1. 1.
    0
    yansıtma özelliği, cam yüzeyinin durumu ile, yüzeye düşen, ışığın dalga boyu ve yönüne bağlıdır. silikat camları için ortalama yansıtma yüzdesi %4 olup, tamamen saydam bir cam, gelen ışığın %92 sini geçirmektedir. yansıtma kayıpları cam yüzeyine konulacak özel kaplama malzemeleri ile azaltılabilmektedir.
    camın, ışık geçirgenliği, yansıtma ve absorbsiyon özelliklerini azaltmaktadır. dalga boyu uzunluğuna göre de, büyük farklılıklar göstermektedir. değişik renkler, camın geçirgenliğini etkilediği gibi, camın kimyasal bileşimi de, özellikle kısa dalga boyundaki ışınların geçmesinde etkili olmaktadır. camın, ilginç ve önemli diğer iki, optik özelliği de gerilim optik katsayıları ve fotokrizmadır.
    gerilim optik katsayıları, değişik yönlerde gerilim ve uzama gösteren camların bu durumdan dolayı, değişen ışık hızlarında katsayılarındaki farkları gösterir. fotokrizma ise, camın ışık almasıyla, ışık geçirgenliğinde oluşan değişikliğin bir ölçüsüdür.
    camların ışık geçirgenlik sınırları, karışımın içinden ayrılmayan veya istenerek eklenen iz maddeler ile daha da daraltılabilmekte veya genişletilebilmektedir.
    camın, kimyasal bileşimi, cam kalitesini ve değişik işlemlerin verimini çok etkilemektedir. camın kimyasal analizinin nitelik ve nicelik olarak bilinmesinde büyük fayda olmakla birlikte, bu analiz zaman alıcı ve pahalı bir işlemdir. her ne kadar bu analizi kolaylaştıran alev spektrometre tekniği ve otomatik nicelik emisyon spektrografi yöntemleri geliştirilmişse de cam üretiminde, genellikle camın fiziksel özelliklerinin saptanması ile denetlenmesi yolu, kullanılmaktadır. [3]

    1.4. cam neden katı madde değildir
    bu soruyu hayatında en az bir defa kazara bir camekana çarpmış birine sormak lazımdır. bu tecrübeyi yaşamış biri olarak, kendimi kesin kararı açıklamaya yetkili görüyorum: cam katı bir maddedir.
    şaka bir yana, “cam katı mıdır yoksa sıvı mı?” sorusuna değişik insanlar değişik yanıtlar veriyor. sıvı olarak düşünülmesinin temel nedeni camların üretim aşamasında “donma” olarak adlandırdığımız faz değişimini yaşamaması.
    öncelikle sıvı ve katı terimlerinin tanımlarını hatırlayalım. sıvılar içine konduğu kabın şeklini alır. katılarsa hangi kaba koyarsanız koyun şekillerini korurlar. bu tanımlarda dikkatimizi çekmesi gereken nokta zamandan hiç bahsedilmemesi. gliserin ve bal gibi yavaş akan sıvıları düşünün. oldukça kıvamlı bir baldan bir miktarını bir kaba koyduğunuzda, balın kaba düzgün yayılması bir kaç saat alabilir. peki, çok daha kıvamlı bir maddenin akarak kabın şeklini alması daha uzun bir süre beklemek gerekiyorsa, örneğin milyonlarca yıl gibi, bu durumda o maddeyi nasıl sınıflandıracağız?
    çoğunuz balın soğuduğunda daha kıvamlı hale gelerek daha yavaş aktığını gözlemlemişsinizdir. camların da akışkanlıkları soğuduklarında azalır. üretim aşamasında cama şekil verilirken bu özellik oldukça yararlıdır. önce cam kolayca şekil verilebilecek kıvama gelinceye kadar ısıtılır, sonra da aldığı şekli koruması için soğutulur. soğutma işlemi camın akışkanlığını önemli ölçüde azaltır, fakat tamamen durdurmaz.
    i̇şte tam bu noktada cam ile diğer sıvılar birbirinden ayrılıyor. örneğin, balı çok soğutursanız belli bir sıcaklıkta kristalleşmeye, yani katı faza geçmeye başlar. bu, suyun donarak buz haline geçmesiyle aynı olay. bir sıvı bu şekilde katılaştıktan sonra da, tüm moleküller katı içinde sabit konuma geçtikleri için, akışkanlık tamamen durur. buna karşın camlarda bu donma olayına hiç bir zaman rastlanmaz. bu nedenle, üretim aşamasından oda sıcaklığına kadar soğutulan camların akışkanlığının oldukça azaldığı, ama hiç bir zaman sıfırlanmadığı iddia ediliyor. yani bu yoruma göre, bir kaba konulan cam parçalarının milyarlarca yıl sonra, belki de çok daha uzun süre geçtikten sonra kaba düzgün yayılıp kabın şeklini alması beklenir. bu tartışmanın pratikten çok, kurumsal boyutu olduğu sanırsam açık.
    peki, cam neden donmaz? donma olayının iki temel özelliği var. birincisi hareketli moleküllerin artık hareket edemez duruma gelip yerlerinde sabit kalması, ikincisi de bu moleküllerin “kristal yapı” olarak adlandırdığımız düzen içinde yerlerini alması. doğadaki hemen her katı madde böyle bir kristal yapıya sahiptir. donma, ortamda bulunan bir kristale diğer moleküllerin eklemlenmesi, böylece kristalin büyümesi sonucu gerçekleşiyor. ama eğer sıvı molekülleri, üzerine düzgün eklenecekleri bir kristal çekirdeği bulamazlarsa donma
    gerçekleşmez. bu olaya “aşırı soğuma” deniyor. örneğin su -20°c’ ye kadar aşırı soğutulabilir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster