1. 26.
    0
    Venedikliler’den 28 ada ve 7 kale fethettikten, her birine muhafız koyup devlete kattıktan sonra, Ağrıboz'a geldim. 20000 esir almıştım, bunları istanbul’a yolladım. Burada, hemen bütün Avrupa donanmalarının Andrea Doria’nın idaresinde toplandığını haber aldım. 20 kadırgayla Turgut Reis’i keşfe gönderdim. Fakat Turgut’un getireceği malumatı beklemeye sabrım elvermedi. Ağrıboz’dan kalktım. Mora’nın güneyinden dolaştım. Ben Modon’a geldiğim zaman Haçlılar, Korfu açıklarında toplanmışlardı. Modon’dan kalktım. Mora kıyılarını güneyden kuzeye doğru çıkarak Arta Körfezi’ne girdim. Bu körfezciğin kuzeybatı ucunda, Preveze kalesi vardı. Körfezin medhali çok dardı. Preveze kalesindeki Türk toplarını susturmadan -ki bu çok zor bir işti - hiç bir düşman gemisi Arta Körfezi’ne giremezdi.

    Başta ispanya, Venedik, Ceneviz, Papalık, Floransa, Malta donanmaları olmak üzere Kral Karlos’un toplayıp Andrea Doria’nın emrine verdiği donanma büyüklüğünde bir donanmayı ben hayatımda görüp işitmediğim gibi, tarih kitaplarında da okumadım. Düşmanın 600’den fazla gemisi vardı. Bunun 308’i harp teknesi olup, 120’si en büyük oturak gemilerdi. Donanmaya, kürek çeken on binlerce forsadan başka 60000 asker bindirilmişti. Bazı gemilerde 2000’in üzerinde asker vardı. Yüzer kale gibi derya üzerinde geziyorlardı, fakat hareketleri ağırdı. Benim 122 kadırgam vardı. Nakliye gemim yoktu, açık deniz muharebesinde yardımcı gemiye ihtiyaç da olmazdı. Forsalar dışında 20000 levendim ve topçum vardı. Bu suretle iki tarafın insan sayısı forsalarla beraber 120000 kişiyi buluyordu ki, bu kadar insanın derya yüzünde karşı karşıya gelmesi görülüp işitilmedikten başka, tasavvur dahi edilemezdi.

    Reislerimi, kapdan-ı derya baştardama çağırdım. Hepsiyle müşavere ettim. Turgut gibi en cüretkarları, Salih gibi en zekileri bile, Haçlılar defolup gidinceye kadar körfezden çıkılmaması reyinde bulundular. Bu fikri kabul etmedim. Gerçi düşman bizden üç, belki dört defa üstündü. Ancak bu üstünlüğü donanmamızı en iyi şekilde sevk ve idare etmek suretiyle telafi etmek, hatta zafer kazanmak, ihtimal dışında görünmüyordu. Görülüp işitilmemiş büyüklükte bir müttefik donanmanın karşımıza çıkması benim için bir felaket değil, talihin bir lütfu idi. Esasen düşman karşısında sinip kıyılarımızı Haçlı donanmasına açık bırakamazdım. Böyle bir şey yaparsam yarın ne yüzle şevketlü hakanımızın huzuruna çıkabilirdim?

    PREVEZE SAVAŞI

    Turgut’un kumanda ettiği filoyu arkama alıp körfezden çıktım. Körfeze sindiğimi sanan Andrea Doria, böyle bir şey beklemediği için çok şaşırdı. Muharebe vaziyeti alabilmek için o gün cengi kabul etmedi. Kuzeybatıya doğru açıldı. Muharebe vaziyeti aldı. Ertesi sabah(*) tekrar karşı karşıya geldik. Cihan Hakanı’nın donanmasının orta kanadında, ortada ve başta yer almıştım. Baştardamda oğlum Hasan Reis ve manevi oğlum diğer Hasan Reis de bulunuyordu. ihtiyar Sinan Reis, Cafer Reis, Şaban Reis, orta kanattaki filoların başındaydılar. Sağ kanadın başında Çanakkaleli Salih Reis, sol kanatta büyük bir Alim ve şair olan Seydi-Ali Reis, arkada ihtiyat filosunun başında Turgut Reis bulunuyorlardı. Murad, Sadık ve Güzelce Mehmed Reisler, Turgut’un emrindeydiler.

    (*) 28 Eylül 1538 cumartesi

    Düşmanın birçok bakımdan üstünlüğüne karşı bizim de bazı üstünlüklerimiz vardı. En mühimmi, benim, donanmamın bütün fiolarına, hatta her kadırgaya hakim olmam, herhangi bir emrimin o anda en uzaktaki kadırgalar tarafından bile yerine getirilmesiydi. Düşmanda vaziyet bunun aksiydi. Doria, değil filolara, kanatlara bile hakim değildi. Esasen düşman donanması, birbirinin dilinden anlamayan, bir birini kıskanan çeşitli kavimlerin donanmalarından meydana gelmişti. Venedik büyükamirali Vincenti Capello ile Papa’nın donanmasının başında bulunan Marco Grimani, Doria’yı sevmezlerdi. Diğer üstün tarafımız, toplarımızdı. Top menzillerimiz, düşmanınkinden uzundu. Bunu bir an bile unutmayarak, donanmamı düşmandan öyle bir mesafede tuttum ki, bizim güllelerimiz kafir kadırgalarının seren direklerini kırarken, onların gülleleri, bizim kadırgaların birkaç arşın ötesinde denize düşüyor, kafir kaptanları hiddetlerinden kuduruyor, fakat bir şey yapamıyorlardı.

    Öyle bir an geldi ki, Doria gülünç duruma düştüğünü anladı ve donanmasına bize iyice sokulmak emrini verdi. Fakat bu emir tatbıka başlandığı zaman iş işten geçmişti. Kafir donanmasının çoktan belini kırmıştık. Diğer bir üstünlüğümüz, teknelerimizin hafif ve yürük olmasındaydı. Düşman kadırgalarından daha hızlı ve yollu seyreden kadırgalarımız, kolayca menzile girip çıkabiliyor, kafir teknelerini istediği cihetten dövebiliyordu. Diğer bir üstünlüğümüz, leventlerimin çok hafif giyiminde ve silahlarının oldukça hafif olmasındaydı. Kafirlerin zırha bürünmüş şövalye ve silahşorları ellerini kaldırıncaya kadar, leventlerim onların haklarından geliyordu. Nihayet en büyük üstünlüğümüz, iman kuvvetimizde, Cihan Hakanı’nın tebaası oluşumuzdaydı.

    «DORiA PERiŞAN OLDU»

    Muharebe başlarken güney rüzgarı çok sert esiyor, kadırgalarımıza muhalif geliyordu. Kur’an-ı Kerim’den ayet-i kerimeler yazılı varakları derya yüzüne serptirip Cenab-ı Hakk’ın ben aciz kulundan bugüne kadar esirgemediği lütuf, merhamet ve inayetini niyaz ettim. Duam kabul buyuruldu. Rüzgar önce hafifledi, sonra cihet değiştirdi.

    Söylediğim gibi, benim hareketimin adeta esiri olan, harekatını benim harekatıma göre değiştiren, teşebbüsü elden kaçıran Doria, perişan oldu. Filoları dağıldı. iş kıvdıbına gelmişti. ihtiyattaki Turgut’a, kafir gemilerinin ardına düşüp çevirmesi emrini verdim. Düşman iki ateş arasında kalınca Doria, ricat emrini verdi. Akşam karanlığı basmak üzereydi. Doria, bütün gemilerinin fener söndürmesini buyurdu. Bu emir, bir donanma için hem şerefsizlik, hem uğursuzluktu. Ancak karanlıktan faydalanan Doria, büyük donanmasının yarısını olsun elimizden kurtarıp kaçtı. Yalnız kaçan tekneler içinde güllemizin değmediği hemen hiç bir kadırga yoktu. Kral Karlos’un, Venedik Doçu ve Papa’nın yardımıyla karşımıza çıkarttığı donanmanın yarısı, deryanın dibini boyladı. Bu donanma güya Akdeniz’i elimizden alacak, birçok ülkelerimizi bizden koparacaktı. Hatta kafir hükümdarları, hangi Türk ülkesinin hangi hükümdara ait olacağını kararlaştırmışlar, hakanımızın ülkelerini hayallerinde paylaşmışlardı.

    Muharebe 5 saat sürdü. Ancak birkaç kadırgamız battı. Turgut, bir müddet karanlıkta düşmanı takip edip birkaç yaralı kadırga daha ele geçirdi. Oğlum Hasan Bey’i, müjdeyi hakanımız Sultan Süleyman Han’a ulaştırmak üzere derhal yola çıkardım. Hasan, 17 günde hakanımıza erişti. Boğdan seferinden Edirne’ye dönen Süleyman Han’ı, Yanbolu konağında buldu. Huzura çıktı, el öptü. Sultanımız, Divan’ı fevkaladeden toplamıştı. Gönderdiğim zafer-name, Tanrı’ya şükür makamında, ayakta okunup dinlendi. Sultan Süleyman Han, üzerinde güneşin batmadığı bütün ülkelerinde, zaferin şerefine şenlikler yapılmasını buyurdu.

    Muzaffer Donanmay-ı Hümayün’u istanbul’a getirdim. istanbullular, büyük tezahürat yaptılar. Şehirde birkaç gün kalıp, hakanımıza erişmek üzere Edirne’ye gittim. Zaferin tafsilatını hususi mecliste, günlerce padişahımızla baş başa kalarak anlattım.

    Ertesi yıl donanmanın başında gene sefere çıktım. Adriya Denizi’ne girdim. Oğulluğum Hasan Bey ve onun kaynatası olan Turgut Reis, Venedik’ten Nova kalesini fethettiler. Venedik baş eğdi. Sulh istedi. Birçok adasını, kalesini bize bıraktı. Büyük bir tazminat verdi. Sulh yapıldı.

    Preveze’den sonra Karlos Kralı, Türkler’i açık denizde yeneceğinden ümit kesti. Cezayir’de bana beylerbeyi vekili olarak vekalet eden evlatlığım Hasan Bey'in elinden bu Kuzey Afrika ülkesini almaya hazırlandı. Hele Hasan Bey’in 30 kadırgayla Cebelitarık kalesini ele geçirmesi ve ispanya topraklarında köprübaşı tutması, ispanyollar’ı çılgına çevirmişti. Karlos Kral, ümitsizce olduğu kadar gülünç bir işe de girişti. Beni kandırıp devletime, hakanıma, dinime ve soyuma ihanet ettirmek istedi.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster