1. 1.
    +1
    Nihat Genç'in ölümsüz hikayesi
    şöyle başlıyor:
    'ilkokul iki mi üç mü bilmiyorum, manyak bir çocuğu sırama oturttular, suratı tam bir baykuşa benziyordu ve gördüğüm en aptal çocuktu. Tenefüste ağzını tıka basa yiyecekle dolduruyor ve ders boyu yutmadan çiğniyordu, kazara unutup yutarsa silgiyi ağzına atar ders boyu çiğnerdi. Kalem kutusu öldürülmüş sinek cesetleriyle doluydu.iri fasülye tanelerinin içini topluiğneyle oyuyor, sonra sineklerin kafasını kopartıp oyuğa bir tabut gibi yerleştirip ,tekrar fasülyeyi kapayıp, kızlara hediye ediyor, güya onları korkutuyordu. Birgün okula ölmüş engerek yılanıyla geldi, yine kızlar çeşmelerin başında ağızlarına musluğu dayayıp su içerken, yılanı kanala atıyordu.Her ders,her gün bir vukuatı vardı, azardan dayaktan anlamıyordu. Bense sessiz, utangaç, içe kapanık, kimseyle konuşmayan bir çocuğum. Sınıfın bütün ilgisi üzerinde olduğu için, zamanla ona yanaştım, zütünden ayrılmaz oldum. Gaddarlıklarına eşlik etmezdim ama, sıkı bir çıraklık eğitimi aldığımı söyleyebilirim. Nereden koydular bu çocuğu sırama, hayatımı altüst etti. Korkunç çıkışları vardı, şöyle dersin ortasında birden ayağa kalkıyor ve bağırarak sınıfta birinin osurduğunu gülerek söylüyordu.Öğretmen 'sus oğlum','otur yerine'dediği halde,o sırasından çıkıp ossuran çocuğu aramaya koyuluyordu. Cinayet gibi.'
    ···
   tümünü göster