri kim
alıyordu? çete halinde gruplar halinde
dolaşan köpeklerin yanıma doğru
yaklaştığını görünce telaş yapmış olacam ki
anne terliğinden çıkıp asfalta temas eden
parmak uçlarım atık çay suyuna batmıştı.
ayağımdaki siyah çay artıklarını
temizledikten sonra türk filmlerinde virajı
alamayan arabaların
çıkarttığı o sesin aynısı kulaklarımda
yankılandı. evet, bu gördüğüm beyaz şahin,
saçları at kuyruklu kızı zütüren şahindi.
camları siyah filmle çekilmiş arabanın
camları el yordamıyla yavaş yavaş açılmaya
başladı. içimi sanki kaçırılacakmışım korkusu
sarmıştı bir anda. buğulu camdan yüzünü
tanıyamadığım şişman bıyıklı adam, birader
ateşin var mı dedi. ben de çakmağımı evde
unuttuğumu söyledim. yanında saçları at
kuyruklu kız yoktu. seni tanıyorum bu gün
yağmurun altında görmüştüm eşofmanını
ters giymiştin el işareti filan yaptım ama
beni anlamadın o sırada benim kızı yağmur
yağdığı için arabayla almaya geliyordum.
yüzümde anlamsız bir söz öbeği oluştu.
eşofmanımın önde bulunması gereken
ipleri arkamdan kuyruk gibi sallanıyor, sağ
dizimin önünde bulunması gereken 23
numara yazısı da sol bacağımın tam
arkasına gelmişti. iyi akşamlar dedi
oturduğum yere çöp kovasını yanıma alarak
çöktüm. arabanın arkasında duydun da
acımadın mı yazıyordu. eve girecekken çöp
kovasını unuttuğumu fark ettim aşağı inip
aldım tekrar. bilgisayardan ruh halimi
yansıtan bir müzik açtım hemen
dün gece çok ağladım, aradım bulamadım,
kahrolası çöpçüler aşkımı süpürmüşle
Tümünü Göster