http://fizy.com/tr#s/13s7g6
öğlenden sonra okula gittim..ebruyu tahmin ettiğim gibi buldum..
yüzü asık, kederli bir ifade..ben ise "hay allah ya..olacak iş değil" modundaki esnaf amca sıfatındayım.
"naber canım?" dedim sakin ve pozitif bir sesle..içten bir biçimde gülümsemeye çalıştım, gittim yanına oturdum, otomatik bir biçimde saçlarını okşayıp elimi omzuna koydum..ama öyle laubali bir biçimde değil, gayet insancıl şekilde.
yüzünü bana çevirmedi..konuşma öncesi alınan derin nefeslerden aldı, burun delikleri kıpraştı..yüzü "sen adam olmazsın" gülüşünü resmetti..sonra ban döndü nihayet, öyle, konuşmadan, aynı "inceden hesap sorar ve cevap bekler" bir şekilde bakmaya başladım..
mesajı aldım, evet, öt bakalım tsigalko,
yazdığım senaryoyu, gayet sakin ve pişman bir biçimde oynadım, tahmin ettiğim gibi, "haber veremez miydin?" tarzı sorular sordu..bahanelerimi öne sürdüm..en sonunda da , "özür dilerim canım, daha sorumlu olmam gerekirdi" deyip becebildiğim en sıcak gülümseme eşliğinde yanağına bir öpücük kondurdum.
o, hala bana biraz kızgın olmakla beraber, benim samimiyetim ve içtenliğim (yalanına sokuyum) karşısında daha fazla diretmeyip teslim oldu.."tamam..bak bir daha bir şekilde ulaş bana..merak ediyorum bitanem..zaten yeterince ayrı kalmadık mı?" diye damardan girdi, elleriyle yüzümü gözümü oynarken, bir yandan da tatlı tatlı gülümseyerek,
"haklısın" dedim..aynı ciciş modda..e bu güzel ve romantik anları bozmamak gerekirdi..
başı omzumda, eli elimde, yüzümde, bana tamamen bağlı, her koşulda yanımda olmaya ve beni her türlü kabul etmeye hazır görünen ebruyu incelemeye başladım..
gerçekten sevgiye layık bir kızdı... artı, cesurdu da..bir şekilde hem yaşadıklarını kalbine gömecek, hem de onları gerektiğinde oradan geri çıkaracak gücü kendinde bulabilmişti..
birlikte geçirdiğimiz her saniye, ona daha önce ne kadar büyük bir haksızlık yaptığımı daha iyi anlıyor, içten içe daha da büyük bir şefkat dalgasıyla, sanki bozduğum bir şeyleri tamir ederek, kendimi, kendime affettirmeye çalışarak ona daha da fazla yaklaşıyordum.
aşk, hoşlantı, arkadaşlık, dostluk..bunlar güzel kavramlar..içleri dolu dolu..ama bizim ebru ile aramızdaki bambaşka bir şey beyler..hani abes kaçacağını bilmesem, baba kız, abi kardeş ilişkisi gibi diyeceğim...
yani demek istediğim şu, evet, aramızda elbette bir cinsel çekim var, ama benim ona karşı olan duygularım, sevgi ya da aşktan ziyade, şefkat... tam olarak bu.
70-80 yaşına gelmiş, ama hala el ele yürüyen, diz dize oturan tonton nineleri, dedeleri düşünün... sizce onların arasında olan şey aşk mı? e herhangi bir cinsel beklenti de kalmamış?
o zaman?
işte o zaman, o duygunun adı şefkat beyler..hani, bizim şu "kırkından sonra azacak olan, am peşindeki yeni nesil"imizin asla ama asla tadamayacağını düşündüğüm duygu.
çünkü bizim neslimiz, 60 ın bile hala botoks yaptıran kadınlar ve 70 ine gelmesine rağmen kızı, torunu yaşında genç kızlara göz koyan maymun iştahlı, teneşir paklayasıca adamlardan ibaret olacak..
izdivaç programları da cabası..
ve işte biz, daha doğrusu ben, ebruya karşı, ancak yaşlı bir amcacağızın, tonton bir nineye besleyeceği türden bir sevgi besliyordum.
ebruyu seviyorum beyler..
ve inanın bu konuda mine ile olan imtihanımdan çok daha samimi ve kararlı olduğumu düşünüyorum..
çünkü, mine, benim kendimle savaşımın ortasında yeşermeye çalışan, ama en nihayetinde çamurlu postalların altında ezilmekle son bulan, küçük..hoş bir çiçekti... sarı, beyaz bir papatyaydı..yaşayamadı..yaşatamadım...
oysa şimdi, savaş çoktan bitti..
ülke çoktan bölündü...
bir yarısı, gece pompalayamadığı fıstığa üzülürken,
bir yarısı sevdiğinin eleriyle, omzuyla, saçının dalgasındaki ahenk ile huzur buluyor..
savaş çoktan bitti...
herkes ne istediğini biliyor..
ve işte,
ben de bu yüzden, bu sefer çok eminim...