1. 1.
    0
    bir de sabahın dördü
    dışarda kar
    odamız ılık
    gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
    anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
    aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
    kıskandım gogen'i tahitilim
    terlemiş vücudunu silerken
    cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
    saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
    güneşi doğurmuştu ölü cisim
    martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
    nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
    sam yelim sahra-i kebirim
    kahrettim her şeye o gün
    babanın şarap çanağına,
    gogen'e,
    kadere,
    sana,
    bana ,
    bir de gittiğin arabanın tekerine
    ne diyordum arkadaş...
    diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
    ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
    daha sonra yaparım hayatın felsefesini
    sırayla olurum fatih, selim, kanuni
    bazen kadın hamamında tellak...
    bazen christoph colomb
    napolyon'ken düşünürüm elbede geçen günleri
    `timur 'ken beyazıt'ı yenişimi...
    bir kere aristo'nun hocası olmuştum
    ona verdiğim dersle gurur duymuştum
    bazen jan dark'ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
    bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
    eğer daha da içersem
    shaskespare halt etmiş derim karşımda
    salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerimde
    işte mozart'ın aradığı melodi bu diye gülerim
    enayiymiş be platon...
    bir içsinde görsün... ne felsefesi varmış bu hayatın
    anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
    islak kaldırımlarda yürürken acırım
    önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
    ukalalık işte derim neme lazım senin
    kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş...
    ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
    şehrin izbe sokaklarında
    yavaş yavaş kaybolur benliğim...
    ···
   tümünü göster