1. 26.
    0
    Bu suretle 20000 kafir ya fırtınada boğuldu, ya leventlerin kılıcı altında can verdi, veya esir düştü. Düşman armadasında 4000 safkan süvari atı vardı. Bunların boğulmayanları, erzakları kaybolan kafirler tarafından kesilip yenildi. Binlerce akçaya alınamaz çok güzel hayvanlardı. Topların hepsi leventlerin eline geçti. Dehşet içinde kalan düşman, kitle halinde gelip teslim oluyordu. Düşmanın barutu ve silahları ıslanmış, ateş almıyordu. Zırhlı ispanyol kafirleri, yağmurdan batak olan arazide gömülüp kalıyor, adım atamıyorlardı. Cezayir sahilleri, binlerce arşın boyu, gözün alabildiğine kafir cesetleri, hayvan leşleri, parçalanmış gemi enkazı ile doluydu. Haçlılar, en küçük ağırlıklarını bile gemilerine bindiremediler. Hepsi leventlerin eline geçti. Cezayir şehri, bu ganimetten bir kat daha zenginleşti. Generaller, amiraller, dukalar, prensler, kontlar, şövalyeler ve Cezayir’in fethini görmek için gelen Avrupa saraylarının en asil kadın ve kızları, esir düştü. Doria ile Kortez, güçlükle canlarını kurtardılar. Bu Kortez denen zalim, Yeni Dünya’da yüz binlerce insanı ateşte kızartan gayretle melun bir kafirdi. Cezayir’i Yeni Dünya sanıp buraya da musallat olmak istemişti. Vay bir Müslüman ülkesi bu zalimlerin eline geçseydi ne olurdu? Misalini birkaç yıl önce Tunus’ta vermişlerdi.

    ATINI YiYEN KRAL!

    Doria, Hasan Bey’in leventlerinin üzerine kadırgalardan gülle yağdırıyor, fakat bu, leventleri daha fazla kızdırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Haçlı kadırgalarındaki binlerce Müslüman forsa boğuldu. Ancak 1800’ü, Hasan Bey’in gayretleri neticesinde derya yüzünden toplanıp kurtarıldı. Bizzat Doria’nın bindiği baştarda battı ve Cenevizli kafir, canını başka bir kadırgaya atarak halas etti.

    Haçlılar’ın vaziyeti, kelimelerle anlatılamayacak derecede kötüydü. Bizzat Karlos Kral, ki Avrupa’nın yarısına sahipti, değerine paha biçilemez atını kestirip afiyetle yedi. Cezayir’den kaçarken, başındaki tacı fırlatıp deryaya attı. Hakanımız Sultan Süleyman Han’a özenip ordusunun başına geçmek istemişti. Fakat hakanımız gibi asker olarak yetişmiş bir hükümdar değildi. Ömründe tek başına bir orduya kumandanlık etmemişti. Askerlik ve derya ilimlerinin külli cahiliydi. Karlos Kral, az daha esir düşüyordu. Ancak kendisini koruyan Malta şövalyeleri sayesinde ve Hasan Bey’in askerinin az olması yüzünden kurtulup kaçtı.

    Haçlı armada, ancak 13 gün Cezayir’in bereketli topraklarında kaldı ve mahvolması için 3 gün kafi geldi. ispanya ve italya limanları, Türk kılıç artıkları olan perişan Haçlılar’la dolup taştıkça, bütün Avrupa teessüründen kan ağladı.

    Oğulluğum Hasan Bey'e bu büyük zaferinden sonra «Gazi» ünvanı verildi. Zaferden az sonra Cezayir’e geldim. Karlos Kral’ın bu kadar erken geleceğini tahmin etmediğim için gecikmiştim. Muharebe sahalarını gezdim. Hasan’ın rütbesi bahriye sancakbeyi idi. Hakanımızın değil, Vezir-i Azam’ın değil, bir vezirin, hatta bir beylerbeyinin değil, bir sancakbeyinin, Avrupa’nın asırlardan beri görmediği en büyük hükümdarı perişan etmesi, bütün tarihte çok tesadüf edilen vakalardan değildir. Bu Karlos Kral, Fransa Kralı Fransuva gibi büyük bir kafir hükümdarını, birkaç saatlik bir muharebeden sonra esir almış bir hükümdardı.

    Sonradan oğulluğum Hasan, Cezayir önlerinde batan kafir kadırgalarından 150 top çıkardı. Deryadan çıkarılan bu toplar onarılıp Cezayir’e getirildi. O kadar fazla esir alınmıştı ki, bunların bir kısmı hediye kabilinden şuna buna dağıtıldı. Esir pazarlarındaki fiyatlar büyük ölçüde düştü. Hasan, şevketlü hakanımıza ve bana yollayacağı hediyeleri, 30 kadırgaya doldurup istanbul’a gönderdi. Cezayir’den hareketten 21 gün sonra 30 kadırga, istanbul’a geldi. Birçok Frenk kralını hasedinden çatlatacak bir donanma idi. istanbul halkı şenlik yaptı. Kadırgaların başında Deli Mehmed Reis vardı.

    Mehmed Reis, önce beni ziyaret etti. Elimi öptü. Hatırını sordum. Oğulluğum Hasan’ın namesini verdi. Okudum. Mesrur oldum. Mehmed Reis’in önüne düştüm. Cihan saltanatının eşiği olan Saray-ı Hümayun’a geldim. Ardımızdan 30 kaptan ve bir sürü levent geliyor, leventler, hakanımıza sunulacak hediyeleri taşıyorlardı. Hepsi altın sırmalara boğulmuştu.

    «TERSANE-i HÜMAYUN’DA ON BiNLERCE iŞÇi ÇALIŞIYORDU»

    Sultan Süleyman Han, benimle beraber yalnız Mehmed Reis’i ve kaptanların ileri gelenlerinden dört, beşini huzuruna kabul buyurdu. Diğerleri dışarıda beklediler. Hasan Bey’in namesini hakanımıza verdim. Usul harici olarak bizzat açıp okudular. Yüzleri aydınlandı. Kaptanlara 200 altın, leventlere 100 altın, huzura girenlere hıl’atler verilmesini buyurdu. Hasan’ın forsa olarak gönderdiği 1000 kafir bilhassa makbule geçti. Hasan’a beylerbeyilik ve paşalık payesi verdi ki, hayatımda oğulluğumun bu saadetini görünce gözlerim yaşardı. Çünkü benim de rütbem beylerbeyi idi.

    Cezayirli leventlerin bir kısmı ilk defa istanbul’a geliyorlardı. Çoğu Anadolu’nun küçük karyelerinden Cezayir’e gitmiş çocuklardı. Büyük şehirlerden olan azdı. istanbul’u görünce şaşırdılar. Boğaziçi’ni ve Hisarlar’ı gezdiler. Tersane-i Hümayun’da on binlerce kişinin yüze yakın gemiyi inşa etmek için karınca gibi kaynaştıklarını görünce, hayretlerinden dilleri tutuldu. Bu derece kudretli bir devletin tebaası oldukları için Tanrı’ya şükürler ettiler. Leventlere çok iyi baktım. Yemeklerinden börek ve baklavayı ekgib etmedim. Kaptanlar, istanbul’un konuksever zenginlerinin konaklarında paşalar gibi ağırlandı. Anadolu’dan levent yazılmak için bir sürü genç gelmişti. Bunlardan denizcilik bilen 300’ünü Cezayir’e gönderdim. Diğerlerini, denizcilik öğrenmeleri için Tersane’de alakoydum. 5 parça kadırgayı ağızlarına kadar cephane ve gemi malzemesiyle doldurup Cezayir’e zütürmek üzere Deli Mehmed’e teslim ettim.

    Mehmed Reis, 35 pare tekneyle istanbul’dan ayrıldı. Sultan Süleyman Han Hazretleri, seyir için Sarayburnu’na inmişlerdi. Kadırgalar, bütün toplarını ateşleyerek Cihan Hakanı’nı selamladılar. 17. günde Cezayir’e vardılar.

    Hakanımız birkaç gün sonra Hasan Paşa’ya 5 kadırga daha gönderdi. Şahsı için de mücevherli kılıç, kavuğuna takması için zafer çelengi, mücevherli saat, tek taşlı yüzük, sancak ve hıl’at yolladı. Bu suretle oğulluğum, resmen "Gazi Kara Hasan Paşa" oldu. Hasan, bana hediye olarak 500 esir göndermişti. Bu kadar adamı ne yapacaktım? Hepsini devlete hibe ettim.

    Diğer taraftan Karlos Kral’ın aylarca kiliseden çıkmadığı haberi geldi. Hatta kederinden öldüğü bile şayi oldu.

    Hatıralarıma burada son veriyorum. Bana dinime, devletime ve hakanıma acizane hizmet etmek için birçok fırsat veren Yüce Tanrı’ya şükürler ederek sözümü bitiriyorum(*).

    - SON -
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster