1. 1.
    0
    mustafa kemal, selanik'te değil de musul'da doğmuş bir osmanlı paşası
    olsaydı, kurtuluş savaşı'nı türklerle ve kürtlerle birlikte
    gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını
    "kürdiye cumhuriyeti" koysaydı, kendisi de meclis kararıyla "atakürt"
    adını alsaydı...

    kürdiye cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına "kürt" deneceği için
    hepimiz "kürt" sayılsaydık, taksim'e, kadıköy'e, kızılay meydanı'na,
    kordon'a "ne mutlu kürdüm diyene" pankartları asılsaydı...

    "kürdiye'de" türk olmadığı, herkesin aslında kürt olduğu söylenseydi,
    kendilerini türk sananların aslında "deniz kürdü" oldukları iddia
    edilseydi...

    kürtlerin "yedi bin yıllık" bir tarihi bulunduğunu, anadolu'nun esas
    sahiplerinin kürtler olduğunu, moğolların, hunların, etrüsklerin
    aslında kürtlerin atası sayıldığını, osmanlıdaki kürt paşalarının
    kahramanlıklarını derslerde okusaydık.

    teoman, cengiz, atilla, osman gibi isimler almamız yasaklansaydı,
    berfin, beruj, tiruj, nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydık...

    türkçe televizyon kurulması yasak edilseydi, bütün televizyon
    yayınları kürtçe yapılsaydı...

    romanlarımızı, hikayelerimizi, şiirlerimizi kürtçe yazmak zorunda
    kalsaydık, yalnızca kürt şarkıları dinleseydik, gazetelerimizi kürtçe
    çıkarsaydık...

    okullarımızda yalnız kürtçe okutulsaydı ve türkçe okutulması yasaklansaydı...

    "biz türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var" dediğimizde
    sorgusuz sualsiz hapislere atılsaydık.

    i̇stanbul'da, ankara'da, i̇zmir'de, bursa'da, edirne'de polis sürekli
    olarak bizi izleseydi, "özel timler" bizim "kürdiye cumhuriyeti'ni"
    parçalamak isteyen "ayrılıkçılar olmamızdan" kuşkulanıp hepimize
    sürekli "suçlu" muamelesi yapsaydı, sırf türk olduğumuz için
    hakaretlere uğrasaydık.

    12 eylül darbesinden sonra bütün batı bölgesindekiler hapishanelere
    doldurulsa, inanılmaz işkencelerden geçirilse, boğazlarına kadar
    çamurların içine battıkları hücrelere konsa, tazyikli sularla iç
    organları perişan edilse, azgın köpeklerle bacakları parçalansaydı...

    evlerimiz basılsa, ayrılıkçı "türk teröristlere" yardım ettiğimiz
    iddialarıyla apartmanlarımız yakılsa, biz evimizden bir eşya bile
    alamadan çıkarılıp, diyarbakır'a, hakkari'ye sürgüne gönderilerek,
    çadırlarda yaşamak zorunda bırakılsaydık...

    biz türkler buna razı olur muyduk, "işte hepiniz kürdiye
    cumhuriyeti'nin vatandaşı olarak birer kürtsünüz, ayrıca türklük diye
    niye tutturuyorsunuz, isterseniz başbakan bile olabilirsiniz"
    sözlerini bir hakkaniyet işareti olarak kabul eder miydik?

    yoksa, türk kimliğimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin "eşit"
    vatandaşları olarak kabul edilmesinde ısrarcı mı olurduk?

    bu ülkenin türk ve kürt vatandaşları var ve tarih "türk" çizgisinden
    yürümüş, bugün bizim "türk" olarak kabul edemeyeceklerimizi kürtlerin
    kabul etmesini istemişiz, bu yersiz istek sonunda patlamış, ülke önce
    teröre arkasından bir iç savaşa yuvarlanmış.

    türkiye'nin bu kanlı karmaşadan "demokrasiyle" ve kürt vatandaşların
    "kimliklerinin" kabulüyle kurtulacağına inanan insanlar, bu
    düşüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarları
    hep aynı soruyu soruyor:

    - nedir demokratik çözüm, nedir kürt kimliği?

    biz türkler, bir "kürdiye cumhuriyeti'nde" yaşasaydık ne isteyeceksek,
    bu isteklerin bugün kürtler tarafından dile getirilmesini kabul
    etmektir demokrasi.

    kendimiz için isteyeceğimizi, bizimle eşit oldugunu kabul ettiğimiz
    insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çıkmaza
    sürüklemeye değer mi?

    değmez diyenler "demokrasi" istiyor işte.

    demokrasiyi getirmek çok mu zor zanaat?

    17 nisan 1995
    ahmet altan
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster