0
@19 al oku
Asıl ilginç olan, bu soruların bazı batılı filozofların sözlerinde de yer almasıdır ve bu, onların felsefi konularda ne kadar acemi ve yeni olduklarını göstermektedir.
Ünlü ingiliz filozof "Bertrand Russell" "Neden Hıristiyan Değilim" adlı kitabında şöyle yazmaktadır: Gençliğimde Allah'a inanmaktaydım ve O'nun varlığını ispatlayan en iyi delil olarak "Sebeplerin sebebi" burhanını bilmekteydim. Bu âlemde gördüğüm her şeyin bir sebebi vardır ve eğer bu sebepler silsilesini takip edecek olursak ilk sebebe ulaşacağız ki o sebebe Allah demekteyiz.
Ama sonraları bu inançtan tamamen döndüm. Çünkü eğer her şeyin bir yaratıcısı varsa, o zaman Allah'ın da bir sebebi ve yaratıcısı olmalıdır diye düşündüm.[1]
Allah'ı tanıma ve doğa ötesi ile ilgili felsefi konulara çok az aşinalığı olan birisinin dahi bu soruya cevap veremeyeceğini düşünmüyorum.
Konu oldukça açıktır. Her şeyin bir yaratıcısı vardır, dediğimizde "Hadis ve Mümkünü'l Vücut olan şeyler" kastedilmektedir. Bu kural, sadece önceden var olmayan ve sonradan hadis olan (var olan) şeyler için geçerlidir; ezeli ve ebedi olan Vacibu'l Vücut hakkında geçerli değildir. Ebedi ve ezeli olan bir varlığın yaratıcıya ihtiyacı yoktur ki O'nun yaratıcısı kimdir, diye soralım. O, kendi zatına kaimdir ve O, hiçbir zaman yok olmadığından dolayı yaratan bir sebebe de ihtiyaç duymaz.
Diğer bir tabirle, O'nun vücudu kendisindendir; zatının dışında bir şeyden değildir. O'nun yaratanı yoktur ve bu yüzden de "yaratılmış bir varlık" değildir. Diğer bir taraftan ise, "Russell" ve onunla aynı fikirde olan kimselerin kendilerine şu soruyu sormaları iyi olurdu: Eğer Allah'ın başka bir yaratanı varsa bu farz edilen diğer yaratan hakkında da aynı soru, yani "Bu yaratıcının yaratanı kimdir?" sorusu tekrarlanmalıdır. Eğer bu zincirlemeli konu, bu şekilde devam ederse ve sonsuza kadar her yaratan için başka bir yaratıcı farz edecek olursak, "Teselsül" ile karşı karşıya kalırız ve teselsülün batıl olduğu, oldukça açık olan konulardan biridir. Ama eğer, varlığı kendiliğinden olan ve başka bir yaratıcıya ihtiyacı olmayan bir vücuda ulaşırsak (yani Vacibu'l Vücut) o, âlemlerin rabbi olan Allah-u Teâlâ'dır.
Bu konu şöyle bir tabirle de açıklanabilir: Eğer biz, Allah'a inanmayan Materyalistlerle aynı görüşte olduğumuzu farz ederek bu soruya şöyle cevap verebiliriz: Sebep-Sonuç Kanunu'na göre, bu âlemde var olan her şey başka bir şeyin sonucudur. Böylesi bir durumda, Allah'a inananlara sorulan sorunun aynısı, Materyalistlere de sorulmalıdır; yani "Eğer her şeyin sebebi madde ise o zaman maddenin sebebi nedir?"
Onlar şu şekilde cevap vermeye mecburdurlar: Madde; ezelidir, her zaman vardı, her zaman da olacaktır ve herhangi bir sebebe ihtiyacı yoktur, yani madde "Vacibu'l Vücut"tur.
Buna göre, ilahi veya maddi görüşe sahip olan bütün filozoflar, varlığında hiçbir yaratıcıya ihtiyacı olmayan ezeli bir varlığa inanmaktadırlar. Şu farkla ki; Materyalistler, bu varlığın ilimden, bilgiden, akıldan ve şuurdan yoksun olduğuna ve onun cisme, zamana ve mekâna bağlı olduğuna inanmaktadırlar. Ancak Allah'a inananlar, o varlığın ilme, hedefe ve iradeye sahip olduğuna ve onun cisme, zamana ve mekâna bağlı olmadığına inanmaktadırlar.
Buna göre, "Eğer Allah'a olan inancı bırakarak Materyalistlerin safına geçersek bu sorudan kurtulmuş oluruz" diyen Russell'in düşüncesinin tersine, o bu sorudan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. Çünkü "Her şeyin bir sebebi vardır" diyen Sebep-Sonuç Kanunu'na onlar da inanmaktadırlar.
Sonuç olarak, bu sorunun tek çözümü şudur: "Varlığı ezeli ve ezeli olmayan (sonradan varlık bulan)" ve "Mümkünü'l Vücut ve Vacibu'l Vücut" arasındaki farkı iyi bir şekilde derk etmemiz gerekmektedir. Böylelikle, yaratıcıya ihtiyacı olan varlıkların, ezeli olmayan Mümkünü'l Vücut varlıklar olduğu, yani her yaratılmış olan varlığın bir yaratıcıya ihtiyacı olduğu, ama yaratılmamış olan bir varlığın ise, bir yaratıcıya ihtiyacı olmadığı anlaşılmış olur.[2]
Tümünü Göster