1. 1.
    -1
    kadının bedeninin zihinde hangi simgelerle özdeşleştirildiğiyle alakalı olarak kültürlerin bedene yüklediği anlam ve değerleri irdelemek ve bu görelilik üzerinden analiz etmek en doğrusu.

    eski, hani kadının yaratıcı gücünün kutsandığı zamanlarda, ana tanrıça kültleri dünyaya egemen iken toplumsal cinsiyetler arasında bugünkü denli derin bir kırılmanın bulunmadığı tahmin ediliyor. özellikle, cinselliğin henüz tabulaştırılmadığı ve toplumsal iktidar mekanizmalarına içkinleştirilmediği dönemlerde cinselliği baskılama umuduyla bedeni kontrol etme dürtülerinin ortaya çıkmamış olması olasıdır.

    cinselliğin toplumsal düzlemde yıkıcı, handiyse “anarşik” bir rol oynaması çok da yabancısı olduğumuz bir oluş değil. cinselliğin özgürce ve teklifsizce yaşandığı dönemlerin üzerinden onca çok tanrılı ve üç ortadoğu kökenli tek tanrılı din geçtiği içün; ahlaki irkilmelerimizin ve püriten kabuslarımızın ortak noktası olan mülkiyetsiz cinsellik, kendini sahip ve sahip olunan ilişkileri temelinde tanımlayan toplumumuz için mutlaka ki paradigmaları kırıcı bir etkiyi haiz olacaktır. dolayısıyla, din ve toplumsal normlar silsilesi, cinselliği de mülkiyet ilişkileri ile bezemek için elinden geleni ardına koymamış, bedenler ve zihinler üzerinde sert kontroller geliştirmiştir.

    pagan dinlere dair incelemelerimin kısıtlı olması ve özellikle yakın doğu-doğu dinlerine dair bilgi birikiminden yoksun olmam hasebiyle karşılaştırmalı analizi batı, akdeniz ve ortadoğu toplumlarında gelişen dini akımlarla kısıtlı tutmak durumundayım, bilmediğim alanda ahkam kesecek denli çalışlar değilim.

    tek tanrılı dinlerden evvel bu topraklardan geçen pagan kültlere kısaca göz atacak olursak, ana tanrıça kültünün yerini yavaş yavaş erkeklerin egemen olduğu panteonlara terk ettiği dönemlerde, kadın bedeninin ve doğurganlıkla özdeşleşen “yaratma” yetisinin kutsiyetinin azaldığını, bunun yerine kadının bedeninde erkek arzularının kişileştiğini ve bu arzuların gerçekleştirilememesi korkusunun arzuyu yok saymaya meyli yarattığını görebiliriz. arzularını gerçekleştirememekten ve cinselliğinin kadın cinselliği karşısındaki yetersizliğinden dolayı hissettiği “tam olmama” halini yok etmeye çalışan erkek, bunun yolunu kadını değersizleştirerek bulmuştu. yunan felsefesine hakim olan söylemin, örneğin, bedensel arzuların erkeğin “erdem”lerini körelttiği yönündeki formülasyonu bu türden bir yok etmeyi işaret eder.

    yahudilerin inanışlarında kadının kötülüklerin kaynağı olarak gösterildiği malum. erkeğin arzularını gerçekleştirememe kabusunun, arzuyu bastırma olarak su yüzüne çıktığından vurduğum dem, burada da geçerli sayılabilir. ancak, pagan dinlerin tanrılar ekseninde yaratabildiği dikotomi ve kadın-erkek hesaplaşması, kadına yine de bir hareket alanı sağlarken, yehova’nın baskın erkek kimliği, artık bu arzuların yok sayılmaya çalışılarak ortadan kaldırılamayacağı anlaşılınca lanetlendiği noktada devreye girer. erkek, tek hakim olarak ilan edilmiştir, panteondaki kadınlara ihtiyaç yoktur, dolayısıyla unutulmaları için şeytanlaşmaları gerekmektedir. doğurganlıkları kutsallıktan düşmeli, iblislerin emrine de girebilecek basit bir mekanizmaya indirgenmelidir.

