1. 51.
    +4
    şimdi beyler, çözüm nedir diye soranlara -daha önce bu başlık altında da belirttim ama- öncelikle şunu hatırlatmak istiyorum;

    zat-ı alim de endüstriyel bir kuruluşun yönetiminde yer almak sureti ile emperyalizmin kanlı çarklarının arasındaki hayatına devam eden bir virane olmakla birlikte, yanımda en durağan dönemimizde +35 asgari ücretli personel istihdam ediyorum.

    ben ekonomist, mühendis, finans uzmanı felan değilim ancak klagib ticari mantaliteden hareketle şunu söyleyebilirim; bir işi yapabiliyorsan yaparsın. kendi fabrikamızdan örnek vereyim, toplamda 35 kişiyi belli bir hayat standardını muhafaza ederek yaşatacak kadar para kazanan bir iş yapmıyorsan kapatırsın. yani gelirin giderine yetmiyorsa sırf bu dengeyi sağlamak için jipine koyduğun yakıttan, yazlıkta poker partilerinde harcadığın paradan taviz vermektense yanında çalışan emekçinin hakkını gasp ediyorsan ticaret yapmıyorsun insana zulüm ediyorsun demektir.

    hal böyleyken işi biraz daha genişlemesine ele alıp düşünecek olursak bu dıbına koduğumun hükümeti özel sektör çalışanlarına, beden emekçilerine, kadın kölelere haklarını verdirmeyi başaramıyorsa bu devletin başında durmalarının ne manası var.

    madem bu ülkede endüstriyel anlamda işçi sömürülmeden kazanç sağlanamıyor bu avradını gibtiğimin para babası patronlarının garajlarında duran yüzbinlerce dolarlık arabalar, alayı da deniz manzaralı ultra lüks daireler nasıl elde ediliyor.

    ben işin içindeki adamım beyler, uzaktan seyrederek atıp tutmuyorum. benim patronum her 100 bin lirada 35 bin lirayı net bir şekilde kasasına indiriyor. ayda kaç tane 100 bin lira kazandığını söylemeyeyim, aklınız oynamasın.

    işçilerin normalde çalışması gereken süre sekiz saat. gece vardiyası için daha düşük. bu saatlerin üzerine çıkıldığında saat ücretinin iki katını vermesi gerekiyor ancak iki vardiya olarak çalışılan bu şletmede gündüz vardiyası 11 saat gece vardiyası ise 14 saat sürüyor. gündüz vardiyasında çalışan adamlar gece vardiyası ile aralarındaki günlü üçer saat farkı kapatabilmek için hafta sonu da çalışmaya zorlanıyor. ve bütün bunlar artık herhangi bir ücret ödenmeden yapılıyor. yani aylık 600 lira civarında bir paraya.

    saat ücretinin iki katı olması gereken fazla mesai ücretleri saat ücretinin yarısı olarak hesaplanıyor. anlayacağınız bütün ay boyunca her hafta sonu da fazla mesai yapmak koşuluyla çalışan işçinin ayda eline geçen para maksimum 750 - 800 lira civarında. ocak - haziran arası fazla mesai yapacak kadar siparişimiz olsa da hazirandan sonra bir dahaki yılbaşına kadar % 40'lara kadar düşüyor bu kapasite. işçilerin büyük kısmına ücretsiz izinler veriliyor, başka sezonluk işlerde çalışmaya zorlanıyor. bu arada işçiye ödenmesi gereken bu ücretlerin tamamı patron efendinin o ay gibeceği yeni huurların parfümlerine, kuaförlerine, arabasına yaptırmayı planladığı yeni modifiye parçalara, binlerinin özel ders aldığı hocalara harcanıyor.

    bu noktada şunu hatırlatmak isterim, benim kimsenin varlığıyla, zenginliğiyle işim olmaz, gözüm yok. kesip attığım tırnakla bunun gibi dört patron satınalırım, burası ayrı konu. ancak özellikle vurgulamak istediğim nokta şu, bu kadar lüks içinde olmaktansa bu lükse harcadığı miktarın küçücük bir kısmını (mesela aylık ikişer yüz liradan maksimum 6 - 7 bin lira gibi bir parayı) işçilerine gayet rahat ödeyebilir ve bu onu zerre kadar sarsmaz.

    ayrıca yine vurgulamak isterim ki 97'den beri içinde bulunduğum bu endüstri ortamında hiçbir işletmede farklı bir durum görmedim. ofis çalışanlarını ayrı, beden emekçilerini ayrı, kadın köleleri ayrı sömüren ve ulaşılmaz birer yıldızda yaşayan huur evladı patronlar bir yanda, önceki saydığım üç zavallı grup başka bir yanda.

    son sözümü yine pek gıymatlı devlet büyüklerimize ithaf ederek bitirmek istiyorum;

    sen de bu ülkenin yöneticisiysen zaten altında son model arabası olan, çocukları özel okullarda okuyan, lüks villalarda yaşayan para babası huur evladı patronları kollayıp gözeteceğine bu şerefsizlerin zulmü altında inim inim inleyen gerçek vatandaşını kollayıp gözeteceksin. bu emekçiler olmadan o patronlar yok, dolayısıyla o patronlar olmadan sen de yoksun.

    "halklar hak ettikleri gibi yönetilirler" mavrasının ardına sığınıp atıp tutacak arkadaşlara da şimdiden söyleyeyim; bu milleti hem kendi yasa ve yasaklarınla yıllardır bilinçlenmeye karşı deliler gibi uzak tutup hem de bu cehaletten istifade ederek sırtından inmeyen hükümetlerin sonucu ortada beyler.

    bu dünyada hiçbir insan hiçbir diğer insandan sosyolojik olarak üstün değildir. zeka farkı olabilir, karakterler farklı olabilir, kimisi daha kuvvetli kimisi daha güçsüz olabilir ama insan insandır ve her şeye rağmen insanca, hakça yaşamayı hak ediyordur. hükümetlerin görevi de bu dengeyi sağlayıp devletini oluşturan insanların refah seviyesini en azından "insanca" yaşayabilecekleri bir standartta tutmaktır.

    bunu yapabiliyorsan işine devam edersin yok yapamıyorsan ya efendi efendi gibtir olur o makamdan gidersin ya da bir gün mutlaka ama mutlaka devran döner ve mızrak çuvala girer kardeşim !

    kendi halkını hak ölçütü çerçevesinde yönetmekten aciz burjuva hükümet kahrolsun !

    iradesini, gücünü zayıf olanı daha da fazla ezmek için kullanan bütün idareler kahrolsun !

    hakça, eşit ve özgür bir hayatı kendi halkına fazla gören yönetimler kahrolsun !

    bu dünyada "kötü" olan ne varsa dıbına koyayım, öz babam kötüyse onun da dıbına koyayım !
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster