0
7- yardımlaşma kanıtı
birbirine en yakın olandan en uzak olana kadar, bütün yaratıklar birbirlerinin yardımına koşuyor. aralarında hiç münasebet bulunmayan iki ayrı varlık cinsi, böyle bir yardımlaşmada âdetâ aynı bütünün parçaları haline gelip birbirini tamamlıyor. düşünmeli ki, bakteriler, solucanlar ve toprak elbirliği içinde ve aynı gâye etrafında toplanıp bitkilerin imdâdına koşuyor ve bu imdâda koşuş tekrar edip duruyor. akıl ve şuurdan mahrum bu varlıkların, aklı hayret ve şuuru hayranlık içinde bırakan bu faaliyetleri, perde arkasında ‘’varlığı zorunlu’’ bir zâtın hikmet dolu faaliyetini gözler önüne sermektedir. yani bütün kâinat, bu yardımlaşma diliyle “allah” demektedir...
8- sîmâlar kanıtı
esasen bütün mâhlûkata yaymak mümkün iken, meseleyi somutlaştırmak açısından, sadece insanı ve her insan ferdini diğerlerinden farklı kılan onun en bariz ayırıcı vasfı durumundaki sîmâsını ele alarak konuya yaklaşmış olalım:
herhangi bir insanın sîması, en ince teferruatına kadar kendisinden evvel geçmiş milyarlarca insandan hiçbirisine katiyen benzememektedir. bu kural, kendisinden sonra gelecekler için de aynen geçerlidir. bir yönüyle birbirinin aynı, diğer yönüyle de birbirinden ayrı milyarlarca resmi küçücük bir alanda çizip, sonra da kendileri gibi olması mümkün milyarlarca resimden ayırmak ve her şeyi sonsuz ihtimal yolları içinde bir yola ve bir şekle sokmak, elbette ve elbette yarattığı her varlığı, hem de hiç kapalı bir yanı kalmamak üzere bilen ve o varlığa istediği şekli vermeye gücü ve ilmi yeten cenâb-ı hakk'ı en sağır kulaklara dahi duyuracak kuvvette bir ilândır. evet, sîmâda yer alan organları başka sîmâlardaki organlardan ayrı yaratmak ve her gözü, mutlak surette diğer gözlerden ayırt edici bir özellikle donatmak, gözünde fer olmasa bile, sînesinde kalp bulunan her vicdân sahibine, bütün bunları yaratıp sonsuz hikmetlerle donatan zât (cc)'ı gösterir ve tanıttırır..
9- sevk-i ilâhî kanıtı
yavru ördek, yumurtadan çıktığı anda yüzmesini becerebiliyor. kozadan çıkan karıncalar, hemen dehliz kazmaya başlıyorlar. arı, çok kısa zamanda sanat hârikası olan peteği; örümcek ise, gergef inceliğindeki ağını örebiliyor. bütün bunlardan anlıyoruz ki, bunlar ve bunlar gibi olanlar başka bir âlemde kendilerine öğretilen bilgilerle ve yaratılıştan gelen bir kâbiliyetle iş görüyorlar. halbuki insan, her şeyi bu dünyada öğrenmek mecburiyetindedir; hem de varlıklar arasında kabiliyetçe en mükemmel yaratık olduğu halde. demek oluyor ki, diğerlerine bu özellikleri veren bizzat kendileri değil, her yaptığını hikmetle yapan bir zât'tır ki, onlara böyle ihsanda bulunmuş...
kilometrelerce ötede yumurtalarını bırakıp dönen yılan balıklarının yavruları, yumurtadan çıkar çıkmaz yola koyulur ve annelerini sanki elleriyle koymuş gibi bulurlar. bunu ilâhî bir sevkten başka ne ile izah edebiliriz? hayvanlarda gördüğümüz bu hârikulâdelik, ancak ve ancak allah (cc)'ın bir vergisi olarak açıklanırsa, işte o zaman buna aklî ve mantikî bir açıklamayla bakılabilir.
10- rûh ve vicdân kanıtı
özelliklerini bilmemekle beraber, varlığından kimsenin şüphe etmediği rûhumuzun ve ona ait fonksiyonların bedenimize egemen olma özellikleri de, yine cenâb-ı hakk'ı bildiren kanıtlardandır.. madde âlemiyle özellikleri noktasında hiçbir münâsebeti olmayan rûhun kendine mahsûs bir âlemden buraya gönderilişi, olgunlaştırılmaya tâbi tutuluşu ve bunun da belli bir programla yürütülüşü, şüphesiz cenâb-ı hakk'ı ilân eden en mühim delillerden biridir.
diğer taraftan, insandaki iç sezişler ve görünen hiçbir sebep yokken rab'be dönüşler ve o’na yönelişler ve bu hâdiselerin milyonlara ulaşan adette tekrar edilişi açık bir delildir ki, insanda yaratılıştan var olan ve hakk'ı bulmanın en mühim vesilelerinden biri durumunda bulunan vicdân, kendi yaratıcısı’na tapma isteğinde , bütün varlığıyla o'nunla irtibat halindedir. işte vicdân, bu şahitliğin hakkına uyma zarûret ve mecbûriyetinin yönlendirmesiyle “allah” demektedir...
11- fıtrat ve tarih kanıtı
her insanda iyi ve güzele karşı bir sevgi, buna mukabil kötü ve çirkine karşı da bir nefret hissinin varlığı, aksi hiç kimsenin hatırından bile geçmeyecek açıklıkta bir realitedir. demek oluyor ki, bu duygular, ahlâklı davranma ve iyi işler yapma yönündeki meyilleri ve ahlâksızlıktan ve çirkin davranışlardan da nefret verip kaçınmayı temin eden yapıları itibâriyle işaret etmektedir ki, insana iyiyi, güzeli emreden ve onu kötülük ve çirkin davranışlardan yasaklayan sistemin sahibi kim ise, kendisine bu duyguları veren de, o zât'tır. bu zat da, hiç şüphesiz allah (cc)'dır.
dinler tarihi şahittir ki, beşeriyet hiçbir devrini dinsiz geçirmemiştir. bâtıl, hattâ gülünç dahi olsa hemen her devirde bir dine inanmış ve bir ma’nevî sistemi takip etmiştir. ayrıca, inanmak bir zarûrettir; zira o fıtratta vardır. insan fıtratına bu ihtiyacı yerleştiren zât'la, bize inanmayı emreden zât, aynı zât'tır. ve o da allah (cc)'dır.
12- duygular kanıtı
insan, binlerce duyguyla donatılmıştır. her duygu, madde dışı bir âlem özelliği taşır. ancak insanda bir duygu daha vardır ki o, doğrudan doğruya cenâb-ı hakk'ı tanıtır. bu duygu, insanda varolan ebed ( sonsuzluk) duygusudur. bu duygu sebebiyle insan, dâima sonsuzluk için çırpınır. sonlu olan hiçbir şey, insanı hakiki ma'nâda tatmin edemez. ve bu duygu, insana başka bir sonlunun tesiriyle verilmiş olamaz. sonlu olan sebeplerin hiç biri, bu sonsuzluğu sunamaz. halbuki, bunun varlığı bir vâkıa'dır, inkârı da mümkün değildir. öyleyse bu duygu bize, bizi bu duygu ile yaratan zât tarafından verilmiştir.. ve, ebedî hayatı da yine o verecektir.
13- ittifak kanıtı
on tane yalancı, arka arkaya gelip bize evimizin yandığını söylese, bu adamların hayatta bir defa dahi doğru söylediklerini duymamış olmamıza rağmen, “ihtimal” der onlara inanırız. zirâ ortada bir ittifak hâdisesi var. halbuki, bahsini ettiğimiz ittifak, binlerce peygamber, yüz binlerce evliya ve milyonlarca da inanan insan arasında meydana gelmiş bir ittifaktır. çeşitli zamanlarda ve ayrı ayrı mekânlarda yaşamış bu insanların ittifak ettiği en birinci nokta, “allah vardır” hakikatidir. on yalancının bir yalan üzerindeki ittifakına önem verildiği halde, milyonlarca, hem de hayatlarında bir kere dahi yalan söyledikleri duyulmamış nebîler ve velilerin bu çaptaki ittifakına inanmayan insan nasıl olabilir?
yalan belli bir zamana kadar sürer. yalancının mumu yatsıya kadar yanacağı için peygamber ve insanlık tarihinin toplumlarının % 99’u allah (tanrı) var diyorsa binlerce yıldır yanlışlığı veya yalan olduğu niçin bir türlü ortaya çıkmamaktadır. örneğin ortaçağda batı dünyasında galile tek kişi olarak dünyanın döndüğü gerçeğini haykırdı.o zaman ki çoğunluk hayır d.yordu.ama o bağnazların yalanları belli bir zaman sonra ortaya çıkmıştır. yalan her zaman ayakta duramaz. işte tanrı’nın varlığı gerçeği binlerce yıldır çoğunluk tarafından dillendiriliyor ise allah vardır
Tümünü Göster