0
Korkunç bir yarma taarruzu yaptım. Yer ve gök «Allah Allah» sedalarından inledi. Leventlerimin naraları bulutlara aksedip geri dönüyor, düşmanın yüreğini titretiyordu. Ekserisi Maraşlı olan leventlerimin birkaç bini şehit düştü. Yüce Tanrı bilir, ben de onların arasında olmak isterdim. Canımı kurtardığıma şu bakımdan memnun oldum ki, Avrupa’nın büyük asilzadeleri arasında sırf beni zincirlere vurulmuş görmek için Tunus’a kadar zahmet edip gelenler vardı. Onların bu hevesleri kursaklarında kaldı. Ben de Tanrı’nın hayatımı bağışlamasına şükran olmak üzere elbette bunca Müslüman’ın öcünü Karlos Kral’ın yanına koymayacaktım. Yanımda Aydın ve Sinan Reisler'le birkaç bin yaralı levent kalmış, fakat düşmanın saf saf hatları yarılmıştı. Tunus Körfezi’ni baştan başa dolaştım. Sicilya’nın güneybatısına bakan Beledu’l-Unnab Burnu’na geldim. Burada 14 kadırgam beni bekliyordu. Tam bu sıralarda Aydın Reis, boğularak şehit oldu.
Türk milletinin şimdiye kadar yetiştirdiği en büyük denizcilerden olan merhum, Kemal Reis’in yanında yetişmiş, ağamın, sonra benim yanımda, bütün Avrupa’ya yayılan büyük bir şöhrete erişmişti. Tanrı makdıbını Cennet eylesin!
TUNUS’TAKi HAÇLI VAHŞETi
Tunus şehri, Afrika’nın en büyük birkaç beldesinden biriydi. Haçlılar, bu büyük Müslüman şehrine girdiler. 30000 Arap’ı boğazladılar. 10000 kadın ve çocuğu esir aldılar. Camiler, medreseler, türbeler tahrip edildi. Saraylar yağmalandı. Kütüphanelerdeki on binlerce yazma kitap yakıldı. En nadir sanat eserleri yok oldu. Beni ve reislerimi ele geçirememenin hıncını kafirler, zavallı Müslüman ahaliden çıkardılar. Bilhassa ispanyollar, şenaatte pek ileri gittiler. 72 saatlik bir yağma ve katliamdan sonra Kral Karlos, harabe ve mezbaha haline gelmiş olan zavallı şehre girdi. Atının ayakları, sokaklardan dere gibi akan kanla kıpkırmızı kesildi.
Bu suretle Tunus şehri ile çevresi, Hafsiler’in, gerçekte ispanyollar’ın eline geçti. Ülkenin güneyi ve bütün doğu kıyıları gene bizdeydi. Tunus şehrindeki bu hakimiyetimiz on bir ay sürmüştü. Fakat elbet gene buraya gelecektik. Tunus’tan Cezayir’e geldim. 32 parça gemiyle Cezayir’den ayrıldım. Balear Adaları’na vardım. Mayorka ve Minorka’yı yağmaladım. Mahon ve Palma limanlarından 5500 esir topladım. Sonra Sebte Boğazı’ndan Okyanus’a çıktım. ispanya ile Portekiz arasındaki Kadiz Körfezi’nde dolaştım. Portekiz’in güneyindeki Faro limanını tahrip ettim.
Faro önlerinde büyük bir Portekiz gemisi ele geçirdik. 76 topu, 300 tayfası, yüzlerce forsası vardı. Hindistan’dan geliyor, çok değerli Hind mallarından başka 36000 altın taşıyordu. Tekne o kadar büyük ve güzeldi ki, batırmaya kıyamadım. Yedeğimde Cezayir’e getirdim. Cezayir’de fazla kalmadım. istanbul’a varıp Cihan Hakanı’nın huzuruna çıktım. Sultan Süleyman Han Hazretleri, beni hususi bir mecliste, yalnız başlarına kabul buyurdular. Bütün seferin hikayesini anlattım. Bir inci tesbih, bir pırlanta mühür, bir mücevherli altın saat, üç değerli kuştan ibaret hediyelerimi kabul buyurdular. Bu hediyelerin değeri 12000 kese akça idi. Sonra vezirleri ziyaret ettim. Onlara da hediyeler verdim. Ganimet malından Hazine’nin hissesi olan beşte biri teslim ettim. Tersane’ye geldim. Makamıma oturdum. Gıyabımda geçen işler hakkında malumat aldım. Tersane Başmühendisi’ni çağırdım. Yeniden 30 kadırgayı tezgahlamaya başlamasını emrettim. Bu defa Cihan Hakanı ile beraber sefere çıkacaktım.
Ben Donanmay-ı Hümayun’un başında hareket ettim. Sultan Süleyman, ordunun başında karadan Adriya Denizi kıyılarına geldi.
Sefer Venedik ve ispanya üzerineydi. Hakanımızın muradı, Venedik’ten Korfu adasını, ispanya’dan, italya’nın güneydoğusundaki Otranto limanını almaktı. Adriya Denizi’ne girince Venedik donanmasından büyük bir parça gördüm. Hemen taarruza geçip düşmanın 14 kadırgasını batırdım. 16 kadırgayı zapt ettim. Gerisi kaçtı. Vezirler ve beylerbeyiler, baştardama gelip bu büyük zaferi tebrik ettiler. Padişah ve ordu karadan, ben denizden donanmayla istanbul’a döndük. Ertesi yıl Ege Denizi’ne çıktım. Hakanımız, Boğdan’a gitmek üzere istanbul’dan ayrılmışlardı. Bu defa Ege Denizi’nde Venedik kafirinin elinde kalan son adaları, Kerpe ve Kaşot’u feth edecek ve Girit kıyılarını yakıp Venedik’i sulha zorlayacaktım. Fakat her şeyden önce, Mısır iskenderiyesi'nden gelen Salih Reis'in filosunu, Doria’ya karşı himaye etmek emrini almıştım.
Salih Reis, Mısır’dan "Hind Hazinesi"ni getiriyordu. Bu hazine, büyük Hind hükümdarlarından Gucarat şahı tarafından istanbul’a yollanıyordu. Bahadır Şah, Hind denizlerini Portekizliler’den temizlemek için bizden imdat istemiş, ben istanbul’dan ayrıldıktan 6 gün sonra ve hakanımız sefere çıkmadan 25 gün önce Mısır beylerbeyisi Vezir Süleyman Paşa da, büyük bir donanmayla Hindistan seferine çıkmak üzere Süveyş’ten ayrılmıştı. Andrea Doria, benden sonra en çok Salih Reis’e kin beslerdi. Akıl almaz cüreti, görülmemiş zekası, denizcilikteki büyük dehasıyla Salih, bütün kafir hükümdar ve amirallerini yıldırmıştı. Şimdi çok büyük bir hazineyi de istanbul'a taşıdığı duyulduğu için Doria, büyük donanmasıyla Salih'in filosunu yakalamak, bir taşla iki kuş vurmak istiyordu.
Ancak Doria, 40 kadırgayla Salih'le birleşmek üzere olduğumu öğrenince, başını belaya sokmaktan vazgeçip, adeti olduğu üzere Akdeniz’in bir bucağına kaçtı.
Tümünü Göster