0
DONANMAMIN 21. iSPANYA SEFERi
Bu zaferden cesaret alan Endülüs Müslümanları da ispanyollar'a karşı ayaklandı. Dağlardan inen 80000 Endülüslü, ispanyol kafirinin büyük ordularını perişan etti. ispanya'daki Müslüman ihtilalini haber alır almaz, Deli Mehmed Reis'i 36 gemiyle imdada gönderdim. Endülüs kıyılarına gelen Mehmed Reis, ihtilalcileri desteklemeye başladı. Şimdiye kadar donanmam, tam 21 defa Endülüs seferi yapmış ve her seferde binlerce Müslüman erkek, kadın ve çocuğunu ispanyol ateş ve kılıcından kurtarıp Kuzey Afrika'ya getirmişti. Bu seferlerin çoğunda donanmaya ben kumanda etmiştim. Aydın, Sinan, Salih Reisler de birçok sefere kumanda etmişlerdi. Tanrı cümlesinden razı olsun! Bu ispanyol kafiri, diğer frenklere benzemez. Gayetle zalim, kan dökücü, kendini beğenmiş bir köpek sürüsüdür. Cihan Hakanı Sultan Süleyman Han da, cennetmekan babası Yavuz Sultan Selim Han ve cennetmekan büyükbabası II. Sultan Bayezid Han gibi, bu Endülüs Müslümanları'na elden gelen yardımı esirgemezdi.
Bu hususta kendilerinin birçok ferman-ı hümayunlarını almıştım.
Günlerden bir gün, Şevketlü hakanımız Sultan Süleyman Han bin Sultan Selim Han'ın bir çavuşu olan Sinan Ağa, Cezayir'e geldi. Hakanımızın bir hatt-ı hümayununu çıkarıp verdi. Mübarek hattı, kemal-i tazim ve tekrim ile alıp üç defa öptüm, başıma koydum, açıp okudum. Sultan Süleyman Han diyordu ki:
"Sen ki Cezayir-i Arab eyaletim beylerbeyisi Gazi Hayreddin Paşa'sın, şöyle bilesin ki, ispanya Kralı üzerine sefer muradımdır. Buyurdum ki, bir yarar ademi yerine koyup istanbul'a gelesin. Eğer muhafazaya kaadir ademin yoksa bildiresin!"
Hatt-ı hümayunu okur okumaz Sinan Çavuş'a:
"Ferman efendimizindir," dedim; "tez vakitte istanbul'a gelip mübarek eteklerine yüzümü süreceğim!"
Hemen hazırlığa başladım. ispanya kralı Karlos, Cihan Hakanı'nın beni istanbul'a çağırdığını öğrenmiş, çok telaşlanmış, büyük-amirali Andrea Doria'ya, yolumu kesmesi için çok şiddetli emirler vermişti. Buna göre benim de çok kudretli bir donanmayla istanbul'a gitmem icap ediyordu. Ta ki Akdeniz'de bir yerde Doria'yı bulup haddini bildireyim. Cezayir'de az kuvvet kalınca, on binlerce Hristiyan esirin ayaklanmak istemesi muhtemeldi. Bu esirlerin muhafazasından Mahmud Reis mesuldü. Akrabam olan Mahmud Reis'i çağırdım ve kendisine gerekli emirleri verdim. Yokluğumda esirleri iyi muhafaza etmesini, dikkatli olmasını söyledim.
Bir mübarek saatte, Cihan'ın Taht Şehri olan istanbul'a gitmek üzere Cezayir'den yelken açtık. Donanmadan 26 parça kadırgayı almış, gerisini Cezayir'de ve Batı Akdeniz'de bırakmıştım. Tanrı'nın inayetiyle Akdeniz'de de 18 kafir gemisi zaptettiğim için, istanbul'a 44 parça ile girmek nasib oldu.
Yanımda 18 reis vardı. Hepsi Akdeniz'de büyük şöhret yapmış namlı denizcilerdi. Akdeniz'i baştan başa geçerken, ispanyol kafirine ait olan italya'nın güney sahillerini vurmamak olmazdı. Hakanımız, ispanya ile harp halindeydi. Önce Sardunya adasının batı kıyılarına çıktım. Sonra kuzeye doğrulup Ceneviz önlerine geldim. Oradan italya kıyılarını takip ederek ta Messina Boğazı'na kadar indim. Sicilya'nın meşhur Messina limanına girdiğim zaman, 18 parçalık bir ispanyol filosu buldum. Şiddetli bir deniz cenginden sonra 18 gemiyi de zaptedip yedeğime aldım. Böylece "ispanya'ya sefer muradımdır!" diyen şanlı hakanımızı çok sevindirecek bir zafer kazandığım ümidindeydim.
Andrea Doria denen adı kendinden büyük kafir amirali ise, bu sıralarda Mora'nın güney sularında dolaşıyordu. Benim Messina zaferimi duyunca ödü patladı. iyonya Adaları'na doğru kaçtı. Bu adaların üzerine gittim. Fakat Doria'yı yakalayamadım. Kim bilir Akdeniz'in hangi bucağında delik bulup saklanmıştı. Sonradan Venedik'e doğru kaçtığını öğrendim. 25 gemimi Doria'yı takibe gönderdim. Bu filo, Doria'nın 7 kadırgadan müteşekkil artçısına rasladı. Yapılan vuruşmada 2 kadırga teslim oldu, 5'i kaçıp gitti. Ben, iyonya Adaları'ndan güneye inerek Mora sularına geldim. Kemankeş Ahmed Paşa bu çağda kapdan-ı derya idi. Donanmay-ı Hümayun'un bir kısmı ile Mora'nın güneybatısındaki Navarin limanında yatıyordu. iki donanma birbirimizi görünce, top ateşiyle selamlaştık. Ahmed Paşa ile görüştüm. Birlikte istanbul'a gitmeye karar verdik.
Güzel bir kış günü istanbul'a vardık(*). Soğuğa rağmen istanbul'un zarif ve bahtiyar halkı, göz alabildiğine sahillere yığılmıştı. Belki 200.000 kişi vardı. Bütün toplarımı saatlerce müddet ateşleyerek Cihan Hakanı'nı, Cihan'ın Taht Şehri ve bu şehrin bilgi, nezaket ve efendilikleri bütün dünyada meşhur halkını selamladım. 18 namlı reis, çavuşlarım ve sair maiyetimle baştardamdan süslü bir kayığa binip sahile çıktım. Alkış tutan(**) halkı sevinç ve sevgiyle selamladım.
Alayın başında 200 esir yürüyordu. Ellerinde gümüş ve altından yapılmış ve her biri Avrupa'nın namlı saraylarından çıkmış ganimet eşyası taşıyordu. Sonra 30 frenk asilzadesi geliyordu. Bunlar, Avrupa'nın şöhret sahibi amiralleri, generalleri, valileri, ilerigelenleriydi. içlerinde kral akrabası olanlar vardı. Bunlardan sonra altın ve gümüş parayla dolu torbaları sırtlarında taşıyan 200 köle, daha sonra 200 esir çocuk geçti. Çocukların başları ve boyunları mücevhere boğulmuştu. Omuzlarında zer (altın) ve sim (gümüş) teller çekilmiş pek değerli kumaş topları vardı. Bu kafileyi, Avrupa'nın çeşitli milletlerine mensup en güzel 200 kızı takip ediyordu. En kıymetli kumaşlardan urbalar giymişler, pek değerli mücevherler takmışlardı. Daha sonra gelen 100 develik kervan, ağırlığınca ganimet eşyası yüklüydü. Bu kervanı, Afrika'nın en nadir hayvanlarından müteşekkil bir kervan takip diyordu. Altın ve gümüş zincirlere vurulmuş zürafaları, aslanları, parsları ve daha nece hayvanı, bakıcıları sevkediyordu.
Bütün bu alaydan sonra ben ve reislerim ve maiyetimiz yürüyorduk. Gayet sade giyinmiştik. Bu suretle Topkapı Sarayı'na kadar geldik. Cihan Saltanatı'nın saray kapısına eriştiğim için bahtiyardım. Söylendiğine ve işittiğime göre, hayatları zafer alayı görmekle geçen istanbul halkı bile, benim gösterdiğim kadar zengin, canlı ve renkli bir alaya şahit olmamışlar. Doğrusunu Tanrı bilir!
Ertesi sabah ben ve 18 reisim, Cihan Hakanı Kanuni Sultan Süleyman Han Hazretleri tarafından huzur-ı hümayunlarına kabul olunduk. Süleyman Han, bana ve 18 reisime teker teker el öptürmek suretiyle bize görülmemiş, bir iltifatta bulundu. Bunun ne büyük bir iltifat olduğunu kestirebilmek için, Avrupa krallarının vezir-i azamı eteklediklerini hatırlamak icap eder.
(*) 27 Aralık 1533
(**) O devirde "alkış tutmak" demek "yaşa!, var ol!" gibi sözlerle tezahüratta bulunmak demekti. Elleri çırparak alkışlamak meçhuldü.
Tümünü Göster