0
artık o kadar adam, öyle bir ortam, yediğimiz dayağın ağrısı, betondan gelen soğuk, nasıl uyuduğumuzu siz tahmin edin.
asker bizi koğuşlardan çıkarınca koğuşta elbise de dahil, ne varsa toplayıp zütürmüş
dışarıda zaten donumuza kadar aradılar
haliyle koca ceza evinde tek dert ortağımız, en büyük zaafımız olan sigaradan bir dal dahi kalmamış.
açlık bi yandan, acısını soğudukça hissetmeye başladığımız morluklar bi yandan, e bi de üstüne dumansızlık eklenince yine sinirler gerilmeye başladı.
bir gün öncesinden eşşek yüküyle dayak yememişiz gibi kapının dışındaki eli silahlı askere dayılanmaya başladık
çıkarın lan bizi burdan, hakkımızı istiyoruz ... yok yani nereye çıkıcaz neye hakkımız var da istiyoruz bunların cevapları muallakta. buna rağmen akıllı insanın söylemeyeceği bu sözleri akıllı insanın bulunmayacağı bi yerde işitmek pek de garip değildi benim için. haliyle ben de eşlik ettim isyana.
uğultuyla yataklara vurmaya başlamıştık ki müdür bey yemeğimizi yolladı.
yemek geldi ya, demin elinde olsa kendi de içindeyken ceza evini temelinden dinamitleyecek o adamlar süt gibi sakinleşti.
herkes köşesine çekildi, kıvrıldı, neyi var neyi yok en gariban haliyle iki büklüm üzerine aldı.
bense ranzamdan arta kalanların üzerinde müdürü düşünüyordum,
yemekle beraber üç beş pakette sigara gönderseymiş iyi olacakmış da düşünememiş müdürüm, napalım buna da şükür.
işte böyle
günde bir öğün yemek verdiler, halsizleşip asileşmeyelim diye
züt kadar koğuştan da hiç çıkarmadılar bizi
gün geceye döndü yine çıkarmadılar
işemeye bile askerle gidip geldik
ne olacak sonumuz, hep böyle mi devam edecek hayat, biz hiç mi mutlu olamayız diye düşünürken, üç koca gün geçti
karamsarlık üzerimize çökmüştü ki bir şey oldu, beklemediğimiz bir şey
bir haber geldi.
öyle bir haber ki, eğer hayata ikinci kez gelmek diye bir şey varsa, bizler yani kader mahkumları, yeniden doğacaktık.
çalkalanıyordu ceza evi
yoktan var olmak gibiydi bu
- doğru mu lan, cidden af mı çıkmış, özgürmü olacaz amk
bu nasıl sevinçtir allahım, en vahşilerinden dağ gibi adamlar, kara kara sakallarını gözyaşlarıyla ıslatıyorlar.
daha dün canımızı cebimizde taşıyorduk, bir bardak çay, bir dal sigara, çamaşır yıkama sırası ya da çok daha basit bir sebepten falakalara yatırılıyor, kaşlarımız dahi kesilecek şekilde işkenceye tutuluyor, kimi zamanda ölüyorduk.
oysa bugün, şu an, umudumuz vardı artık.
özgürlükse özgürlük, hakkımızı istiyoruz.
bi anda değişti herşey
artık aklımız da kalbimiz de dışarıdaydı
haber bekliyorduk bir yerlerden
sıramız ne zaman gelecek, ne zaman gökyüzünü duvarsız görebileceğiz
bekleyenlerimiz, unutamadıklarımız, unutulduklarımız, hayallerimiz, daha önce tatmadığımız korkularımız
hepsi bizi bekliyordu dışarıda ve biz çıkmak için can atıyorduk.
saatleşmiş dakikalar, yıllanmış günlerden sonra sıra bana da geldi
hazırlan dediler, canımı aldım bi tek
gardiyanlar geldi koğuşa
biri beni 37 ye zütürenlerden
içimdeki nefrete rağmen beni hatırlamaması için bakmadım hiç yüzüne
buradan kurtulayım başka bir şey istemiyorum
özgürlüğe uçsam da korkuyorum
belki vazgeçerler diye
Tümünü Göster