1. 1.
    0
    milyon kere milyon gözlü bir canavardır o.
    tüm fiilleri ve kendi kendi içinde gizlenmiştir o.
    elektrikli yazı makinalarında mırıldanır
    kendine bağlı bir elektrik gücüdür o, kendi telleri
    olduğu zaman
    geniş bir örümcek ağıdır
    ve ben örümcek ağının son milyonuncu sonsuz uzantısı
    üstünde bir tasalı kişi
    yitik, ayrık, bir solucan düşünce, bir kendi kendisi
    çin'in milyonlarca iskeletinden biri
    özel yanlışlıklardan biri
    ben honolululuyum bir ayrık bilinç
    tanrı olmak isteyen ben
    sonsuz uyum'um en küçük titreşimini duymak isteyen ben
    titreyerek ateşteki uçucu müzik tarafından yokedilmesini bekleyen ben
    tanrı'dan tiksinen ve ona bir ad veren ben
    sonsuzluk yazı makinasından yanlışlar yapan ben
    ben, mahvolmuş ben
    ama evrenin öbür ucundan milyon gözlü adsız bir örümcek
    sonu olmayan bir ağ örüyor kendinden
    canavar olmayan canavar elmalarla, kokularla,
    demir yollarıyla, televizyonlar, kafataslarıyla yaklaşıyor
    bir evren ki kendi kendini yiyor, bir evren ki kendi kendini içiyor.
    kafatasının kanı
    göğsü kıllı tibetli yaratık ve karnının üstündeki zodyak
    eğlenmesini bilmeyen bu adaklık kurban

    aynadaki yüzüm, ipek saçlar, gözlerimin altında çizgiler halinde
    birikmiş kan, emici, bir kokuşuk, bir kokuşkan uçarılık
    bir hırıltı, bir zırıltı, sonsuzluk içinde bir bilinti ki
    tüm evrenlerin gözünde bir sürüngen
    varlığımdan kurtulmaya çalışarak, göz'e girmeyi beceremeden
    kusuyorum, trans halindeyim, gövdem çırpınıyor, miğdem
    buruluyor ağzımdan sular geliyor, burda cehennem'deyim
    örümcek ağları üstündeki çıplak yaşamsız mumyaların sayısız
    kurumuş kemikleri, hayaletler, bir hayaletim ben
    müzikte bağırıyorum durumumu, odaya, yakınımda kim varsa ona,
    bağırıyorum, siz, tanrı mısınız siz?
    hayır, tanrı olma mı istersiniz?
    cevap yok mu?
    her zaman bir cevabın olması mı gerek? cevap verin,
    sanki benim elimde evet ya da hayır demek
    tanrıya şükürler tanrı değilim! tanrı'ya şükürler tanrı değilim!
    ama girebilmek için birlik'in evet'ini özlüyorum
    dalabilmek için evrenin her köşesine, hangi koşullar altında olursa olsun
    bir evet, var... bir evet varım, yaşıyorum... bir evet siz
    varsınız yaşıyorsunuz... bir biz
    bir biz
    ve bir şu olmalı, ve bir onlar, ve bir cevapsız şey
    borulardır o,
    multiple scelorosis'dir o,
    umudum değildir o
    sonsuzluktaki ölüm değildir
    sözüme dikkat

    bir hayalet tuzağı, sıkkım ya da tibet'te bir rahibin dokuduğu
    renk renk binlerce ipliğin bir birleşik biçimi
    örülmüş, gerilmiş, ruhsal bir tenis raketi
    bakınca, uçucu ışık dalgalarının yayıldığını görüyorum
    milyarlarca yıl gibi teller üstünden akıyor parlak enerji
    tellerin kumaşı tılsımla değiştiriyor renklerini
    biri öbürüne doğru tıpkı, sanki
    hayalet tuzağı
    evren'in küçük bir örneğiymiş gibi
    bilinç birbirine bağlayan makinanın algılayan parçası
    dışarda, zaman içinde gören'e doğru dalgalarını salıyor
    kendi görünümünü küçük bir örnekte sunuyor
    bir kez - ama her zaman için

    dikkatlice yenileyerek aşağı doğru sonsuz değişiklerle
    ve bu her parçada aynı her yerde aynı
    gerçek başlangıç'tan bu yana uzayın derinliklerinde kendi kendini
    çoğaltan bu enerji - ya da görünüm
    bir 'o' ya da bir 'aum' olabilir
    kendi öz görünümü'nün modeli üstünde kendi kendini kuşatmış
    bu bir tek sözcük'ün çeşitlemelerini çekerek
    en uzak nebula ve en geniş astrolojilerin dalgalarında dışa
    doğru dönüyor
    yüklü, kendi kendine sadık kalması için, bir fil derisi üstüne
    çizili mandala'da
    ya da gülümseyen bir düşsel fil'in böğründeki resmin fotoğrafında
    fil'in görünüşü her ne kadar yersiz bir şakaysa da-
    bir ateş şeytanınca tutulmuş bir işaret olabilir bu.
    ya da bir geçicililik canavarı
    ya da boşluktaki karnımın fotoğrafında
    ya gözümde
    ya da haç çıkaran rahibin gözünde
    ya da kendisine kendi gözünde bakan ve ölen
    ve gerçi bir göz ölse de
    ve gerçi benim gözüm
    ölse de
    milyon gözlü canavar, adsız, cevapsız, benden-saklanan,
    sonsuz varlık
    kendi kendisini doğuran yaratık
    en küçük bir davranışıyla titreten, bütün gözleri aynı anda ayrı ayrı yerlere
    bakan
    tek ve tek-olmayan kendi yönünde kıpırdanan
    daha sonrasını bilemem

    ve ben bu canavarın betimlemesini yaptım
    ve bir gün bir başkasını göstereceğim
    bir cryptozoid duyganlığı bu
    sürünüyor ve dalgalanıyor denizin dibinde
    kenti teslim almaya geliyor
    her bilinci yok ediyor
    evren kadar ince, karışık
    kusturuyor beni
    çünkü göze görünmesini kaçıracağımdan korkuyorum
    nasıl olsa beliriyor
    nasıl olsa beliriyor aynada
    deniz gibi aynadan da yıkanıp geçiyor
    sonsuz dalgalanmalar bu
    aynayı temizleyince çekiliyor ve bakan'ı boğuyor.
    yeryüzünü boğuyor yeryüzünü boğduğunda da
    kendi kendi içinde boğuluyor
    müzikle dolu bir ceset gibi açıklara doğru yüzüyor
    kafasında bir çocuk gülüşü
    karanlık denizde bir ölüm çığlığı
    kör bir heykelin dudaklarında bir gülümseme
    o orda
    benim değil
    kendim için kullanmak isterdim onu
    kahraman olmak için
    ama bu bilince satılık değil o
    her zaman kendi yolunda ilerliyor
    tüm yaratıkları bitirecek
    geleceğin radyosu olacak
    zaman içinde kendi kendini duyacak
    dinlenmek istiyor
    kendi kendisini görmekten, kendi kendisini duymaktan yorgun
    başka bir içim istiyor bir başka kurban
    beni istiyor
    bana akıl veriyor
    bana varoluş nedenini veriyor
    bana sonsuz cevaplar veriyor
    ayrık olmak için bir bilinç ve görmek için bir bilinç
    ya bir olacağım ya da bir başkası, alın yazım bu,
    hem ikisiyim hem de hiçbir değilim demek
    ben olmasam da kendi kendiyle uğraşabilir o
    cevapsız bir çift'tir o
    elektrikli yazı makinalarının üstünde vınlıyor o
    parçalı bir sözcük yazıyor
    yazdığı parçalı bir sözcük
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster