0
Bu muharebede elime 300 çadır ganimet geçti. Bunları Cezayir'e sevkettim. Ben, daha beş on gün muharebe yaptığım ovada kaldım. Gayetle güzel bir mevki idi. Her tarafında abı hayat gibi sular çağlıyordu. Leziz av kuşları vardı. Bir müddet eğlendik. Dönüş emri verdim. Çok sarp bir boğazdan geçiyorduk. Öyle ki, iki atlı yan yana gidemezdi. Meğer ibnü'l-Kaadi, bizi burada bastırmayı kurmuş. Birden taarruza uğradık. Böyle bir şey beklemiyordum. Vuruştuğumuz arazinin müsait olmaması yüzünden büyük kayıp verdim, birçok levendim şehit düştü. ibnü'l-Kaadi, 5 Türk'ün kellesini getirene bir altın vadetmiş. Bu yüzden asi Araplar, canlarını dişlerine takmış vuruşuyorlardı. Çarpışma üç buçuk saat sürdü. Nihayet boğazdan çıkıp Cezayir'e gelebildik. Tam 750 levendim şehit olmuştu. Bunu ibnü'l-Kaadi denen haram-zadenin yanına komamaya ahdettim. Cenab-ı Hakk'ın takdiri, Tunus Beyi gibi bir hükümdarı yenıp esir eylemiş, ibnü'l-Kaadi gibi asi bir bedeviye karşı muvaffak olamamıştık.
Bütün Avrupa kralları namımı "Barbaros" diye anıp titrerlerken bir asinin bizi vurması, Cezayir'de kargaşalık doğurdu. ibnü'l-Kaadi'nin gururu son haddini buldu. "Hayreddin Paşa'yı yendim, inşallah yakında başını da keserim" diye öğünürdü. Etrafına büyük kalabalık topladı. 500 Türk'ü ele geçirdi. Bunları boyunduruğa vurup değirmen taşı döndürmekte kullandığını işittim. Esir aldığı bu Türkler'i bırakmasını, yoksa akıbetinin pek yaman olacağını bildirdim. Bir müddet beni oyaladı. Sonra açıkça bu Türkleri veremeyeceğini, çünkü bunlar serbest kalırlarsa ilk iş olarak kendisinden öç almaya çalışacaklarını beyan etti. Diğer taraftan her canibe adamlar salıyor:
"Bu Türkler'in Cezayir'de ne işleri vardır? Burası Arap ülkesidir. Varalım cümlesini kıralım," diye taraftar toplamaya çalışıyordu.
BiR HAiN LEVENT
Kendilerini ispanyol köleliğinden kurtardığımı unutan bazı gafil nankörler, bu davete uydular. Elimde 12000 Türk levendi vardı. Bunların büyük kısmı gemilerinin üzerinde, Akdeniz'deydi. Hristiyanlar'ın taarruzlarına karşı uyanık olmam lazımdı. Bu vaziyette bütün askerimi toplayıp asilerin üzerine gönderemezdim. Öyle bir an oldu ki, içimizden birkaç Türk bile, benim artık Cezayir'de tutunamayacağımı sandılar. Kara Hasan adlı tıynetsiz bir levent, beni alaşağı edip yerime geçmek istedi. Sanırdı ki, kuş kadar beyniyle benim yapamadıklarımı o yapacak. Kara Hasan'ın ibnü'l-Kaadi ile haberleştiğini de öğrendim. Bu haini kovdum, gitti. Ama bana büyük bir bezginlik geldi. Bu Cezayir milletine iyi bir ders vermek lazımdı. ibnü'l-Kaadi, Cezayir sultanlığı peşindeydi. Ancak ben Cezayir'i bırakırsam, ülke gene bin parçaya ayrılacak, her parçası ayrı ayrı ispanyol kafirinin kucağına düşecekti. ibnü'l-Kaadi'nin ne Cezayir'i birleştirecek, ne de ispanyollar'a karşı savunacak aklı, cesareti, askeri ve iktidarı vardı.
Değil donanması, gemisi bile yoktu. Geldikleri zaman ufku kapkara kaplayan kafir armadalarıyla nasıl başa çıkardı? Biz Cezayir'e gelmeden, yerlilerin adeti, kafiri görünce, çil yavrusu gibi dağılmaktı. Yüz yıldan fazla zamandan beri Cezayir'de devlet ve hükümet diye bir şey yoktu. Kafirler de bunu nimet bilmiş, sahilin en iyi limanlarını ele geçirmişlerdi. Şimdi verdiğimiz bütün emekler, bir avuç akılsızın yüzünden heba olmak üzereydi. Ülkeye getirdiğimiz ticaret ve zenginlik de, biz çekllir çekilmez ortadan yok olurdu. Ancak aklı kısa olanlar, bu hakikatten gaflet ediyorlardı. Düşündüm ki, bir müddet için Cezayir'i bırakıp ülkenin bir köşesine çekileyim, korsanlıkla uğraşayım, kara işleriyle meşgul olmayayım. Bakalım Cezayirliler, ülkelerini nasıl idare ederler, nasıl geçinirler, nasıl savunurlardı? Birkaç yıl önce olduğu gibi elçi elçi üzerine gönderip geri dönmem için yalvaracakları muhakkaktı. O zaman geri dönerdim, artık bizi Cezayir'den hiçbir kuvvet çıkaramazdı.
Zira askerlik ve devlet idaresi Türk'e mahsustur.
iBNÜ'L-KAADi iSYANI
Nihayet beklediğim fırtına koptu. ibnü'l-Kaadi, 40000 kişiyle taarruza geçti. Amma hazırlıklıydım ve böyle bir şeyi bekliyordum. Hatta ibnü'l-Kaadi'nin meclislerinde casuslarım vardı. Ne konuşulur, ne yapmak isterler, günü gününe bilirdim. 10000 levendimi asilerin üzerine sürdüm. ikindiye kadar büyük bir vuruşma oldu. 2000 şehit ve 2000 yaralı verdim. Fakat asilerin cümlesini mahvettim. Ancak 700 kadarı kaçtı. Gerisi öldü ve esir edildi. Asilerin başında bulunan ibnü'l-Kaadi'nln adamı Cezayir şeyhu'l-beledi (belediye reisi) elimize düştü. Mel'unu dört parçaya parçalatıp her parçasını şehrin bir kapısına astırdım. Ta ki alem ibret ala!
isyanı bastırdıktan sonra, elebaşılardan 185 kişiyi elleri bağlı olarak önüme getirdiler. Bütün Cezayir ulemasını topladım. Dedim ki:
"Efendiler, bu asiler hakkında dinimizin, şeriatimizin emri nicedir?"
Yaşlı bir din adamı şöyle cevap verdi:
"Paşam, sana ve askerine karşı gelenin cezası şeriatimizde ölümdür. Çünkü sen bu ülkede Cihan Padişahı Sultan Süleyman Han Hazretleri'ni temsil edersin, onun beylerbeyisisin. Memleketimize olan lütuf ve nimetlerin de sayılmakla tükenmez. Bizi kafir zulmü altında başı eğik yaşamaktan sen kurtardın. Ülkemize bereket ve refah getirdin. Hiçbir idarede görmediğimiz adaleti senin ve merhum ağan Oruç Bey'in devrinde gördük. imdi bu 185 zavallı, birtakım müfsitlerin sözüne kapılmış, büyük suç işlemiştlr. Amma inayet sendendir. Çoğu seninle ispanyol kafirine karşı vuruşmuş gazilerdir. Şimdi hataya düşmüşlerdir. Var affeyle, kulluğuna kabul et. Büyüklük budur."
Levent reislerime döndüm:
"Siz ne dersiz?" dedim.
Reislerimden biri:
"Sen daha iyi bilirsin paşam, diye cevap verdi; amma biz din adamı değiliz, askeriz. Her hareketimizden istanbul'a, Cihan Hakanı Hazretleri'ne hesap vermeye mecburuz. Şimdi merhamet ve lütuf zamanı değildir. Bu asiler bizi ele geçirselerdi ne yapacaklardı, kendi itiraflarıyla sabittir. imdi biz bunları affedersek, gayetle kötü misal olur. Koca Şimali Afrika'da bir avuç Türk'üz. Burası Anadolu'nun birkaç misli büyük bir ülkedir. Birkaç bin Türk bu ülkeyi tutmaya çalışırız. Üstelik başımızda ispanyol kafiri gibi Avrupa'nın en kuvvetli milleti fırsat gözetir. ibret-i alem için bu asilerin başın vurdur, tedbir budur."
Tümünü Göster