0
kur'an da kıtalardan hiçbir şekilde bahsedilmemiştir zaten. ya şehir isimleri geçer birkaç kez -ki o da çok nadirdir- ya da "batıya doğru", "doğuya doğru" gibi ifadeler kullanılmıştır. söz konusu zülkarneyn'in kıssası olsun mesela.
83. (ey resûlüm!) sana zülkarneyn'i soruyorlar. de ki: "size ondan bir hatıra okuyacağım."(2)
84. gerçekten biz onu yeryüzünde (büyük) bir iktidar sahibi yaptık ve ihtiyaç duyduğu her şey için bir sebep (bir yol ve imkan) bahşettik.
85. o da (batıya doğru) bir yol takip etti.
86. nihayet güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir su gözesinde (atlas okyanusu'nda) batıyor buldu. onun yanında da bir kavim buldu. (ona:) "ey zülkarneyn! (iman etmezlerse onlara) ya azap edersin veya haklarında güzel (olan yol)u tutarsın." dedik
87. (zülkarneyn) dedi ki: "kim (inkâr ederek) zalim olursa, biz onu cezalandıracağız. sonra o, rabbine döndürülür. o da kendisine görülmemiş (şiddetli) bir azap ile azap eder."
88. "ama kim de inanıp güzel amel (ve hareket)te bulunursa, mükâfatların en güzeli onundur. ve ona buyruklarımızdan kolayını söyleyeceğiz."
89. sonra (zülkarneyn) bir yol daha takip etti.
90. sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, onun (güneşin), kendilerine (sıcaktan koruyacak) hiçbir siper nasip etmediğimiz (çıplak) bir kavim(1) üzerine doğduğunu gördü.
91. işte (zülkarneyn) böyle (bir hükümranlığa sahip)tir. doğrusu biz onun yanında ne var ne yoksa ilm(imiz)le kuşatmıştık.(2)
92. sonra bir (başka) yol tuttu.
93. nihayet iki dağ arasına ulaştığı zaman, onların önünde (eteğinde), hemen hemen hiç söz (dil) anlamayan bir topluluk buldu.
94. onlar (tercümanları vasıtasıyla): "ey zülkarneyn! hakikaten ye'cûc ve me'cûc, bu yerde (çeşitli kötülükler yaparak) bozgunculuk çıkarmaktadır. bizimle onlar arasına bir set yapman için sana vergi verelim mi?" dediler.
95. (o da:) "rabbimin o hususta bana verdiği imkan (ve nimet) daha hayırlıdır. haydi siz, bana kuvvet(iniz)le yardım edin de sizinle onlar arasına sağlam bir engel yapayım!" dedi.
96. "bana demir kütleleri getirin." nihayet iki dağın arası (dolup) denkleşince: "üfleyin (körükleyin)." dedi. nihayet onu bir ateş haline koyduğu zaman: "getirin bana, üstüne erimiş bakır dökeyim." dedi.
97. artık (ye'cûc ve me'cûc) onu ne aşabildiler ne de delebildiler.
85, 89, 92 nolu ayetlerde kıtalardan değil de doğu'dan batı'dan ya da bir yol tutmaktan bahsedilmiş. buralar nerelerdir, tam olarak dünyanın neresindedirler bir açıklama yapılmamıştır. ayrıca bu ayetlerin dışındaki ayetlerde de söz konusu yerleri isimleriyle anmamıştır "iki dağ arası" demiştir mesela.
ayrıca kıtaların ayrılması gibi bir hadise de var takdir edersiniz ki ve bu kıtalar ayrılmadan önce de insanlar yaşıyordu. kur'an ın misaller getirdiği çağlarda kıtaların bir bütün halinde olması da mümkündür.
ha avustralya ve amerika geçseydi ne olacaktı? ben size söyleyim, bu seferde diyeceklerdi ki;
"hani kıtalar birleşikti bundan hiç bahsedilmemiş ehehea"
alıntı
Tümünü Göster