    hıristiyan toplumlarda kadın bedeni “ilk günah”ın tortularını taşıdığı için biteviye şeytanlaştırılan bir imge. yehova’nın kendi yarattığı kadına, erkek ile arasındaki ilişkiyi bozduğu için sergilediği kıskanç yaklaşım, hıristiyan mitinde enikonu aşağılamaya dönüşür. kadın kirlidir, suçludur, ilk günahı tüm insanlığın üzerine yıkmıştır. o yüzden de erkeğin emrinde, yönetiminde zayıf ve ikincil kalmaya mahkumdur. bedeninin taşıdığı ilk günahın lekesini ancak sonsuz dindarlık ve erkeğe adanmışlıkla silebilecektir. lanetli havva ve kutsal bakire meryem, bu dönüşümün habercisidirler. dolayısıyla, kadının hem bedeni, hem de zihni ilk günahla sakatlanmış, erkeğe tamamen bağlanmıştır.

    islam’ın yaklaşımı ise, arzuların şelale olduğu bir coğrafyada arzulara gem vurulmasından ziyade, bunların kontrolüne odaklanmıştır. kadın ve erkeğin cinsel arzuları olduğu kabul edilir, ancak bunları “yasal” şekilde yaşamanın yolları oluşturulur. bu noktada ise kadın, erkeğin hazzının nesnesi olarak tasvir edilecektir. kadının cinsellikten haz alması tavsiyesi ise, yine “erkeğe bağlılığını ve güler yüzünü arttırması” noktasında önemlidir. edilgen kadın, kocasına ve çocuklarına karşı yükümlülükleri olan, ev alanına hapsedilmiş bir “mal”dan öte değildir. islamofeministlerin “islam’da kadına çok önem verildiği” tezlerini doğrulamak uğruna çoklukla vurguladıkları “kadını koruma, zayıflığına destek olma” gibi kurallar, islam’ın kadını koyduğu ikincil konumu tanıtlar niteliktedir.

    islam, kadının zihnini “fitneye yatkın” olarak tanımlar ve bunun önüne geçilmesi için kadının kontrolünü külliyen erkeğe verir. erkeğe de fitneden uzak durmasını tembihlemekten geri kalmaz. aynı zamanda da kadının bedenini kontrol altına alabilmek için toplumsal alandaki varlığını sınırlar. hem fiziki örtülerle, hem de yanında bir erkek bulunmadan topluma karışmasının kısıtlanmasıyla kadın, toplum yaşamından izole biçimde evinde yaşar, kocasına ve ailesine karşı yükümlülüklerini yerine getirirken “kocasını kendinden razı” tutmaya da özen gösterir. bunları yaptığı müddetçe “allah da kendisinden razı” olacaktır elbette.

    kadının toplumsal yaşantının dışına itilmesinde, arzuların ve “kadının ayartıcılığı”nın etkisi de azımsanamaz. islam kültüründe, erkeğin “şeytani arzulara” kapılmasının nedeni olarak kadın gösterilir. kadının bedenine ilişkin bu “ayartıcı” anlayışı, yunan geleneğindeki kadına bakış açısı ile de örtüşmektedir. “nefs”i ayartan kadındır, bakışı üstüne çeken kadındır, arzuları uyandıran kadındır, zinaya (göz zinası da dahil) neden olan kadındır. dolayısıyla erkeği bu günahlardan “korumak” için kadının kısıtlanması gerekir. bu da, günümüzde dahi “o da mini etek giymeseydi” angutluğunda tecavüz analizi yapan delikanlılarımızın varlık nedenidir elbette.

    üç tek tanrılı din arasında islam’ın erkeğe “arzular” ekseninde sağladığı hareket alanının karşılığında kadına da sağlamak durumunda kaldığı kimi avantajları nötralize etmek ve kadının bedenini/zihnini kontrol etmek için icat ettiği bu “izolasyon ve izlerini toplumsal yaşantıdan silme” mekanizması günümüzdeki toplumlarda “batı ahlakı” ile islam arasındaki yoğun çatışmanın da ana ekseni olmaktadır.

    sonuç olarak, dinler ile kadın bedeninin ilişkisi ziyadesiyle problemlidir, kadının üzerinde kurulan iktidar, cinselliğinden rahmine, saçının telinden bakışına kadar her şeyini denetleme gayretini getirmiştir. günümüz feminist hareketlerinin doğuşunun ilk olarak dine içkin alanlarda gerçekleşmesi bu nedenle şaşılacak bir şey olmasa gerek.

    not: kaynakları, fatmagül berktay'dan michel foucault'ya, jacques lacan'dan luce irigaray'a, catharine beecher'dan ziba mir-housseini'ye dek uzanan çeşitli okumalardır, net alıntılar bulunmasa da tezlerde ve argümanlarda hepsinin katkıları mevcuttur.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster